‘Çıplak arama’ Anayasa’ya da insan haklarına da aykırı

Cezaevlerine dair en çok şikayet konusu yapılan durum, tutukluların cezaevine daha ilk girişte maruz kaldıkları “çıplak arama” uygulaması. Avukat Zelal Demiray, “vücut dokunulmazlığına müdahale” teşkil eden bu uygulamanın yalnızca bir tüzükle düzenlenmiş olmasının Anayasa’ya aykırı olduğunu söyledi.  

Tutuklu ve hükümlülere yönelik baskı, şiddet ve hak ihlalleri ile anılan Türkiye cezaevlerine dair çokça gündeme gelen konulardan biri “çıplak arama”, yani iç beden araması uygulaması. Cezaevlerine getirilen her mahpusun kuruma alınma ve kayıt işlemleri sırasında maruz kaldığı bu uygulama, özellikle Gezi protestoları sırasında tutuklanan kişilerin deneyimleri üzerinden bir dönem kamuoyunun gündemine oturdu. İnsan onuruna saygı ve işkence yasağı çerçevesinde ele alınan bu aramanın yasal çerçevesini 5275 sayılı Ceza Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki tüzük oluşturur. 

Ancak ilgili kanun ve tüzükte bu aramanın nasıl yapılacağı net olarak belirtilmez. 5275 sayılı kanunun  “Kuruma alınma ve kayıt işlemleri” başlıklı 21. Maddesi’nde, mahpusun “üstleri ve eşyaları arandıktan sonra” kabul odasına alınacağı ve sonrasında parmak ve avuç içi izlerinin alınacağı, fotoğraflarının çekileceği, kan grupları ve vücutlarının dış özellikleri ile ölçülerinin belirlendiği ifade edilmekte.  

“Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ve Güvenlik Tedbirleri” tüzüğünün 46. Maddesi’nde ise, “Hükümlünün üzerinde, kuruma sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşya bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin varlığı ve kurum en üst amirinin gerekli görmesi halinde, çıplak olarak veya beden çukurlarında arama yapılabilir” deniliyor.

İlgili kanun ve yönetmeliklerde konunun çerçevesinin net olarak çizilmemesi, bu konudaki tasarrufun cezaevi idaresine bırakılması anlamına gelmekte. Bu da aramanın kurumdan kuruma farklı biçimlerde uygulanması demek.

Çıplak arama uygulamasına dair şikayetlerin en sık geldiği kurumlardan biri Adana Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi. İnsan Hakları Derneği (İHD) Adana Şubesi Hapishaneler Komisyonu Sözcüsü olan Avukat Zelal Demiray, Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamalarının halen devam ettiğini cezaevinde ciddi hak ihlallerinin yaşandığını paylaştı.

TRAVMALARA YOL AÇIYOR

Demiray, “Hapishaneye ilk giriş esnasında özellikle bekleme odası gibi kör noktalarda mahpuslar gardiyanlarca tartaklanmaktadırlar. Henüz daha hapishaneye ilk adımda mahpusların böylesi muamelerle karşılaşması büyük travmalara sebep olmakta ve uzun bir süre bu travmayı da üzerlerinden atamadıklarını görüşmelerimizde bize aktarmaktadırlar” dedi.

Demiray, çıplak arama uygulamasının dayandırıldığı yasal ve tüzükler üzerinde durdu. Bu noktada öncelikle Anayasa’nın 13’üncü maddesine dikkat çeken Demiray, maddenin “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir” dediğini hatırlattı. Demiray, bu bakımdan en temel haklardan olan “vücut dokunulmazlığına müdahale” teşkil eden çıplak arama uygulamasının yalnızca bir tüzükle düzenlenmiş olmasının Anayasa’ya aykırı olduğunu ifade etti.

Yine çıplak arama yapılabilmesinin belli başlı gerekçelerin varlığına bağlı olduğunun altını çizen Demiray, “Öncelikle kuruma sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşyanın bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin varlığı gerekmektedir. Ancak çıplak aramanın tek bir emare olmaksızın tüm mahpuslara rutin bir uygulama gibi dayatılması gerekli bir güvenlik politikası değil, keyfi bir politikadır. Bu dayatma kişinin mahremiyet ve en önemlisi insan onuruna saygı ilkesini de yerle bir etmektedir” dedi.

Demiray, arama yöntemleri ve bu esnada meydana gelen cebir ve şiddetin yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3. Maddesi olan “Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı cezâ veyâ işlemlece tâbi tutulamaz” maddesinin ihlali anlamına geldiğini de ekledi.

‘OHAL BİTTİ KALINTILARI DEVAM EDİYOR’

“Kürkçüler Hapishanesinde OHAL dönemi bitmiş olmasına rağmen OHAL dönemi kalıntıları ve uygulamaları halen devam etmektedir” diyen Demiray, tutukluların 12 Eylül Askeri Darbesi ürünü ‘karıştır-barıştır’ uygulamasına maruz kaldığını kaydetti. Demiray, “Kürkçülerdeki en büyük problemlerden biri de açık görüş esnasında yaşanmaktadır. Özellikle farklı suç örgütlerinden yargılanan mahpusların örneğin; PKK’lilerin özellikle IŞİD ya da FETÖ’den yargılananlarla aynı salonda yakınları tarafından ziyaret edilme ve görüşe çıkmaya mecbur bırakılmaları gerek mahpuslar gerekse de aileler arasında gerginliklerin çıkmasına sebep olmaktadır. Sağlıklı bir görüşme yapma imkanı olmadığından pek çok mahpus aylardır açık görüş yapamamaktadır. Bu konuda Ziyaret Yönetmeliği’nde de açık bir hüküm olmaması bu düzenlemenin tamamıyla hapishane idaresinin inisiyatifine kalmasına yol açmaktadır. Halbuki mahpusların hapishaneye girdiği anda suç tipine uygun oda ya da koğuşa alınması kural gereğidir" diye belirtti.

MAHPUSLAR KENDİ GÜVENLİKLERİNİ SAĞLIYOR

Güvenlik bakımından bir araya getirilmesi mümkün olmayan mahpusların fiziksel temasın en yoğun olduğu açık görüşlerde bir araya getirilmeye çalışılması görevlilerin yetkilerini kötüye kullanması olduğunu söyleyen Av. Demiray, kurumun düzeni ve güvenliğini sağlamak kurum müdürünün ve çalışanların göreviyken, mahpusların açık görüşlere çıkmayarak yani kendilerine sunulan kısıtlı haklardan da feragat ederek kendi güvenliklerini kendileri sağlayacak bir duruma geldiğini ifade etti.

Demiray, tüm bu haksız ve hukuksuz keyfi uygulamalara karşın gerekli yerlere başvuru yaptıklarını ve konunun takipçisi olmaya devam edeceklerini kaydetti.

Kaynak: Mezopotamya Ajansı