İnsan Hakları Derneği Mersin Şubesi, Özgür Çocuk Parkı’nda mumlarla yazdıkları “228’i ağır 578 hasta tutsak serbest bırakılsın” yazısı ile cezaevlerinde tutulan tutsaklara özgürlük istedi. 30 yıl tutsaklıktan sonra tahliye olan ancak geçtiğimiz hafta yeniden tutuklanan İHD yöneticisi Hasan Gülbahar için açıklama yapıldı. Açıklamada Gülbahar'ın yeniden tutuklanıp 5.5 yıl daha yatması gerektiğinin söylenmesinin hukuk garabeti olduğu ve İHD olarak yöneticilerinin serbest bırakılması için kampanyaya devam edecekleri bildirildi. Açıklamaya Hasan Gülbahar'ın kardeşleri yanısıra çok sayıda parti-örgüt temsilcisi, şair- yazar- fotoğrafçı ve sanatçıların yanısıra arkadaşları ve "görülmüştür ekibi"nden yazar Adil Okay katılıp destek sundular.
İHD Mersin Şubesinin yaptığı Basın açıklamasından bir bölüm paylaşıyoruz:
Biliyor musunuz; 228 i ağır toplam 578 hasta tutsak hapishanelerde yaşam mücadelesi vermektedir.
Değerli basın emekçileri,
İnsanlık tarihinin en karanlık mekânları her zaman hapishaneler olmuştur.Hapishanelerde yaşatılan bu zulüm uygulamaları vicdan sahibi herkesin gözünü hapishane duvarlarına çevirmesini sağlamıştır. Eğer vicdanınız varsa, bu ülkede duvarların arkasındaki işkenceyi, çığlığı haykırışı duyabilirsiniz.
Sadece hapishanelerin duvarlarına kulak vermemiz ülkemizdeki demokrasi ve insan haklarının gerçek durumunu gözler önüne sermektedir.
Türkiye’deki infaz anlayışı insani olmayan bir yaklaşım üzerine kuruludur. Hapishanelerin fiziki yapısı, infaz koşullarının yarattığı olumsuzluklar, özellikle tecrit uygulamasının fiziki ve psikolojik etkileri artık herkes tarafından bilinmektedir. Tutsaklar beslenme, hijyen,sağlığa ulaşım hakkı gibi en temel haklarından, insani yaşam standartlarından yoksun biçimde yaşamak zorunda bırakılmaktadırlar. Bunun yanı sıra uzun süreli hapis cezalarının ve tecridi had safhaya vardıran hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı kuralların, disiplin cezalarının tutsakların sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri de bilinmektedir. Durumları ağır olan ve hapishane revirinde tedavi olanağı olmayan mahpuslar kendilerini uzun süre ilgili sağlık kurumlarına sevk ettirememekte, sevk kararları çıksa bile bu sefer araç ya da personel eksikliği nedeniyle hastaneye ulaşmak mümkün olamamaktadır.. Hastanelere ulaştığı durumlarda ise jandarmanın müdahalesi, kelepçeli muayenenin dayatılması, hastanelerin zaten yoğun olması ya da kimi zaman hekimlerin tıp etiğine uygun hareket etmemesi nedeniyle teşhis ve tedaviler ya hiç yapılmamakta ya da yetersiz bir muayene ile mahpuslar hapishanelere geri gönderilmektedirler.Kanser hastalığı veya felçli konumda bulunan, sürekli tedavisi gerektiren ağır hastalığı ve sakatlık durumu olan ve bu nedenle de derhal salıverilmesi gereken hasta tutsaklar açısından durum çok daha da kötüdür.
Bu konuda yargı organlarınca temel alınan 5275 Sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirleri’nin İnfazı Hakkında Kanun’un eksiklikleri, yanlışlıkları ve uygulamadaki sorunları hasta mahpusların özgürlük umudunun önünde engeldir.5275 sayılı İnfaz Kanununun 16. maddesinde Ocak ayında yapılan değişikliğe bile Adli Tıp Kurumu direnmektedir. Kanun değişikliği ile hayati tehlike kriteri yerine yaşamını tek başına idame ettirememe kriteri getirilmiştir. Ancak bunun yanı sıra Cumhuriyet Savcılarına geniş bir takdir yetkisi tanınarak toplum güvenliği bakımından tehlikeli kabul edilecek mahpusların hastalığına rağmen tahliye edilmemesi düzenlenmiştir. Nitekim bu hüküm gerekçe gösterilerek pek çok mahpus tahliye edilmemiştir.ATK bağımsız değildir. Bu sebeple resmi bilirkişilik uygulamasına derhal son verilmelidir. Tam teşekküllü hastane raporları geçerli kabul edilmelidir.
Tutsakların; başta yaşam hakkı olmak üzere en temel hak ve özgürlükleri yine devlet tarafından ortadan kaldırılmaktadır. Hapishanelerde her türlü işkence ve kötü muamele uygulamasıyla karşılaşan tutsaklara insanca yaşam hakkı tanınmamakta, sağlığa ulaşma hakkı ve tedavi olanakları engellenmektedir.
İnsan hakları savunucuları olarak hasta tutsakların haykırışının duyulması, taleplerinin karşılanması için yıllardır onların seslerini duyurmaya çalıştık. Yasaları karmaşık hale getirenleri eleştirdik ve önerilerimizi sunduk. Bu konuda istenilen yol alınmadığı gibi insan Hakları Savunucuları üzerinde büyük baskılar uygulandı. Bunun son örneği 30 yılını hapishanede geçirdikten sonra özgürlüğüne kavuşan dernek yöneticimiz sevgili Hasan Gülbahar’ın yaptığı çalışmalar nedeniyle bir takım talimatlar sonucu yeniden hapishaneye konulmasıdır. Arkadaşımızın derhal özgürlüğüne kavuşturulmasını talep ediyoruz.
18 Ekim 2014
Görülmüştür Kolektifi
- 7 gösterim