Mustafa Yaşar'la Söyleşi: Wernicke Korsakoff'la Yaşamak

Wernicke Korsakofflular ve Eski Mahpuslarla Dayanışma Girişimi Kurucularından Mustafa Yaşar'la RÖPORTAJ

Selma Metin

Mustafa Yaşar, hapishanelerdeki ölüm orucu eylemlerinden sonra birçok kişinin uzun süreli açlığa bağlı hafıza kaybı ve vücudun hareket kabiliyetini kaybetmesi sonucu ortaya çıkan ‘Wernicke Korsakof’ hastası olan eski bir mahkum… ‘Dayanışma Ağı’ kuruluşunun başından beri içinde.

Wernicke Korsakof hastalığı Türkiye'de uzun süreli açlık grevleri ve ölüm oruçları sonrası tanınmaya başlayan bir hastalık. Avrupa’da aşırı alkol tüketimi, devamlı kusma, beslenme bozuklukları ve uzun dönemli açlık sonucu oluşan, esas itibariyle B1 veya Tiamin eksikliği sonucu ortaya çıkan, merkezi sinir sistemindeki tahribatla bağlantılı, nörolojik bir hastalık. Hafıza kaybı, denge bozuklukları, yürüyememe, yön bulamama, yeni bilgilerin beleğe kayıt bozukluğu, göz bozuklukları, istem dışı kaslarda kasılma, hatırlayamama ve kendi başına hareket edememe şeklinde kendini gösterir.

B1 vitamini, vücut enerjisinin açığa çıkmasını ve kullanılabilir hale gelmesini sağlayan hayati bir maddedir. Protein, yağ, karbonhidrat ve alkolü denetleyen bazı enzim sistemleri için gereklidir. Vitamin B1, diğer B grubu vitaminlerle birlikte vücudun, özellikle beynin, enerji üretiminde gerek duyulan bir vitamindir. Bu vitamin öncelikle şeker hastalığı, doku sertleşmesi, sinirsel hastalıklarının önlenmesinde kullanılır ve yaşlı insanların zihinsel fonksiyonların sürdürebilmesine katkı sağlar. Merkezi sinir sistemi sağlığını korumakta önemli bir görevi vardır. B1 vitamini kan hücrelerinin meydana gelmesi ve sağlıklı bir dolaşım sistemi için gerekli olan hidroklorik asidin üretiminde rol oynar. Bu sayılanlarla beraber, karbonhidratlardan enerji üretiminde, kalp ve sindirim sistemi kaslarının korunmasında anahtar rolü üstlenir.
Bilindiği gibi 12 Eylül faşist darbesi sonrası ceza evlerinde tutukluların kimliksizleştirilmeye çalışılması, tek tip elbise ve F-E tipi hücre sistemini yerleştirme politikalarına karşı savunma ve saldırı işlevi olan mücadele biçimi olarak Açlık Grevleri ve Ölüm Oruçları ön plana çıktı. (yerli yersiz uygulandı ve bunun eleştirisi bir yana). Binlerce tutuklu bu mücadelenin içinde yer aldı ve bedellerini ödedi ödüyor. 20’li yaşlarında cezaevlerine kapatılan binlerce genç, toplumsal gelişimin mücadele emekçisi insan, oradan hasta, engelli ve sağlığını yitirerek çıkabildi veya hayatını kaybetti. Bu mücadele emekçisi devrimciler birçok dezavantajla yaşamla tek başlarına baş başa kaldılar. Bu durum devrimci ve duyarlı kesim başta olmak üzere tüm toplumun ciddi bir yarası ve ayıbıdır.

Bu İnsanların toplumun içine tekrar dahil olabilmeleri ve yaşamlarını kurabilmeleri için koşulların oluşturulması, asgari insani yaşam koşullarının sağlanması toplumsal bir görev ve toplumsal yapıya muhalefetin görevi.Bu ve benzeri sorunların ihtiyacı olan örgütlenmeler konusunda da toplumumuz epey eksikli, başka bir deyimle demokrasi bilinci yoksunu. Aşağıda anlatılan çalışma böylesi bir ihtiyaç giderme yapılanması. Avrupa’da bilinen selbst hilfe (kendine yardım) örgütlenmesine benzeyen bir örgütlenme.

Bu yapılanmaları desteklemek ve imkanlar dahilinde yanlarında olmak önümüzde görev olarak duruyor.

  • Barınma ve yatabileceği, yaşam koşullarının sağlanması
  • Eski tutukluların sosyal yaşama katılabilmesi
  • Asgari yaşam koşullarının sağlanması
  • sağlık sorunlarının azaltıla bilmesi, tedavilerinin gerekli ölçüde yapılabilmesi
  • kültürel etkinliklerde yer alabilmesi
  • yaşanan deney ve tecrübelerin verimli bir tarzda mücadelenin hizmetine sunulabilmesi

Bu arkadaşlarla bağlantıyı yurtdışında başlatılan Wernicke Korsakoflular ve Eski Maphuslarla Dayanışma çalışmasından arkadaşların yardımıyla kurdum. Onları evlerinde ziyaret ettim. Ciddi sağlık sorunları, hafıza kayıpları ve zor koşullara rağmen harcadıkları çaba beni çok etkiledi.

RÖPORTAJ

Çalışmalara ne zaman, nerde, nasıl başladınız?

Mustafa Yaşar: 2004 yılı sonu – 2005 başlarında başladı bu çalışmalar. 12 Eylül yenilgisi sonrası, görünen oydu ki tek tek örgütler bu kadar açlık grevi – ölüm orucu gazisiyle dayanışma gücüne sahip değildi. Ortak bir çalışma başlatılmalıydı. Bu toplantılar ve tartışmalar aşağı yukarı iki yıl sürdü.

Amaç:

1) Açlık grevi ve ölüm orucu gazilerine, grup ve kişi ayrımı yapmaksızın sahip çıkılıp gereken biçimiyle dayanışmayı organize etmek. Bu konuda grupların dışında özgün bir çalışma yürütmek. Her şeyden önce kendi aramızda dayanışma ve hayatı paylaşmak

2) F tipi cezaevlerindeki mahkumlarla dayanışma içinde olmak.

3) Açlık grevi veya Ölüm orucu gazisi olup da ailesiyle kalamayan arkadaşlara barınma ve bakım olanağı sunmak.

Düşünceler olgunlaşıyor

Bu çalışmalar sürerken, 2007 yılında, ne yapacağımıza karar verdikten sonra, bir kiralık ev tuttuk bu arkadaşların barınma ve çalışma, iş imkanları, tedavi sorunlarının belli düzeyde çözüle bilmesi için.Bu evlerde aşağı yukarı üç yıl kaldılar.

Dernek Kuruldu:

2009 yılında Dayanışma ağı, çalışmaları daha düzenli hale getirmek için dernek şeklinde yapılandı.

Bu arada; Konuyla ilgili birçok etkinlik düzenleyen platform, daha kapsamlı bir çalışmaya imza atarak, ‘Wernicke Korsakoflular ve Eski Maphuslarla Dayanışma Girişimi’ çatısı altında yeni bir projeyi hayata geçirme kararı aldı.

Bu projeyle hasta mahkumlara yerleşim ve iş alanı oluşturmanın yanı sıra, eski Wernicke Korsakoflular ve Mahkumlara yaşam alanı ve kültürel etkinlikler organize edilmesi gibi kapsamlı bir hedef koydu.

Sonra düşündük, dernek adına bir ev alarak daha kalıcı bir çözüm üreteceğimize karar verdik.

Bu düşüncemizi önce Kardeş türkülere açtık, onlar hemen destekleme kararı aldılar ve uygulamaya koydular. Bir dizi konserin gelirini bu projeye bağışladılar. Toplam beş Konser yapıldı:

konserler İstanbul-İzmir-Samsun-Ankara ve final İstanbul’da oldu, aynı zamanda yurtdışındaki arkadaşlar da maddi destekte bulundular.

Böylece 2010 yılında, üstüne kredi de çekerek 9 oda, iki mutfak ve banyodan oluşan, evi aldık. Bu ev İstanbul’da, 8 arkadaş düzenli kalıyor, yanı sıra tedavi için başka yerlerden gelen arkadaşlar ve zor durumda kalan arkadaşlarda zaman zaman kalıyor. Devrimci ve insani duruşu olan herkesle dayanışma içindeyiz. Bizim evimiz.

Hangi çalışmaları yapıyorsunuz?

Mustafa Yaşar: Çalışmalar:

1) Birlikte kahvaltıda buluşmak, karşılıklı tedavi, gelişmeleri görmek moral desteği sağlamak

2) Birlikte geziye gitmek, engelleri aşarak( bir çok arkadaş yürüyemiyor, yön bulamıyor vb) hayatın içinde olmak.

3) Birlikte Film seyretmek, sinemaya gitmek

4) Tecrübe alışverişi, sohbet, birbiriyle tanışma, sosyal bir ağ dokusu oluşturdu.

Yaz Kampları 2009’da başladı

2009 yılında DİSK Ören tesisleri imkanlarını bize açtı ve biz ilk yaz Kampımızı gerçekleştirdik.

Çalışmalarımızı geliştirmek, sağlık desteği ve yaşam kalitesini artırmak, düzeltmek yolunda Kamp ciddi bir katkıydı. Orda ikisi de yürüyemeyen arkadaşımız; Şükriye ve Enver birbirlerine aşık oldular. Kardeş Türküler’in bağış için İzmir’de verdiği konserle onların düğününü birlikte yaptık. Onların bu güzel gelişmeden sonra sağlıklarında ciddi düzelme oldu. Kendi yaşamlarını kendileri sürdüre bilecek duruma geldiler. Onların aşkının, düğünlerinin ve yaz kampının, konserde taçlanmasının çalışmalarımızda tarihsel rolü oldu sanki. İlk kampa 30 kişiye yakın arkadaş katıldı, birçok arkadaş da ziyaretimize geldiler. Etrafı tanımakla birlikte kendi çalışmalarımızı da tanıtma imkanı oldu.

İkinci Yaz kampı Kuşadası güzel Çamlıca’da gerçekleşti:

1173714_714415325250811_1837847051_nKamplarda Dinlenme, birbirini tanıma, paylaşma, deney alışverişi, çevreyi tanıma, kitle örgütleriyle ilişki kurmak, dostluk ve dayanışma ağını geliştirmek gibi işlevsel bir edinim içinde olunuyor. Kuşadası, Selçuk ve İzmir çevresinde bazı yerler gezildi. Milli Park içinde piknik yapıldı ve gezildi. Birçok dostla tanıştık. İkinci kampımızda katılım 50 kişinin üzerindeydi ve ilgi daha yüksekti.

Üçüncü yaz kampı bu yıl Didim’de gerçekleti :

Didim kampını daha iyi organize ettik. 80 kişi katıldı, çevreden dostların ve arkadaşların ilgisi ve dayanışması çok iyiydi. Kamp yerlerini seçerken sadece maddi boyutu değil aynı zamanda çevre özellikleri, ulaşım imkanları, kitle örgütlerinin durumu vb çok yönlü kıstaslar dikkate alınıyor. Bilindiği gibi birçok arkadaş yürüyemiyor.

Didim’de kamp 10 gün sürdü, bu süre zarfında üç etkinliğe katıldık.

  • Cemevlerinin düzenlediği eylemde yer aldık.
  • KESK ( Kamu İşçileri Sendikaları Konferedasyonu) düzenlediği eyleme 70-80 kişi olarak katıldık.
  • 12 Eylül’de İHD ( İnsan Hakları Derneği)’nin etkinliğine de topluca katıldık.

Bir gün Apollon Tapınağına gezi düzenledik. Çevreyi tanımak için birçok araştırmanın yanı sıra, yerleşik, bölgeyi tanıyan dostların da desteği alınıyor.

Kamplardaki her tür dayanışma, paylaşım vb yanı sıra, psikolojik ve boyutu da çok yüksek oluyor.

Didim Kampında da iki çok güzel ve yoğun olay yaşadım.

İlki sene 1988 de Eskişehir cezaevinden 18 kişi firar etti, o dönem cezaevine hiçbir şey almıyorlar, sadece çocukları aramadan geçiriyorlar, bende bundan yaralanmak için, babaları da mahkum Hasan Karadağ , iki küçük çocuk, tahminen Dilek ve Mahmut 5 ve 4 yaşlarındalar. Onların ellerinden tutup gerekli malzemelerle ziyarete giriyoruz. Bunu çok defa tekrarladık ve çocuklar epey birlikte zaman geçirdim. Didim kampının hazırlık aşamasında yaptığımız toplantıda Genç bir arkadaş babasının da eski bir mahkum olduğunu, ve eski şehir firarından yakalandığını söyleyince hatırladım ve babasını sordum, Babasının Hasan Karadağ olduğunu anlattı. Ben de cezaevi ziyaretini ona hatırlatınca, evet bir abiyle hep gidiyorduk dedi. Böylesi güzel tesadüfler de oluyor.

İkinci olay ise; Sene 2002 de yapılan açlık grevinde, ilerleyen günlerinde idare hükümlü olan mahkumları, adli-tıpa çıkarıp, oradan da ceza evinde yatamaz diye rapor verip tahliye ediyorlardı. Amaç; açlık grevinden cezaevinde ölmesin, dışarda ne hali varsa görsün politikasıydı. Ben (Mustafa Yaşar) ve Müslim Elma açlık grevinin 350. günündeydik, bizi de adli-tıptan tahliye ettiler. Bu arada Okan Küleğci’nin yanına gittim. Ölüm orucunun 170. günündeydi, bana yoldaş kardeşime sahip çık ve ablamla görüş bir ihtiyacın olursa diye benden söz aldı. Okan Yoldaş ölüm orucunun 240. gününde hayatını yitirdi. Bundan sonra ben sürekli Okan’ın ablasını aradım, TİKKO’luydu Okan Küleğci yoldaş, onlardan sordum, herkes Okan’ın ablası olmadığını söyledi. Ben de umudu kestim. Didim de kampın üçüncü günündeydik; bir arkadaş bana sen Okan’ın halasıyla tanıştın mı, diye sordu, PINAR ablayla, ben olayı o anda anladım, Okan’ın abla dediği halasıymış. Pınar ablaya gittim, sordum: Okan F-tipi cezaevindeyken hiç kimseyle yazıştınız mı? Evet, Mustafa Yaşar’la yazıştım dedi. Ben de işte Mustafa Yaşar benim dedim ve sarıldık birbirimize.

Kampta böylesi güzel buluşmalar gibi çok güzel dayanışma ve karşılıklı moral etkileşimi de yaşanıyor.

  • Enver ve Şükriye ikisi de yürüyemeyen arkadaşlardı; şimdi ikisi de yürüyor ve çalışıyorlar.
  • Gönül Karagöz geçen sene çok ağırdı, bu sene yürüme sözü verdi.

Şimdi kış kampı organize etmeyi de araştırıyoruz. Çalışmalarımız her kamptan ve faaliyetten sonra yeni dostlar ve arkadaşlardan, gönüllü destekler geliyor.

Faaliyetler

Çalışmaları nasıl organize ediyorsunuz?

  • 15 günde bir toplantı yapıyoruz
  • üyeler çalışmalara katkı sunan arkadaşlarla ilişki sürdürmek için görev alıyorlar
  • aktiviteler organize ediyoruz
  • şimdi önümüzde kış kampı var; kaplıcalara bakıyoruz
  • tanıdık Kaffelerde kahvaltılar organize ediyoruz
  • standlar açıyoruz; kendi el ürünlerimizi (rozetler ve kitaplar) dernek eseninde arkadaşların yazdığı kitaplar; gelirleri derneğe bağışlanıyor
  • ve yaşam evimiz

Evde kaç kişi kalıyor?

Mustafa Yaşar: Şimdi evde 8 arkadaş kalıyor ve başka şehirlerden gelen arkadaşlarda burada misafir kalıyorlar. Bunlardan Eyüphan Başar ve Fehmi Küçükaslan Makina Mühendisleri Odası’nda engelli kadrosunda çalışıyorlar Refik   Ünal yine doğal gaz firmasında çalışıyor, Necdet ve Ömer Ünal evden çıkamıyorlar. Evde kalan arkadaşlar kendi işlerini kendileri yapmaya çalışıyorlar. Haftada bir evi toparlayan temizleyen arkadaşlarımız var. Evin alışverişini biz yapıyoruz. Bazen bağış paketleri geliyor.

Sağlık sorunlarını nasıl çözüyorsunuz?

Mustafa Yaşar: Bu güne kadar sağlık sorunlarını TUHAV (Tutuklularla Dayanışma Derneği) ve TİHV (Türkiye İnsan Hakları Vakfı) üzerinden çözüyoruz. Onların da imkanları kısıtlı tabii ki. Arkadaşların çoğunun hastalık sigortası yok.

Kaynak: avrupasurgunleri.com