Tutsak Yazar M. Garip Yaş Düzce Hapishanesindeki İhlalleri Anlatıyor

"Hayata bağlanan nefes borularımız kesiliyor, sıkılıyor. Bu boruları açık tutmak, nefes alıp-verebilmek o kadar zorlaştı ki, bu sadece bizim çabalarımızla aşabileceğimizin ötesine geçti. Bazı şeyleri anlatabilmek çok zor, bazen kelimeler kifayetsiz kalıyor anlatmaya."

M. Garip Yaş

T Tipi Kapalı Cezaevi A 24

Çilimli - Düzce

***

Sevgili Adil Hocam, Merhaba;

İyi olman dileğiyle selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Kartını aldım. Ondan önce yılbaşı kartını almıştım. Fotoğraflar için sağol. Resimlerde de olsa farklı ve estetik şeyler görmek iyi oluyor. Önceki ... mektubun ulaşmış olmasına sevindim. Fakat ona cevaben yazdığın ise ulaşmadı, üzgünüm, zaten o nedenle meral edip sormuştum. Sık olmasa da bazen böyle kaybolma durumları yaşanabiliyor. Mektuplar- posta konusunda sıkıntıları aşmak için çok uğraşıyoruz. Sıkıntı sadece burada değil. Şöyle anlatayım daha açıklayıcı olur. Cezaevi Düzce postanesinden mektupları almıyor, haftada iki gün mektupları, iki gün de kolileri gelip cezaevine teslim ediyorlar. Mektuplar- posta haftada iki gün teslim edilince gecikmiş oluyor. Cezaevinde yoğunluğu- kalabalığı iki sayı 1500 kişinin üstünde, kapasitenin iki katı yani. 1 gerekçe gösteriyor ve haftada bir gün mektupları dağıtıyor. Yani hem postanede hem de burada bekleyince gecikmeli ulaşıyor elimize. Böyle olunca biz de cevaplarımızı gecikmeli göndermek zorunda kalıyoruz.

Az önce haberleri izledim. Ülkenin içinden geçtiği süreci hem izliyor, hem de yaşıyorsunuz zaten. Biz çok kısıtlı imkanlarla izlemeye çalışıyoruz. 24 kanallı bir merkezi yayın sistemi var, kanalların çoğu izleyebileceğimiz nitelikte değil. İzleyebileceğimiz bir kaç haber kanalı (NTV, CNN Türk, Haber Türk, Kanal 24 vs.) üzerinden izlemeye çalışıyorum. Ki onların da içler acısı hali ortada. Gazeteler yok mu diye soracaksın. Evrensel, Özgürlükçü Demokrasi gibi gazeteler yasaklı listesinde, alınmıyor. Cumhuriyet ve BirGün veriliyor. Ara-sıra kantinden aldığımız radyoları dinliyordum, bir-kaç ay önce aramalarda onları da topladılar, kısa dalgası varmış. Kurum kantininden satın aldığımız radyolar bunlar. Şimdi kantinde sadece FM bandı olan avuç içi büyüklüğünde olan ama doğru dürüst çalışmayan radyoları satıyorlar, yani işe yaramıyor. Gördüğün gibi çok kısıtlı şartlara sahibiz. En azından gazeteleri, yasaklı olanlar kaldırılsaydı, getirilseydi daha iyi olurdu.

Kitap okumak dışında fazla bir seçenek de yok aslında. Hobi çalışmaları yapabileceğimiz imkanlarımız da yok. Örneğin yağlı boya resim yapabilmek için girişimlerde bulunduk, kabul edilmiyor, atölyelere çıkarılmıyoruz. En azından kitap okumalarımızı düzenli yapmaya çalışıyorum, o da 15 Temmuz- OHAL meselesinden bu yana çok sıkıntılı hale geldi. Önce yanımızda bulunan kitaplar 10 adetle sınırlandırıldı, ancak değiştirerek alabiliyoruz. Bizim gibi sürekli okuyan, araştıran, bir şeyler üretmeye çalışan insanlar için kitaplar çok önemli, ekmek, su gibi. Bu konuda epey konuşmalar, tartışmalarda oldu. Neredeyse birçok alanda uygulanıyor. Aslında hukuki bir dayanağı yok. Yasalarda ve yönetmeliklerde içeriye verilecek şahsi kitapların sayısı konusunda bir sınırlama yok. Zaten hukukun etrafından dolaşıp zorlama yorumlarla yürütülüyor. Kurum kütüphanesinden verilecek kitap sayısını düzenleme konusunda verilen yetkiyi, şahsi kitaplara da uyguluyorlar. İnfaz hakimliğine başvurduk, red cevabı aldık, ona da itiraz ettik, bakalım, henüz onun sonucu gelmedi, fakat olumlu sonuçlanacağını sanmıyorum.

Aslında bundan daha kötü bir durum vardı. Siyasi tutsaklara dışarıdan posta yolu ile gelen tüm yayınları (kitap, dergi vs.) bakanlık yazısı talimatıyla yasaklanmıştı. Aslında hukuki bir dayanağı yoktu. Zaten infaz hakimliğine başvurdum, lehimde karar verdi, öyle alıyorum şimdi. Fakat bu yasak da bir ısrar var, şimdi sadece elinde mahkeme kararı olanlara gelen yayınlar veriliyor, yani bireylere uygulanıyor, elinde mahkeme kararı olmayanlara verilmiyor. Gerekçe ne biliyor musun; kripto haberleşme olabilirmiş. Dediğim gibi şimdi ben posta yolu ile gelen yayınları alabiliyorum. Fakat açıkçası kitap ve özellikle dergiler konusunda sıkıntım(ız) fazla. Kendi imkanlarımızla burada satın alamıyoruz dergileri. Ancak duyarlı çevreler, dostlar gönderirse okuyabiliyoruz, ki o da çok az, çok sınırlı. Bu izole koşullarda düşünsel, felsefi, edebi, kültür-sanat dergileri okuyabilmek, gelişmeleri, hayatı izleyebilmek çok önemli. Hayata bağlanan nefes borularımız kesiliyor, sıkılıyor. Bu boruları açık tutmak, nefes alıp-verebilmek o kadar zorlaştı ki, bu sadece bizim çabalarımızla aşabileceğimizin ötesine geçti. Bazı şeyleri anlatabilmek çok zor, bazen kelimeler kifayetsiz kalıyor anlatmaya.

Sağlığımı sormuşsun, bu koşullarda iyi kalmaya çabalıyorum(z). Bunun için bile çok çaba harcamak gerekiyor. Şartlar iyi olmayınca hastalanmamak çok zor. Hapishanede hasta olmayacaksın. Bazen okuyor, duyuyorum ağır hasta tutsakların yaşadıklarını. Burada da durum çok farklı değil. Sayı 1500 ve bir de açık cezaevinde olanları ekle. Hepsine sadece bir doktor bakıyor. 2-3 ayda bir revire çıkabiliyorsun. Kronik rahatsızlıkları olan tutsaklar çok daha fazla sıkıntı yaşıyor. Mesela benim süt ürünleri yiyebileceğim fazla bir şey kalmıyor. Alternatif olmayınca beslenme yetersizliği rahatsızlıkları daha artırıyor. Aslında bu konuda tam bir çözümsüzlük durumu var. Fiziki şartlar iyi değil, aşırı kalabalık ve sadece tek doktor. Bu konuda cezaevi idaresi de zorlanıyor. Şartlar iyi değil dedim ya, yemek meselesini söyledim, kantinde satılan şeyler çok sınırlı ve çabuk tükeniyor, tükenenlerin gelmesi bile aylarca sürüyor. Zaten ihtiyaçlarımızı doğru-dürüst karşılayamıyoruz. Ayrıca hijyeni sağlamak zor. Sularda günlük kota uygulanıyor. Kişi başı soğuk/normal su 200 litre, sıcak su 50 litre. Günlük ihtiyaçları bu kota içinde karşılamaya çalışıyoruz, kota aşılınca sular otomatik kesiliyor. Bu miktarlarda ihtiyaçlar karşılamaktan çok uzak, tabi sağlık-hijyen şartlarını da olumsuz etkiliyor.

Mektupta karalama yapmamak için çabalıyorum. Daksil bile kantinde satışı yasaklanmış. Daksil neden yasaklanır ki? İnsan izah etmekte zorlanıyor. Sadece o da değil, akıl sınırları içinde izah etmenin çok zor olduğu bir çok uygulamayla bu süreçte sık sık karşılaşıyoruz. Bir yerlerde birileri çok "derinlikli" düşünüyor sanırım. En son karşılaştığımız şeyi paylaşayım: Bazen bazı yazılarımızı, notlarımızı ya da resim vb. materyalleri yırtılmış, yıpranma, kaybolma gibi nedenlerle fotokopi çektiriyoruz. Dışarıya gönderme amaçlı değil, sadece yanımızda bulundurmak için. Şimdi bir uygulama başlatılmış, fotokopi çektirmek için verdiğimiz materyaller önce inceleniyor, uygun bulunursa çekiliyor, bulunmazsa o materyale el konuluyor. Dışarıya gidenler zaten incelemeden geçirilip gönderiliyor. Şimdi fotokopi çektirmek için de bu yapılıyor. Bir arkadaşımın yazdığı yazı-öykülere şimdi fotokopi çektirmek isterken el konuluyor, savcılığa sevk edilmiş. Kürtçe yazıldığı için. Zaten gelen giden Kürtçe mektuplar için bile tercüman ücreti isteniyor. Kürtçe bilen personel yokmuş ve bu hala devam ediyor. Koli yolu ile ellerimizin gönderdiği iç giyim malzemelerinin verilmemesi, kıyafetler ile ilgili renk kısıtlamalarının sürmesi gibi her yerde uygulanan uygulamalara girmiyorum bile.

Mesela ziyaretler konusu zorluyor. Zaten ailelerimizden yüzlerce km. uzakta tutuluyoruz. Maddi-manevi çok zorlanma oluyor. Mesela benim ailem gidiş-geliş 1300 km yol yapıyor ve açık görüş sadece 45 dakika, kapalı görüş ise 30 dakika- 45 dakika. Ziyaret için 1300 km yol gidip-gelmek zorunda kalıyorlar. 10 dakikalık haftalık tlf. görüşmeler (tutuklu olanlar 15 günde bir 10 dakika) kalıyor, o da isim- soy isim söylenmediğinde tlf. kesiliyor. Tabi içerdekiler-dışardakiler mağdur oluyor. Maalesef çözümsüzlük demeyeceğim çünkü bilinçli-amaçlı yapılan bu uygulamalar bizi-herkesi zorluyor. Koşullar iyi değil fazla.

Gördüğün gibi sınırlamalar, yasaklar sürekli gelişiyor, her gün yeni şeylerle karşılaşabiliyoruz. Hemen her yerde benzer sıkıntılar yaşanıyor. Bu şartlarda iyi olmak, iyi kalmaya, umudu, hayalleri diri tutmaya çalışıyorum(z). Anlayacağınız "dışarısı" ile "içerisi" arasında çizgi, ayrım kalmamış. Ama bunların da geride kalacağına inanıyorum. Şimdi de tek tip meselesinin (uygulanırsa) etkileri-sıkıntıları olcak, göreceğiz.

Ama her şeye rağmen iyiyim Adil hoca. Aklımdayken son bir yılda dışarıdan yazanların, dayanışma içinde olanların sayısı azalıyor, en azından fazla gelen-giden bir şey yok. Aslında en çok ihtiyaç duyulan zamanlardan geçiyoruz, belki de bize yansımıyor, göremiyoruz.

Şimdilik bitireyim. Özetle bizden taraf durumlar bu şekilde. Kendinize iyi bakın. Soran düşünen, çabalayan tüm dostlara selam ve sevgilerimi gönderiyorum.

Selam ve Sevgilerimle Mehmet

Not: Ulaştığında haber verirsen sevinirim.

Not: Zarfın üstünde veya içinde ad-soyadı olmayınca sıkıntı çıkıyor, bilgin olsun.

M. Garip Yaş

T Tipi Kapalı Cezaevi A 24

Çilimli - Düzce