KÜÇÜK GÜZEL BULUTTAN GÜZEL ÖYKÜ’YE SEVGİLER
Saat sekiz onbeş civarları. Çirkin demir kapının önünde sabırsızlıkla bekliyorum ki, gardiyanlar gelip dışarıdan üzerimize kapattıkları çirkin kapının asmalısından sürmelisine ve daha bilmem nesine değin üç-dört ayrı kilidini söküp kapıyı açsınlar da hemen havalandırmaya atayım kendimi!
Beş dakikalık gecikmeyle de olsa nihayet geldiler ve kapı açılır açılmaz havasız kalmış balığın ağzını göğe dikmesi gibi önce kafamı uzattım ve ardından kollarımı göğe doğru açarak havalandırmaya adımımı attım. Bu arada havalandırma dedimse, hani çok katlı apartmanların orta yerinde boşlukları olur ya onlardan biraz daha büyükçe bir yer işte! Varsay ki, kırkbeş-elli metrekarelik, dört bir yanı sekiz-on metre yüksekliğinde beton duvarlarla kapatılmış çatı kenarları İsrail Siyonist devleti patentli olan jiletli tel örgülerle kaplanmış beton bir yer sözünü ettiğim.
Neyse! Astımlı ciğerlerime derin derin birkaç nefes temiz hava çekeyim bayram etsinler derken, hep birkaç metre uzaktaki gri duvarları görmekten iyice temelleşen miyop gözlerimde bir avuç gökyüzümüzün mavi derinliğinin serinliğiyle yıkanıyordu. O an bir avuç göğümüzün ufkunda Güney’e doğru ahaste ahaste yol alan kartopu gibi küçük sevimli bulut küçücük göğümüzü yarılamış neredeyse kaybolup gidecek! Heyecanla avazım çıktığınca, “Hey küçük bulut, dur hele. Sen ne güzel şeysin öyle!” diye seslendim.
Sesimi duyar duymaz şöyle salına salına sağına-soluna bakınma başladı. Bulunduğum duvarların içi küçük sevimli buluta labirent gibi göründüğü için doğal olarak sesin nereden geldiğini ilk o anda çıkaramadı. Bunun üzerine bende, sesimi duyurmuş olmanın sevinciyle, “Buradayım, buradayım” diyerek çocuklar gibi neşeyle zıplamaya başladım. Az sonra yüreğimi kıpır kıpır yapan kahkahalar atarak üzerime doğru yaklaşmaya başladı ve tam üzerime geldiğinde sesimi duyabileceği bir yükseklikte durdu. Durdu durmasına ya hala kahkahalarla güldüğünden durmakta zorlanıyor, dalgalanıp duruyordu. Yüzümü yukarıya çevirdiğim anda birisi burnumun tam ucuna, diğeri de dudaklarıma iki su damlası düştü ve bir an irkildim. İrkildiğimi görünce üzgün bir sesle “Çok özür dilerim. Gülmekten gözlerimden yaş geldi,” demez mi(!) O an bende koptum ve kahkahalarımızla zindan duvarlarını paramparça ettik! O beni bende yeri gözyaşlarımızla sırılsıklam edinceye kadar güldük ya, ikimizde de derman kalmadı. O kadar gözyaşını üzerime boşaltınca güzel bulutçuk süzüldü, neredeyse dağılacak oldu ya, güzelliğinin yanında direnci de az değil mi? hani, hemen toparlandı. Bunu fırsat bilip söze girdim; “Aheste aheste nereye gidersin böyle güzel bulutçuk, yoksa…” dedim ve daha sözüme bitirme fırsatı vermeden o tatlı mı tatlı serinletici sesiyle, “Evet bildin! Bozkır’ın kuru ayazından bunaldım iyice. Onun için Güneye, mavinin ve yeşilin diyarına Akdeniz’e doğru gidiyorum.” Demez mi?!
Bu sefer sevincime heyecanda eklenince ne söyleyeceğimi unuttum bir an ve öylece dururken hemen uyardı beni şirin bulutçuk. “Bak rüzgar yapraklarımı okşamaya başladı. Az sonra önüne önüne katıp götürecek beni ona göre!” deyince paniklesem de hemen toparlanıp, “Şirin bulutçuk gideceğin yerde güzel mi güzel bir kız var. Adı Öykü. Kanatçıklarına kucak dolusu sevgilerimi yüklesem” dedim. Hemen anladı diyeceğimi ve kahkahayı basarak, “istersen atla arkaya seni de götüreyim!” diyerek dalgasını geçti benimle. Az sonra ise, “Keşke senide-sizi de götürebilsem,” dedi. Fısıltıyla çıkan üzgün bir sesle. Ve aynı anda beşik gibi sağa-sola hızlı hızlı sallanmaya başlayınca, kaygıyla, “Hadi acele et!” diye uyardı. Bende aceleyle yükledim kanatçıklarına kucak dolusu sevgilerimi, yükler yüklemez hızlıca düştü yola. Ardı sıra “Sevgili annesine, babasına da selam söyle,” diye bağırdım ya duydu mu duymadı mı orası meçhul!
Öykü’cüğüm bu günlerde başını yukarı çevirdiğinde güzel mi güzel şirin mi şirin bir bulutçuk görürsen göğün maviliklerinde hemen sesleniver oldu mu? merak etme o seni tanır. Aman ha dikkat et fazla güldürme şirin bulutçuğu yoksa sırılsıklam eder seni…
RESUL KOCATÜRK
F TİPİ HAPİSHANE B-24
HACILAR- KIRIKKALE
- 4 gösterim