Gezi Parkı olayları nedeniyle 20 Haziran’da şafak baskınında gözaltına alındı. 23 Haziran’da tutuklanarak Kırıklar F tipi cezaevine gönderildi. Oradan yoldaşlarına bir mektup yazdı.
Mapusta Bir Çapulcuyum, Siz Kardeşlerimi Özledim!
Mapusa düşeli erkenciyim. Kahvaltı gelmeden kalkıyorum. Gördüğüm gerçeküstü rüyalar pembeye döndü dönecek derken... Kantinden aldığımız çalar saat yeni doğmuş bir kuzu. Gücü bana yetiyor uyanıyorum.
İzzet ve Ozan'ın horultusu epey derin geç uyudular. Buraya geleli her gece, yataklara çıkıp iki koldan salvolarla kuşatıp Taksim'i polisi Dolmabahçe'ye sürüyorlar. Sonra da gerisin geri, sarına sarına gaz kalkanına Gezi'ye dönüyorlar.
Aşağı kata inip çay suyu koymalı. Sonra sabah temizliği, kahvaltı ve sayım. Yumurta verseler bari. Çok az rafadan olanından. Sarısına ekmek banasım var.
Bugün ilk sporumuzu yapacağız. Göbeğim hücreye sığmıyor, biraz terlemek gerek. Havalandırma avlusu betondan, çabuk yoruyor insanı. İzzet sigarayı, ben ve Ozan yeşili seviyoruz. Bir iktidar mücadelesine girdik İzzet'le. Gereksiz biliyorum. Lakin zamanda çabuk geçmiyor ki."Sporda liderlik, hücrede liderliktir" dedim inandı. Gençliğine güveniyor kerata. Benimkisi tavşan ile kaplumbağa oyunu. Bilek güreşine girse çiğ çiğ yiyecek beni. Garibim ne bilsin..
Öğlen yemeği de geldi geçti. Güneş tepede. Avluya su dolu 5 litrelik plastik bidonlar dizdiydik. Kızışsınlar da dökünüverelim diye. Havalandırma bildiğiniz tandır. Bütün canlı mahlukatlar inlerine çekilmiş. Bizim çocuklar iki yeni yetme koşturup duruyorlar. "İsmail abi", "Hoop", "Geldi mi?", "Nasıl?" Mapuslukta top oyunu meşhurdur. F tipine ilk giren "devrimci abiler"den beri bir gelenektir devam eder durur. "F tipi iletişim" diyorum bu oyuna. Aslında yakan topla tenis arası bir şey .Baklava dilimli bir cezaevi düşünün. Her dilimde üç kişi ve bir de havalandırma. Gazeteyi rulo gibi sarıyorsunuz, mesajınızı arasına sıkıştırıyorsunuz. Gideceği hücre ve kişi bilgilerini de unutmadan file görevi gören duvarın ardındaki havalandırmaya atıyorsunuz. Karşıdan alacak olan arkadaşın adını söyleyip uyarmayı ihmal etmiyorsunuz. İlk gün deneyeyim dedim. Attığım top gitti Şerko'nun kafasına çarptı. Şerko da eskilerden. "Yıllardır mapusum, ilk kez başıma top düşüyor" demiş "Kim attı loooo" diye haber salmış. Sonradan tanıştık."Abimsin" dedim, "Mahsuru yok heval, bizdensin" dedi. Bu arada ulaşmak istediğim hücreden "Bize arkanı döndün arkadaş" dediler de öyle anladım topları ters istikamete attığımı. Havalandırma tersten bir kuyu, bir tek yansıman yok. Bağırdıkça çoğalıyorsun. Seksek oynar gibi sesin dolaşıp duruyor. Bazen üçümüzün günde üç vakit bağırası tutuyor. Havalandırmanın sayesinde orkestra oluyoruz. Anlayacağınız yön duygusunu kaybediyorsunuz, zaman da yitip gidiyor.
Volta atarken fark ettik. Börtü böcek terk-i diyar eylemiş hücreyi. Oysa söz vermiştik kendimize, her şeyimizi paylaşacağız, tür ayrımı yapmayacağız diye. İnsan varlığının F tiplerindeki ekolojik sistemi tehdit ettiğini anlatan bir itiraz dilekçesi yazdık hakime. Üzerimize atılı suçlardan daha geçerli bir mazeret olur diye düşünüyoruz.
Kitaplarım geldi çok mutlu olduğum söylenemez. Evdeki sermayemin ilk bölüğünü haksız yere kaderime ortak ettim. F tiplerinde süren kitap yasağına karşı sürdürülen kampanyalardan birine kitapların kendilerini özgürce okutmalarına mani olduğu gerekçesiyle imza atmıştım. Henüz gözaltındayken bir "itirafçı" gibi tek tek kitaplarımın ismini avukatıma verdim. "Dur hele, bu ne acele? Seni alıp da ne yapacaklar" diye itiraz etmişti avukatım. ''Savcıya kanım çok ısındı, bu işin sonu mapusluk'' demiştim. O an neden bunu yaptım bilemiyorum. Bir yerde okumuştum galiba. Bir sorumluluğu birçok kişi arasında paylaştırırsanız, gerçekleşme ihtimali sorumluluk yüzdesi eşit bölüşeceğinden dolayı azalabilirmiş. Sanırım kitapları seçerek hata yaptım. Böyle saçma bir şeye sokaktaki çocuk inanmaz.
Kitap poşetini koydum yatağımın üstüne. Ayhan hocam çıktı ilk. Bir yıl boyunca her perşembe dersine girdim. Dersliğe girince "tünaydın halkım" der. "Ne ayaksın" manasında tebessümle kafa sallardı. Elim kolum birbirine dolanır, şaşkınlıkla ve olabildiğince sessiz omuz silkerdim. Sorunuzun güncelliğini yitirmediğini düşünerek yeni yaşam alanım üzerinden cevap vermek istiyorum: "Son on yılın en popüler olayının bir sonucuyum. Çapulcuya çıkardım adımı paklandım. "Poşetin içindeki kitaplara geri dönüyorum. Williams, Giddens, Lyotard gibi ağır toplar çıkıyor. Altyapım oldukça sağlam. Ve final; Gabriel Garcia Marquez. Asırlık bir çınar önce gülümsüyor. "Anlatmak için yaşamak" gerek. Kitabın arka yüzünü çeviriyorum, "hayat insanın yaşadığı değildir, asıl olan hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır" diyor. "Dedeme benziyorsun" diyorum. "Bıyıkların, saçların… Fotörün eksik sadece. Ben yaşlarda yaşadığın aşklarını anlat. "Marquez kıyı hatlarımdan kuşatıyor beni. Gelip yatağımın başucuna konuyor. Bu gece bana ait hatıralarını anlatacağını söylüyor: Bir sevgiliye bakar gibi sayfalarıma "Paris’te bir cumartesi", sırılsıklam aşık olduğun o kadını karanfil kokulu hücrene getireceğim. Utangaçlığını yenip aşkın ve sevgin için çapulculuğunu bana hediye eder misin?"
Off Marquez...
Haberler geliyor, gözaltılar artıyor. Tutuklanmalar ardı sıra. Adalet, gazlı, kanlı, kasklı aletine binmiş gezi avında. Şaşkınlık hallerim tümden azalıyor. Beni ciddiye alıp mapusa atanları utandırmamak adına Williams, Giddens ve Lyotard'ı defansta bırakıp Marquez'le ileri atılıyorum. Gökkuşağı tadındayız. Tarçın sürüyorum bedenime, mor fistanlar giyiyorum, tırnaklarıma kızıl ojeler ve boynuma bütün bir Çarşı. Kaçarı yok galibiyet için sahadayız!
Bu maç elbet bir gün bitecek. Ama ben "Mapusta bir çapulcuyum siz kardeşlerimi özledim."
Kubilay İYİT
Kırıklar 1 Nolu F Tipi Cezaevi-B 46
Kaynak: blog.radikal.com.tr
- 6 gösterim