“Bacağımda derinin altında onlarca zımba teli kalmış. Çoğu derinin altında etin içinde parmağınla bastırdığında belli oluyor. Daha önce yani sekiz ay önce hastaneye gittim telleri çıkartmaya. Yüzlerce teli çıkarttı ama hepsini çıkartmadılar. Bazıları kaldı. Ben şu an revire hastaneye gitmiyorum doktorların faşist tutumlarını protesto ediyorum. Bu faşistlerden medet umacağımıza kendi imkânlarımızla kendimizi iyileştiririz. Hasan yoldaş tırnak makasıyla on tane zımba telini kırarak parça parça çıkarttı.”
MEHMET YAMAÇ
F TİPİ HAPİSHANE /EDİRNE
***
MERHABA GAMZE YOLDAŞ
Sevgili Gamze yoldaş öncelikle en içten devrimci duygularla selam, saygı ve sevgilerimizi gönderir yasamda sağlık, mücadelende sonsuz başarılar dileriz. Nasilsin? Umarım tüm zorluklara rağmen faşizme inat inadına iyisindir. Bizler mi? Bizler de inadına iyiyiz.
Evet Sevgili Gamze Yoldaş, Bu yaz her taraf cayır cayır yanıyor. Tepemizde bir ateş topuna dönüşen güneş kızgın ışınlarıyla topraktan fışkıran bitkileri içine çekerek ışınlarıyla kırbaçlıyor. Tüm canlılar sıcaktan kavruluyor.
Biz devrimci tutsaklar için tecrit zulmü yetmiyormuş gibi beton yığınları arasında sıcakları daha fazla hissediyoruz. Hasta tutsaklar için tam bir işkenceye dönüşüyor. Betonlar bir nevi fırın görevi görüyor. Yakıp kavuruyor. Bir de faşizmin her türlü hak gaspları buna eklenince siz düşünün artık. Hasta tutsakların tedavileri keyfi bir şekilde engelleniyor. Faşizmin keyfi yayın sınırlaması ve engellemesi bile biz devrimci tutsakların okuma ve yazmasını engelleyememiştir. Her fırsatta elimize geçen tüm yayınları zevkle okumaya ve yazmaya devam etmişizdir. Havaların böyle dengesizce ısınması tüm tutsakları özellikle hasta tutsakları kendi etkisi altına alıp bunaltıyor.
Tutsaklar tüm sıcaklara rağmen okumaya ve yazmaya devam ediyorlar. Ama sıcaklardan etkilendikleri de bir gerçektir. Hele böylesi durumlarda koşullar daha da zorlaşıyor ama her şeye rağmen bu beton yığınlarının arasında kuşların birbirleriyle dalaşmaları, serçelerin büyük bir senfoni gibi şarkı söylemeleri leyleklerin serçelere gagalarıyla bir tempo tutarak eşlik etmeleri ve feryad eden kumruların koroya birer solist olarak katılmaları gerçek anlamda apayrı bir duygu yüklüyor. Bu şaheser açıkhava konserini dinlemeye gelen çeşit çeşit böcekler kelebekler ve yollarını şaşıran davetsiz misafirlerimiz olan uğur böcekleri mavi gökyüzünün şanına raks eden kırlangıçlar ve martılar ayrıca savaşın mağdurları gibi göç yollarına düşmüş göçmen kuşları yasama bambaşka bir renk katıyorlar. Umut her canlı için bir ilkedir. Asla vazgeçilmez. İnsanlar için ise yaşama sebebidir. Nuriye Gülmen, Semih Özakça tüm insanların vicdanlarına sesleniyorlar. Bu bir onur mücadelesidir. Darbe girişimini bahane ederek KHK’larla sivil darbe yapan zihniyet yüz binlerce insani işten attılar. Onbinlerce insani hapishanelere tıktılar. Milyonlarca insani tehditlerle susturdular. Hak mücadelesini veren işlerinden atılan bu iki emekçi insanin kendi işlerine geri dönebilmek için süresiz açlık grevine başladılar. Bu grev aylardır sürüyor. Bu direnişe seyirci kalan insanlar tarih önünde insanlıklarından utanç duyacaklar. Bugün faşizm kulaklarını kapatmış bir kısım insanlar ise bu haksızlığı gördükleri halde seyirci kalıyorlar. Bu iki emekçi bugün itibariyle ölüm sınırına dayanmış, kirlenmiş zihniyet bunu görmeyecek kadar zalimdir. Faşizm zaten baskıya dayalı kan ve sömürüden besleniyor. Ben insanım diyen hiçbir güç bu zulme karşı sessiz kalmamalıdır. Biz devrimci tutsaklar olarak bu iki emekçinin başlattığı eylemi yürekten destekliyoruz. Talepleri taleplerimizdir ve tüm duyarlı insanları bu iki emekçiye sahip çıkmaya ve mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz. Umuda olan inanç her daim insanları diri tutuyor. Tıpkı yaşamın derin kökleri gibi zorluklar acılar ne olursa olsun umutlu olan insanlar geleceğin mavi düşüyle her yenilgide tekrardan ayağa dikilerek asla umutsuzluğa zemin bırakmazlar çünkü umutsuzluk yıkım ve felaketin diğer adıdır.
Evet sevgili Gamze Yoldaş, dünyada iki turlu savaş vardır. Biri haklı diğeri ise haksiz savaş. Haksız savaşlar eşit koşulların olmadığı baskı işkence, inkar, asimilasyon ve sömürüye dayalı savaşlardır. Bu savaşlar her yönüyle kirlidir. Ezilen halkların sanatını, kültürünü ve tarihini yok ederek yeraltı yerüstü zenginliklerini talan ederek kâra dayalı yeni pazarları yaratma savaşıdır. Haklı savaşlar ise yapılan bu zulme baskıya inkara, asimilasyona, keyfi işten atmalara, tutuklamalara ve sömürüye karşı sömürünün ve zulmün olmadığı insanin insanca yaşayacağı eşit ve özgür bir dünya yaratma iddiasıyla direnenlerin haklı mücadelesidir.
Her savaş daima kendi kültürünü yaratır. Savaşın yıkılığı ve yarattığı kıyıma karşı insanlara bu hayatta istedikleri seyi verebiliriz. Yeter ki direniş geleneğini kendilerine bir yaşam felsefesi haline getirebilsinler. Yaşamak için onlara bir anlam bir gaye bir neden verebiliriz. Faşist zihniyet insanların üstüne olum yağdırınca bile direnç yürekli insanlar gelecek özgür yarınların yaratılacağı inancıyla gözlerindeki ışıltı karanlığı yırtarak daima parlayarak ışık saçmaya devam edecektir kızıl güneşin tüm dünyayı sarmaladığı güne dek.
….Tedavimi sormuşsun. Herhangi bir tedavi yok kendi imkanlarımızla yaraları iyileştirmeye çalışıyoruz. Bacaklarda kılcal damarlar daha oluşmamış. Doktorlar 3 yılda ancak oluşur demişler. Daha önce 2 yılda ancak düzelir diyorlardı geçen hafta aramaya gelenlerin içinde sağlıkçı da vardı ona sordum. Bacaklarımdaki deriler neden böyle sertleşiyor? O da doktorların 3 yılda düzelir diye söylediklerini söyledi. Bacağımda derinin altında onlarca zımba teli kalmış. Çoğu derinin altında etin içinde parmağınla bastırdığında belli oluyor. Daha önce yani sekiz ay önce hastaneye gittim telleri çıkartmaya. Yüzlerce teli çıkarttı ama hepsini çıkartmadılar. Bazıları kaldı. Bunları da çıkart dediğimde işim var yetişmem gereken bir randevum var. Bir zararı yok diye söyledi. Ben de ne diyeyim, daha sonra beni gerçek anlamda rahatsız ediyor. Ben şu an revire hastaneye gitmiyorum doktorların faşist tutumlarını protesto ediyorum. Bu faşistlerden medet umacağımıza kendi imkânlarımızla kendimizi iyileştiririz. Hasan yoldaş tırnak makasıyla on tane zımba telini kırarak parça parça çıkarttı. Tırnak makasını kırdı napalım J başka çaremiz yoktu. Gerçekten de 24 saatte ancak 3 saat uyuyabiliyorum. Bir de bu zımbaların ağrıları da eklenince o 3 saat uykum da kalmamıştı. Kendime doğru dürüst bir şey okuyamaz olmuştum. Elime kitabı aldığımda hemen uykum geliyordu. Uykusuzluktan kitap elimden düşüyordu. Onun için Hasan Yoldaşa söyledim gel yoldaş bu böyle olmaz bu telleri çıkaralım. Hasan “Yoldaş sen bu acıya dayanabilecek misin?” dedi. Ben de başka şansımız yok dedim. İki günde bir, bir tane anca çıkardı ama dışarı çıkınca ben bunun hesabını Hasan Yoldaşa sorarım benim canimi nasıl incitir. J Şaka yapıyorum Hasan Yoldaş telleri çıkartırken bile benden fazla onun canı yanıyordu. Aslında kalan telleri de Hasan çıkarırdı ama biraz derinde olduğu için vazgeçti. Yani anlayacağı çelik tellerle yaşaya yaşaya çelik gibi oldum moralim çok iyidir.
…. Orada bulunan tüm dostlara ve yoldaşlara selam söyle kendine çok iyi bak sevgi ile umut ve dirençle kal. Devrimci selamlar, saygılar
Mehmet Yamaç
F Tipi Hapishanesi /Edirne
- 5 gösterim