Av. Eren CAN - 6 Şubat Depremi’nde Hatay’da kaybettiğimiz avukat ve insan hakları savunucusu Hatice ve Mithat Can’ın oğlu
Sevgili arkadaşlarım,
yoldaşlarım;
Bu hafta, annem Hatice Can ve babam Mithat Can ile birlikte binlerce komşumuzu, kentimiz Antakya’yı kaybettiğimiz depremin, birinci yıldönümü olduğundan benim için zor bir hafta.
Bir de vekilimiz Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi ile deprem mağduru Hatay halkının iradesinin yok sayılması olan biteni daha da dayanılmaz kılıyor.
6 Şubat depremlerinin üzerinden tam bir sene geçmiş! Anılarımız, ailelerimiz, komşularımızla yaşayacaklarımız, birlikte mücadelemiz bir felaket ile yarım kaldı. Ali İsmail’in, Ahmet Atakan ve Abdullah Cömert’in mücadelesini birlikte sırtlandığımız sizler, onurumuzu dimdik korurken “içeride”, dışarda güçlü kalmak ödev gibi. Sizin hatırınıza, bu karanlık günlerden hep beraber çıkacağız, söz.
Sizinle, doğayı, yaşamı, ağacı savunurken, katil müteahhitlerin, rantçı yönetimlerin kentlerimizi talan etmesine karşı da duruyorduk. Doğal afetlere karşı önlem aldığımız doğaya saygılı bir yaşamı savunuyorduk.
Sevgili Can;
Bu mektubu yazmaya çalışırken işte bu anılar geliyor aklıma hep. Abdullah Cömert davası için Balıkesir yollarında adalet arayışlarımız... Annem Avukat Hatice Can, duruşma için iğneyle kuyu kazarak adalet aramaya her seferinde Antakya'dan gelirken bizim de seninle İstanbul’dan onun yanına katılmamız… Duruşmalarda annemin bıcır bıcır heyecanlı sesine, senin coşkulu ve tok sesinin katılması… Şimdi haksız yere sizlerin tutsak edilmiş olman. Son anlarına kadar annem ve babamın sizlerin özgürlüğü için “Mücadeleden emekli olunmaz” diyerek halen sokaklarda olmaları… Halen Balıkesir yolundayız seninle Can, aynı yolda… Yine Abdullah’ın, annemin mücadelesine ortak olmaya gidiyoruz.
Sevgili Çiğdem;
Annemle yazışmalarımızı silmedim. Zaman zaman açıp okuyorum. Hem meslektaş hem yoldaş hem de anne-oğul olunca, yazışmalarımız öyle yoğunmuş ki… Bu yazışmalarda ne kadar çok senden bahsettiğimizi fark ediyorum. Sizlerin haksız tutsaklığına hıçkıra hıçkıra ağladığını anlattığı mesajları görsen mi iyi, görmesen mi iyi bilmiyorum. Ama eminim görseydin yüzümüzü güldürecek neşeli bir anı ya da şaka ile sohbeti devam ettirirdin. 6 Şubat’tan sonra BirGün’de yazdığın yazıda cezaevlerindeki depreme hazırlıklarınız, Mücella Abla’nın çözüm önerilerini anlatmıştın. Sorma fırsatı bulamamıştım. Talep ettiğiniz gibi düdüğünüze, fenerinize ulaşabildiniz mi?
Sevgili Tayfun;
Tutukluluğunuzun birinci yılında, içeride geçirdiğiniz en zor zamanın 6 Şubat felaketini yaşayanların yardımına koşan yurttaş dayanışmasının parçası olamamak, deprem felaketini çaresizce televizyon ekranından izlemek zorunda olduğunuz günler olduğunu söylemiştin. Elinizi omzumuzda hissettik, meraklanma. Senin içeride halen depreme karşı mücadele için çalışmalar yürüttüğünü biliyor, duyuyoruz. Eksik olma.
Sevgili Mine Özerden, Osman Kavala;
İçeride olduğunuz günleri tek tek sayıyoruz. Dışarıda hep birlikte geçireceğimiz günlerin daha yaşanabilir olması için onurlu duruşunuzu saygıyla selamlıyorum.
Sevgili arkadaşlar;
Çok ağır bir yılın üstüne, yeniden deprem yaşamış bir ülkede bir yıl daha hapishanede olmanın ağırlığını anlamamız zor. Yine de acılarımızdan direngenlik çıkarmayı sizden öğreniyoruz. Gezi’deki yazılamayı hatırlarsınız, “Anne, merak etme ben arkalardayım.” Bu mektupta ona atfen sizin verdiğiniz güce güvenerek, annem ve babama seslenmek istiyorum: “Anne, baba merak etmeyin içeridekiler, dışardakiler biz en önlerdeyiz.”
Kaynak: BirGün Gazetesi
- 21 gösterim