Müge, sevgili çocuk, öğrencim, meslekdaşım, genç geleceğim, yoldaşım.
“Amed’in zindanındayım” demişsin mektubunda.
Diyarbakır’ın o eski, kan kokan cezaevinde, Ağustos ayının 42 derece sıcağında, henüz hakim yüzü görmemiş bir iddianameden 7 aydır yatan meslekdaşım.
Seni görmeye geldiğim günün heyecanı hala üzerimde:“Nasılsın? Hayatını, savunmanı, varolmanı engelleyen ne var?” diye sorduydum sana: 18 kişilik bir koğuşta, 40 tan fazla kişi kalıyordunuz ve sen ‘görülmüş’ olmanın heyecanıyla ‘iyiyiz hocam, merak etmeyin’ dedin. Ben sana hediyelerimi iletemedim, ama sen bana hediye olarak elceğizinle yaptığın o güzelim el işlerini verdin. Heyecanlarını, aklını ve yüreğinin anahtarını da verdin yine, güzel çocuğum.
Öğrenirken de böyleydin: Sözleri, hayatın kendisi sayıp, öğretiyi yoldaş edindin güzel kızım benim. Keşke hepimiz, senin kadar temiz bir yürekle bilime inanabilseydik.
Bilimi hayatının öğretisi kılarken de böyleydin: Heyecanın, temiz yüreğin, aklının pırıltısı hepimizin üzerinde doğrultucu bir kılıç gibi ışıldar ve sen bizimle şimdi olduğu gibi habire çekişirdin. ‘Sözdebilimci’ ye tahammülün yoktu: Bilim hayatın gerçeği idi, sana öğrettiğimiz doğruları uygulamamızı isteyerek savaşırdın bizimle.
Dikbaşlıydın Müge,. Seni huysuzluğunla ve ışıklı aklınla severdik. Başına bir iş gelecek diye habire titrerdik;
Akıllı ve sahici bir hayatı yoldaş edinen öğrencilerimizin ‘başına bir iş gelmemesi için çabalayan’akademisyenlerdik.
Canım çocuk. Yüreği, aklı gem tutmayan öğrencim.
Sen tutuklandığından bu yana öyle çok ‘önemli’ gündem geçirdik ki. Ve hepsi de önemliydi inan bana. Ölümler, kitlesel kıyımlar, can’a kastın her biçimi: Soygunlar, yırtıcı bir pervasızlığın cevaz verdiği her türden katliam; intiharlar, tecavüzler, öldürmenin her türü.
Sen, Diyarbakır cezaevine konulabildiğin için oldu bunlar.
Güzel öğrencim, kardeşim.
Seni, barışın aklını hapsedebildikleri günden itibaren, bunları yapmaya cesaret edebildiler.
Neydi suçun güzelim, ne yaptın o gökyüzü gözlerinle ki, bu kadar korktular senden?
Müge, sen kalktın okulu bitirince Diyarbakır’a gittin.
Orada Sarmaşık Derneği’nin oluşumuna katıldın.
O dernek, yoksullukla başetmede yeni bir yöntem geliştirdi, senin sayende, senin öğrendiklerini insana iade etme gücün sayesinde. Bu yeni oluşum, yoksulluğu azaltmada ve önlemede yeni bir yardımlaşma zinciri kuruyor ve böylece de yoksulların o sahte ‘şevkat aristokrasisi’ne göbekten bağını kırıyordu. 2300 aile bu sayede nefes aldılar aylarca, baskının kıyıcı iktidarından kurtulup, yoksulca da olsa insanca, özgürce yaşamanın tadını duydular. Ne affedilmez bir hata!
Çok önemli bir özgürleşebilme ihtimali yarattınız, benim güzel çocuğum. Bunu öneminin farkında mıydınız bilemiyorum ama; iktidarı öyle kızdırdınız ki.. hepinizi terörist ilan etti. Ardından Van Depremi için aynı yöntemi kullanarak harekete geçince; kendi iktidar alanlarını kaybetmemek için, çareyi seni tutuklamakta buldular.
Müge, iktidarın çıbanbaşı kızım benim.
Bana yazdığın mektupta ‘kirlettiler hayallerimi hocam’ diyorsun. ‘Yıkansam, doğduğum Karadeniz’in büyük sularında yıkansam, ancak temizlenirim’ diyorsun. Seni, hayallerini, aklını, umutlarını kim kirletebilir ki çocuğum! Hangi iktidarın böyle bir gücü olabilir ki!
Şiddetin göbeğine düşen çocukların hayatını güzelleştirmekle, onlara cesaret, umut ve erk aşılamakla başladın işine. Çevrende sımsıkı sarmalaşan güzelim çocukların için bize seslendin ‘Yalnız bırakmayın çocuklarımı’ diye... Onların seni hapishane ziyaretlerinde ‘her görüş gününde içeride olan benim, onlar dışarda’ diye şükrettiğini yazdın. Sen geleceğe hayatı bilimle sarmalayarak yürüdün çocuğum: Seni kim bizden, hayattan alabilir şimdi!
Müge, genç geleceğim, meslektaşım.
Seni rahatlatır mı bilmiyorum ama; senin davanı Türkiye Yazarlar Sendikası, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye PEN, SAR (Scientist at Risk, ÜNİVDER, ÖÜD, GİT Türkiye gibi pek çok kurum ve çoğu Prof. ve Doç. olan 300 kadar bilim insanı, ayrıca aklı temiz gazeteciler, yazarlar izliyor; yüreği seninle titriyor. Sana inanıyor ve güveniyor. MESA (Middle East Studies Association) bizim uluslararası büyük kuruluşumuz; senin için Başbakanın taa ismine özel bir mektup yolladı: ‘Önemle izliyoruz ve yanındayız’ dedi. ‘Kaygılıyız, ama Müge’nin yaptıklarından değil de iktidarınızın akademi ve bilime bakışından kaygılıyız’ dedi. Özetle ‘Bu ne biçim iştir!’ dedi.
Güzel arkadaşım benim. Yüzünü gözlerinin rengindeki gökyüzüne çevirip, hayatı hep daha yaşanılır kılmaya çalışan güzel yürekli kızım. Sana 24 Eylül günü mahkeme çıkışında, sıkıca sarılacağım canım.
H. Neşe Özgen
Kaynak: baskahaber.org
- 12 gösterim