HHB ve ÇHD'li avukatlar yargılanıyor: Hapishaneye kitap değil uyuşturucu giriyor

HHB ve ÇHD üyesi 17'si tutuklu 20 avukatın yargılandığı davanın duruşmasında savunma yapan avukat Engin Gökoğlu, "Hapishaneye kitap girmiyor uyuşturucu giriyor, buradan ihbar ediyorum. Müdüre söyledim, ‘vallahi olmuştur’ dedi. Böyle bir ülkede yaşıyoruz" dedi.  

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Halkın Hukuk Bürosu (HHB) üyesi 17’si tutuklu 20 avukatın yargılanmasına üçüncü günün de devam edildi. Tutuklu avukatlardan Barkın Timtik, Oya Aslan ve Özgür Yılmaz’ın “örgüt yöneticiliği” 17 avukatın ise “örgüt üyeliği” iddiasıyla yargılandığı davanın üçüncü duruşması İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Bakırköy Adliyesi’ndeki Konferans Salonunda görüldü. Tutuklu avukatlar; Ahmet Mandacı, Aycan Çiçek, Ayşegül Çağatay, Aytaç Ünsal, Barkın Timtik, Behiç Aşçı, Didem Baydar Ünsal, Ebru Timtik, Engin Gökoğlu, Naciye Demir, Özgür Yılmaz, Selçuk Kozağaçlı, Süleyman Gökten, Şükriye Erden, Yağmur Ererken, Yaprak Türkmen, Zehra Özdemir ve tutuksuz avukat Ezgi Çakır duruşmada hazır bulundu. Duruşmayı aralarında HDP milletvekilleri Erkan Baş ve Barış Atay ile CHP Milletvekili Mahmut Tanal’ın da bulunduğu çok sayıda kişi izledi.

‘SAVCI TARAFGİR, HIRSLI VE BİLGİSİZ’

Davanın üçüncü günü, tutuklu avukat Naciye Demir’in savunmasıyla başladı. Çocukluğundan beri haksızlığa karşı direndiğini söyleyen Demir, ilk tutuklandığında 15 yaşında olduğunu belirtti. Bir yıl tutuklu kalmasına sebep olan iddianameye ilişkin söyleyebileceği bir şey olmadığını ifade eden Demir, “İddianamede bana ilişkin hiçbir şey yok. Sadece bir tanık varmış. Neymiş? Müvekkillerimi ziyarete gitmişim. Gideceğim tabii benim mesleğim bu. Bir yıldır hiçbir şey olmamasına rağmen tutukluyum. Buna üzüldüm mü, hayır. Tek üzüldüğüm şey evladımdan ayrı kalmak” dedi. Demir, iddianameyi hazırlayan savcıyı ise, “tarafgir, hırslı ve bilgisiz” olarak tanımladı. Demir,  “Bu belge, iddianameden başka her şey. Ağaç israfı. Hukuk fakültesi mezunu olan birinin hazırlayacağı bir şey değil bu iddianame. Bu kadar cahilce hazırlanmış. Örgüt üyesi olduğuma dair bir bilgi, belge, kanıt var mı? Yok. Tanık diyor ki ‘davalara giriyor, müvekkilleri ziyaret ediyor’. Doğru. Ben avukatım. Peki buradan benim örgüt üyesi olduğuma dair kanıt ne?” diye konuştu. Beraat ya da tahliye talebi olmadığını belirten Demir, “Devletin size dediğini mi yaparsınız vicdanınızı mı dinlersiniz o size kalmış" diye konuştu. 

‘GARDİYANLARIN KIRDIĞI KOLUM SAKAT KALDI’

Demir’in ardından tutuklu avukatlardan Engin Gökoğlu’nun savunmasına geçildi. 2008’den bu yana avukatlık yaptığını kaydeden Gökoğlu, mesleki faaliyetleri sebebiyle daha önce de birçok kez gözaltına alındığını, gözaltında işkenceye maruz bırakıldığını, işkence uygulayan polislerce kolunun kırıldığını anlattı. Gökoğlu, “12 Eylül’de gözaltına alınıp İstanbul’a getirildik. Gözaltındaki işkence sırasında kaburgam kırıldı, gözüm morardı. Aynı polisler muayeneye götürdüğünde, yılmadığımız için bize saygı duyduklarını söylediler. Arkadaşlarımız işkenceye dair suç duyurusunda bulundu ancak bir senedir hala açılan bir soruşturma yok" dedi. Tutuklu bulunduğu Tekirdağ T Tipi Cezaevi’nde de gardiyanlar tarafından maruz bırakıldığı işkence sonucu kolunun kırıldığını anlatan Gökoğlu, “Hapishanede kolumu kırdılar, kolum kırıldıktan sonra yerlerde sürüklediler, çıplak soydular, tekmelediler, kafamdan akan kan iç çamaşırıma damlıyordu. Saatler sonra hastaneye götürüldüm. Kolum alçıya alındı. Bir buçuk ay alçıda kaldı. Alçı açılmadığı için kolum sakat kaldı. İlla işkence yapan tekme atan değildir. İşkence, organize bir iştir. Adı faşizmdir. Bunu yapan sizlersiniz. Sizin gibi düşünmediğimiz için bize bunları yapıyorlar. Aylarca tedavim engellendi suçlular değil ben ve arkadaşlarım suçlu ilan edildi" ifadesinde bulundu. 

‘HAPİSHANEYE KİTAP GİRMİYOR UYUŞTURUCU GİRİYOR’

Yargı sistemini eleştiren Gökoğlu, hukukun iktidardaki egemen sınıfın çıkarını koruduğunu söyledi. Gökoğlu, “Milletvekillerinin ve avukatların tutuklanması demokrasi değil kurumsallaşmış faşizm demektir. Bugün devlet muhalefet yapan herkese terörist gözüyle bakıyor. Çoluk çocuk katlettiniz, doğayı katlettiniz, halkı açlığa mahkum ettiniz. Asıl terörist bu tabloyu yaratanlardır. Bize, halkın avukatlarına terörist diyemezsiniz. Tarihsel ve siyasal olarak gerçek budur" diye konuştu. Gökoğlu, mahkemede Tekirdağ T Tipi Cezaevi yönetimi hakkında da suç duyurusunda bulunarak, hapishaneye uyuşturucu girdiği bilgisini verdi. Gökoğlu, “Hapishaneye kitap girmiyor uyuşturucu giriyor, buradan ihbar ediyorum. Müdüre söyledim, ‘valla olmuştur’ dedi. Böyle bir ülkede yaşıyoruz. Ben Selçuk Bey’in stajyeriyim. Ayşegül benim stajyerim. İkimizi de yargılıyorsunuz şimdi. Ayşegül'ün görevi çıkıp devrimci avukatlar yetiştirmek. Neden? Bizim içimizde mecbur kurdu var. Nedir bu kurt? Biz İnce Memed'iz, haksızlığa dayanamayız" diyerek savunmasını sonlandırdı.   

Tutuklu avukatlardan Zehra Özdemir, savunmasında tanık Berk Ercan’ın yalan ifade verdiğini belirterek, “Dosya tanığı Berk Ercan, Halkın Hukuk Bürosu avukatı olduğumu söylüyor. Berk Ercan bir yalancıdır. Çünkü ben bu büronun avukatı değilim” dedi. Kendileriyle birlikte avukatların çocuklarının da tutuklandığını söyleyen tutuklu avukat Ayşegül Çağatay da savunmasında, “Tutuklu meslektaşım Şükriye Erden’in kızı Merve Önem tutsak. Bu mahkemede yargılaması sürüyor. Onun da tahliye edilmesini istiyoruz. Çünkü bize yönelen kin yüzünden tutuklandı” diye konuştu.

BAKANLIK ANNE KIZIN AYNI HAPİSHANEDE KALMASINA İZİN VERMEDİ

Duruşma verilen öğlen arasının ardından tutuklu avukat Didem Baydar Ünsal’ın savunmasıyla devam etti. İddianameye dönük eleştiriler yapan Ünsal, “500 küsur sayfalık iddianamenin hukuk fakültesi mezunu biri tarafından hazırlandığını kanıtlamak için 500 tanık gerekir” dedi. Ünsal da Şükriye Erden’in kızı Merve Önem’in annesinin ardından tutuklandığını hatırlatarak, “Özgürlüklerimizden çaldıkları yetmiyor bir de tehditlerle sindirmeye çalışıyorlar. Şükriye ablanın kızı Merve Önem tutuklandı. Bizden 2 ay sonraya duruşma tarihi verildi. Merve, duruşmaya çıkacağımız belli olduğunda Adalet Bakanlığı’na yazı yazarak Silivri’ye gelmesi halinde annesi Şükriye Erden’le kalmak istedi. Ancak isteği dikkate dahi alınmadı. Şükriye ablayı Silivri’de değil Bakırköy’de geçici koğuşa koydular. Bu nasıl adalettir?” dedi. 

‘İTİRAFÇI DEĞİL İFTİRACI’

Dosya tanığı Berk Ercan’ın ifadelerinin hiçbir inandırıcılığı olmamasına rağmen onun beyanlarıyla gözaltına alınıp tutuklandıklarını anımsatan Ünsal, “Bizi gözaltına alanların çıkış noktası zavallı bir itirafçının beyanları oldu. Baskıyla, tehditle, cezadan kurtulma yoluyla alınmıştır bu ifadeler. Berk Ercan da paspas hale getirilip insanlığından çıkartılacaktır. Berk Ercan itirafçı değil iftiracıdır” diyerek savunmasını tamamladı.

‘DEVLET 25 YILDIR ÜYE OLDUĞUMA KARAR VEREMEDİ’

Tutuklu avukatlardan Özgür Yılmaz savunmasında, “Bir kriz yaşıyoruz. Herkesin hayatını etkiliyor bu kriz. Bize faturası da tutuklanmak oldu. İstiklal Mahkemeleri dışında DGM’ler ve Özel Yetkili Mahkemeler gibi adı değişen bir ton mahkemede yargılandık. Bu mahkemelerin hiçbiri de örgüt üyesi olup olmadığımıza karar verebilmiş değil. Kişisel tarihim açısından örnek verecek olursam, ben 1994’te de örgüt üyeliğinden yargılandım. Devlet 25 senedir benim üye olduğuma karar veremedi. Sizin işiniz zor ve kolay. Sizden önce karar veremeyen mahkemelerin kararını siz vereceksiniz” diye konuştu

‘EGEMENLERE GÖRE İŞÇİLERİN KADERİNDE ÖLÜM VAR’

Duruşmanın üçüncü gününde son olarak tutuklu avukat Süleyman Gökten savunma yaptı. 3 yaşındaki kızının gözü önünde şafak operasyonuyla gözaltına alındığını anlatan Gökten, “Kar maskeli, ağır silahlı polislerce evim basılıp 3 yaşındaki kızımın önünde gözaltına alındım. Dosyamızı ne kadar iyi avukatlık yaptığımızla doldurmuşlar. Biz inatla halkın haklarını savunuyoruz. Bu yüzden sakıncalı insanlar listesindeyiz” dedi. Meslek hayatına başladığında işçi gibi olduğunu ve bu sebeple de işçilerin avukatlığını yapmaya başladığını anlatan Gökten, şöyle devam etti: “İşçiler neredeyse ben de oradaydım. İşçilere taşeronluğun modern kölelik olduğunu anlattım. 2 milyon taşeron işçi var. Taşeron, yasa dışıdır, daha fazla çalışıp daha az ücret alınmasıdır dedim. Mahkemelerden taşeronun yasadışı olduğu ile ilgili kararlar aldık ama hiçbiri uygulanmadı. Taşeron ile ilgili düzenlenme en son KHK ile yapıldı. Bu şekilde kimsenin tartışmasına izin vermeden, herkesten kaçırılarak taşeron yasalaştı. ‘Vur geç’ diye bir sistem var artık. Önce yapıyorlar sonra izin gelse de olur gelmese de olur diyorlar. KHK ile güvenlik soruşturması yapma şartı geldi. Bu şekilde fişleme yapılıyor. Yazılı veya sözlü sınav getirildi. Taşeron işçilere; iktidara yakın sendikalara üye olmaları dayatıldı. Çocuk işçiliğine karsı çıktım. Çocukların dizleri çalışırken değil oynarken kanamalı dedim. Egemenlere göre işçilerin kaderinde ölüm vardır. Sonuç Allah’a havale edilir. Türkiye de iş güvenliği budur. Genellikle küçük iş cinayetlerine ceza verilir ve çoğunda işçi sorumlu bulunur.”

TUTUKLU AVUKATLARA 3 GÜNDÜR YEMEK VERİLMİYOR

Gökten’in savunmasının ardından söz alan Avukat Güçlü Sevimli, tutuklu avukatlara 3 gündür cezaevinden yemek gelmediğini söyledi. Tutuklu avukatlardan Aytaç Ünsal da söz alarak 3 gündür kendilerine yalnızca ekmek ve küçük kahvaltılık kaplarda reçel verildiğini belirtti. Mahkeme başkanı Kadir Alpar, duruma ilişkin görevlilerle konuşup durumu netleştireceğini söyledi. Mahkeme başkanı Alpar, dün şifahen son oturumun Silivri Cezaevi Kampüsü’nde görüleceğini söylemişti. Avukat Sevimli, yarınki oturumda dinlenecek 3 sanık avukattan sonra avukatların savunmasına geçileceğini ve Cuma günü Silivri’ye gidilmesi durumunda savunmanın bölüneceğini belirtti ve duruşmanın Bakırköy’de görülmesini talep etti. Mahkeme, talebi yarın değerlendireceğini söyledi.

Kaynak: Mezopotamya Ajansı