Dışarıdan İçeri Mektup: Yusuf Aslan'dan A. Rahim Yıldız'a

Görülmüştür Ekibi ile Redfotoğraf Grubu'nun ortak projesi "Fotoğraf Köprüsü" hayata geçerken, Fotoğraf Sanatçıları tutsaklarla mektuplaşmaya başladılar. Redfotoğraf Grubu'ndan Fotoğrafçı Yusuf Aslan'ın hapishaneye yolladığı öykü tadında mektubu yayınlıyoruz. Okurlarımıza bu vesileyle yeniden sesleniyoruz. "BİR ADRES DE SEN AL, BİR MEKTUP DA SEN YAZ".

Sevgili A. Rahim Yıldız,

Gümüşhane E Tipi Kapalı Ceza Evi

Uzak köylerde öğretmenlik yaptım ben.

Mektuptu tek iletişim aracı, uzaktakilerle o zamanlar.

Aylarca kapanırdı yollar.  Ve aylarca kopardı bağımız dışarıdaki dünyayla.

Divriği’nin bir köyünden, İmranlı’nın bir köyüne ulaşmaya çalışırdım zor da olsa ayda bir filan.

Mektupları o köye gelirdi uzun aralıklarla çevre köyde oturan insanların.

Düş kırıklığıyla dönmek ve onca yol karda kışta. Bittiğimi, tükendiğimi hissederdim.

Uzun günler sürerdi sessizliğim; neyse ki çocuklar vardı.

Ya bir mektup geldiyse, beklediğim mektup geldiyse…

Hele bir de gecikmiş mektuplar birlikte ulaşsaydılar elime.

O heybetli dağlar düzlenirdi, erirdi bütün kar, buz.

Köylünün yaptığı o toprak damlı küçücük odam dönerdi düğün evine.

Zarflardan, kâğıttan süzülerek sözcükler, tümceler bağdaş kurarlardı her bir yanına odanın.

Sürerdi sabahlara kadar muhabbet karşılıklı…

Bir ben söylerdim dinlerdi onlar; ama onlar bin söylerdi.

Gülerdi yüzüm.

Aydınlanırdı bütün dünya avuçlarımın arasında.

***

Düşündüm de ne çok unutmuşuz mektup yazmayı.

Ne de çok kızdım kendime

Biliyorum ki, siz benim o köyümde, o toprak damlı odamdasınız.

İmranlı’nın köyüne gidemiyorsunuz da üstelik.

Bağışlamanızı diliyorum, geciktim; hem de ne karda, ne de kışta kalmıştım üstelik.

***

“Beklentilerinize cevap veremeyebilirim.” diyerek endişenizi belirtiyorsun.

Gümüşhane kafamın bir yerinde hep çakılı durur.

Benim o köyüm gibi uzak gibidir dünyaya, kimsesizdir, hüzündür.

İsteyip de gidemediğim bir yerdir ama siz bana getirdiniz orayı bir parça da olsa.

Yani endişelenmeyin.

Beklediğimizden çok fazlasıyla geldiniz…

***

"Bu kareyi özgün kılan ne uyku, ne ışığın özel olarak karanlığı yardığı aralıktır.

Bu kareyi özgün kılan, kahramanın düşündeki aydınlıktır."

Fotoğrafın ABC'sini bilenler için ne de önemli bir tanımlamadır bilir misiniz; fotoğrafın içeriğine, öyküsüne dair.

Ben kendi adıma, yazdım kafama bu dizeleri, fotoğraf sohbetlerinde mutlaka ve mutlaka dökülecektir bu sözcükler ağzımdan.

Fotoğrafla ilgili söyleyeceğim şeyleri daha da anlaşılır kılacağına eminim.

***

Kafanızda tasarladığınız fotoğrafı okuyunca uzaklara gittim.

Bir fotoğrafımı anımsadım hemen.

Daha dijital fotoğrafların hayatımızda olmadığı zamanlara, Labranda Antik Kenti’ne.

Labranda Milas sınırlarındadır.

Fotoğrafta sizin tanımladığınızı düşündüğüm bir ağaç ve altında yerel giysileriyle bir kadın durmaktadır. Zemin yeşil otlarla kaplıdır.

Bu fotoğrafı buldum önce.

Evet, oraya gitmeliydim.

Gittim de.

Issızdı.

Orada bekçilik yapan kamu görevlisinden başka da kimsecikler yoktu.

Ne olur ne olmaz endişesiyle fotoğrafta yer almak istemedi.

Bekledim.

Yolunu şaşırmış iki kişi geldi. Fotoğrafı çekme nedenimi anlattım, büyük bir sorumluluk duygusuyla dahil oldu fotoğrafa…

Size o fotoğrafla birlikte, dile getirdiğim bir önceki zamanlarda çektiğim fotoğrafı da iletiyorum.

***

Sait Faik'le bitirmek geldi içimden.

Bir "Hişt!"  olabildiysem sizler için, ne mutlu bana…

Elbette  sevgili Halit Tendik’e de…

Fotoğraftaki o ağacın altında çaylarımızı yudumlayabilmek dileği ile.

Saygı ve sevgiler…

“Nereden gelirse gelsin dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin! Bir ‘hişt’ sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları.

Hişt hişt!

Hişt hişt!

Hişt hişt!”

Yusuf Aslan