Filistin Günlüğü

12 Eylül ve Filistin Günlüğü cezaevine geldi beni/bizi buldu. Bir solukta okudum. Heyecan ve hüznü, acıları, hasreti, bir arada yaşattın bana. Zaman zaman o çatışma anlarını anlattığında o anları yaşarcasına gerildim. Ayrılıklarda, gelen gelen mektuplarda en insani duygular içerisinde olup gözyaşlarıma hakim olamadım.

Sana iyi ki yazmışsın demek istiyorum. Aksi durumda, o süreçte Filistin halkıyla, İsrail Siyonizmine ve Lübnanlı işbirlikçilerine karşı, bir avuç Türkiyeli devrimcinin Enternasyonalist dayanışmasının, günü gününe nasıl yaşadığını, nelerin olup bittiğini sonsuza kadar bilemeyecektik.

Yukarıda enternasyonal dayanışmadan söz ettim. Senin kitabını okurken ilk enternasyonal dayanışmacı Mihri Belli’yi görünce şapka çıkardım. Hani üçünüzün- üç kuşak devrimcinin birlikte bir fotoğrafı var ya Paris’te. 

O mazlum, yerinden, yurdundan sürgün edilmiş, katliamlara uğramış, hâlâ da uğrayan, dünyanın dört bir yanına savrulmuş Filistin halkına yakın olmak, omuz omuza onların katledilmelerine karşı durmak, elde silah savaşmak, acılarını paylaşmak, bir bakıma Filistin halkının parçası olmak 80’li yıllarda çok önemliydi. Bunu bugün de önemsemek gerekir. Aksi halde Kürt halkının yaşadıklarını da anlayamayız. Zaten Türk devrimcilerinin önemli zaaflarından biri de bu Enternasyonalist anlayıştaki törpülenme/ aşınma hali olsa gerek.

Kitabın 286. Sayfasında ilk paragrafta sorulan soruları en iyi aynı duyguları yaşayanlar anlarlar. İkincisi, kendisine halkların, ezilenlerin kurtuluşunu ‘dert’ edinenler anlarlar. Aç kalmış, işsiz kalmış, tıka basa 8–10 kişi aynı odayı paylaşmış her şeye rağmen bozulmamış, kişiliğini, onurunu korumuş, hırsızlık yapmamış, ideallerine bağlı kalmış binlerce insanın anılarına sahip çıkmak ve geleceğe taşıyacak araçlar yaratmak, gene bu nesile düşmektedir. Yazacaksın, yazacaklar, yazacağız ki; karanlıklar aydınlığa çıksın.

Bence 12 Eylül sürgünleri bu gün konuşuyorlarsa önlerini açmak gerekmez mi? 12 Eylül zulmü tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarılmalıdır. İşte senin yazdıklarının her satırı, kitabında yer verdiğin değerli değerli mektuplar sürgünler cephesinden bir anlamda hesap sormaktır. Sürgün de bir cezalandırma politikasıdır. Çaresiz bırakma, duyarlılığın kırılması, vurdumduymaz olma halleri sürgün edenlerin istediğidir. Sana katılıyorum sürgüncüler amaçlarına büyük ölçüde ulaşmışlardır. (…)

Hapishane koşullarını basından takip ediyorsundur. Yine de kısaca özetleyeyim. Üç kişilik hücrelerde kalıyoruz. Belli bir ‘tecrit’ söz konusu. Bakanlık geçen yıl bir genelge çıkarttı. Her hapishane kendine göre yorumlayıp uyguluyor. Keyfiyet diz boyu. İsterlerse tek bir ‘kelime’den dolayı sosyalist basını içeri sokmayı yasaklayabiliyorlar.

Kitabının ikinci baskısını bekliyorum. (…)

Selamlar sevgiler

Naci Güner

Tekirdağ Cezaevi