30 Ekim 2014
Kandıra 2 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde tutulan MKP dava tutsağı Abdullah Kalay, gazetemize gönderdiği mektupta, İstanbul Adli Tıp Kurulu’nun almış olduğu yeni kararla kendisini ölüme terk ettiğini belirterek devrimci demokratik kamuoyundan hasta tutsakların mücadelesini yükseltme çağrısı yaptı. Abdullah Kalay gazetemize gönderdiği mektubunda, hastalığıyla ilgili yaşanan süreci de aktardı. Bu açıklamayı okurlarımızla paylaşıyoruz
HABER MERKEZİ (30.10.2014)- İstanbul Adli Tıp Kurulu’nun 25.09.2014 tarih ve 1977 nolu kararıyla maruz kaldığım hastalığımla ilgili yaptığım itiraz başvurusu nedeniyle almış olduğu kararıyla ilgili açıklamamdır.
Maruz kaldığım ağır hastalık nedeniyle 5275 sayılı yasanın 16/6. Maddesi gereğince cezanın ertelenmesi ya da geriye bırakılması amacıyla yaptığım başvuru nedeniyle tedavi gördüğüm Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nin sağlık kuruluna sevk edildim. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı yaptırdığı işlemler sonucunda 30.12.2013 tarih 2013/736 sayılı Kardiyoloji, Noröloji, Psikiyatri bölümlerinin muayenesiyle alınan kararda: “Özgeçmişinde kalp krizi öyküsü bulunan ve halen kroner arter hastalığı, angına pektoris ve kalp yetmezliği tanıları olan hastanın mevcut rahatsızlıkları dikkate alındığında cezaevi gibi kapalı, kalabalık, enfeksiyon riski ve stres yükünün fazla olduğu, hem kalp yetmezliği, hem dekroner arter hastalığı açısından uygun diyet ve çevresel koşulların olmadığı ortamlarda bulunmasının tekrar kalp krizi geçirmesine, kroner arter hastalığının ilerlemeye kalp yetmezliğinde alevlenmeye neden olabileceği gibi böyle bir durumda da cezaevi koşullarında müdahale edilmesinin beklenmediği…” şeklinde devam eden raporunda ‘hayati tehlikesi’ olduğundan ‘cezasının ertelenmesi gerekmektedir’ denilmektedir.
Bu karar üzerine 08.01.2014 tarihinde İstanbul Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’na sevk edildim. Kurulda beni muayene eden doktora Kocaeli Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nın raporunu gösterdim, dosyada bu raporun olmadığı hatta doktorun biri dosyaya bakarak ‘bu rapor yok, olsa dikkate alırız’ ifadesinde bulundu. Bunun üzerine söz konusu raporun dosyada olmaması nedeniyle muayenenin devam etmesini kabul etmedim ve yazılı olarak da belirttim.
22.01.2014 tarihinde yeniden İstanbul 3. İhtisas Kurulu’na sevk edildim. 24.01.2014 tarih 702 karar sayılı raporuyla ‘ağır hastalık kapsamında değerlendirilmediği kalbi çalışıyor’ denilerek talebim reddedilmiştir.
Adli Tıp Kurulu’nda skandal
1)Kalp damar hastası ve hayati risk altında olmama rağmen Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu kardiyolog muayenesi olmadan rapor düzenlenmiştir
2)Kardiyoloji uzmanı olmadan düzenlenen raporla Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı kurulunun düzenlediği raporu hiç dikkate almayarak iki Adli Tıp Kurumu arasında açık çelişki oluşmuştur.
3)İstanbul Adli Kurumu 3. İhtisas Kurulu maruz kaldığım hastalık durumumu belirtmesine rağmen şöyle denilmektedir:’kişinin kuruluşumuzda yapılan muayenesinde genel durumu iyi, kalp yetmezliğine bağlı bulgularının tespit edilmediği, kalbi çalışıyor’ şeklinde belirtiyor.
İstanbul ATK 3. İhtisas Kurulu, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Kurulu raporunu dikkate almayarak reddetmesi üzerine avukatım Savcılık üzerinden 27.01.2014 tarihinde bu çelişkili durumun giderilmesi için dosyanın Adli Tıp Genel Kurulu’na taşınması gerektiğini talep etmiştir.
Avukatım savcılık üzerinden 27.02.2014 tarihinde itiraz dilekçesinde; dosyadaki ve rapordaki açık çelişkiyi izah ederek “Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nın 30.12.2013 raporu ile 3. İhtisas Kurulu’nun raporu arasında tamamen çelişki vardır. Bu çelişkinin giderilmesi içinde dosyanın Adli Tıp Genel Kurulu’na gönderilmesi gerekmektedir”. Çünkü 3. İhtisas Kurulu Kocaeli Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nın raporunu hiçbir gerekçe sunmadan reddetmesi ve tersi rapor düzenlemesi çelişkisi Adli Tıp Kanunu’nun 15. Maddesi F bendinde belirtilen hususlara aykırıdır.
Bu başvuru üzerine Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu 09.07.2014 tarih 8605 nolu kararıyla Cezaevi Müdürlüğü’ne ve Savcılık’a bildirdiği yazılı cevapta: “Görülen lüzum üzerine kişinin Üniversite veya Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalına sevkinin sağlanarak mevcut durumunu gösterir tetkikler ve düzenlenecek raporu ile…sonuçlarının teminen gönderilmesi” denilerek yeniden hapishane idaresi tarafından tedavi gördüğüm Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinin Adli Tıp Kurulu’na sevk edildim.
3. İhtisas Kurulu’nun istediği tetkikler Kardiyoloji Anabilim Dalı tarafından tamamlandı. Diğer rahatsızlıklarımla ilgilide nöroloji ve gastroenteloji bölümlerine de sevk edildim ve gerekli tetkikler yapıldı.
Kocaeli Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı 04.07.2014 tarih ve 2014/519 sayı nolu kardiyoloji, nöroloji, gastroenteloji, pskiyatri anabilim dalının imzasının da olduğu yeni bir rapor düzenlendi. Söz konusu istenen tetkiklerle birlikte hapishane idaresi 09.07.2014 tarihinde yeniden İstanbul Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’na sevk etti. Bir doktorun strekopla kalbimi dinlemesiyle ‘hasta taşikardik, akciğer sesleri normal değil’ diyerek muayenesini sonlandırdı. Ve beni hemen dışarı çıkardılar. Ancak beş dakika sonra hiçbir işlem yapmadan ‘gidebilirsiniz’ dediler.
3. İhtisas Kurulu 09.07.2014 tarih 8605 nolu kararıyla Kocaeli Üniversitesi’nde yapılan tetkikler ve raporu almayarak bu sefer yine ‘görülen lüzum üzerine kişinin Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim Araştırma Hastanesi veya Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanelerinden birine sevkinin sağlanarak istenen tetkik sonuçları ve düzenlenecek raporunun asıllarının tamamının gönderilmesi sonrasında değerlendirileceğini belirterek Savcılığa ve Hapishane Müdürlüğüne dosyayı geri gönderiyor. Görülen bu lüzum (!) üzerine, Kartal Koşuyolu Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildim. EKO, EKG, sintigrafi, kan ve idrar tetkikleri sonuç raporlarıyla birlikte 17.09.2014 tarihinde yeniden 3. İhtisas Kurulu’na sevk edildim. Yine streskopla kalbim dinlenerek muayenem sonlandırıldı.
ATK 3. İhtisas Kurulu’nun bütün bu oyalama yıpratma ve ciddiyetsiz yaklaşımlarıyla yaptığımız haklı itirazımız nedeniyle dosyayı kendisinden hazırladığı raporla mütaala ederek Genel Kurula sunmuştur.
Genel Kurula sunulan 19.09.2014 tarih, 11396 karar nolu mütalaasında ‘…dosyada bulunan tıbbi evraklarına göre , anjınapectoris, koroner arter hastalığı, getirilmiş miyokard enfarktüsü, kalp yetmezliği, açlık grevine bağlı olduğu ifade edilen vernicekosakoff tanılarının bulunduğu , enfeksiyon, fraksiyon seviyesinin %30 seviyesinde tanımlandığı’ şeklinde hastalıkların sıralanıyor. Ve devamla ‘genel durumu iyi, kalp yetmezliğine bağlı bulgulara rastlanmadığı’ belirtiyor!
09.07.2014 ve 17.09.2014 tarihinde aynı doktor tarafından streskopla yapılan dinlemede ‘tansiyon 140-90, nabız 138, kalp sesleri düzensiz, hasta taşikardik idi kalbi çalışıyor!’ denilmiştir. Ve kalp yetmezliği bulgusuna rastlanmadığını belirtmiştir! ATK streskopla kalp yetmezliği olup-olmadığının tespitini yapıyor!! Tedavi gördüğüm hastane raporları ve tetkiklerini dikkate almıyor. Beloczok 50 mg, 1×1-ıvavradin 7,5 mg, 1×1-Aldactone 25 mg, 1×1-lasix 40 mg, 1×1 exforge, 5mg/160mg, corasrprin 100 mg, 1×1 pravix 75mg, 1×1 monoket, 1×1 pravachol 40 mg, 1×1 vastarelme 35 mg, 1×1 … 10 çeşit ilaç kullanıyorum ve bu saydığım ilaçlarla raporları düzenlenmiş kalp yetmezliğiyle kalp krizini engellemek amaçlı kullanılmaktadır. 10 çeşit ilacın yarattığı ve yaratacağı yan etkileri ise dikkate alınmıyor.
Söz konusu mütaalanın sonuç bölümünde 5275 sayılı yasanın 16/6. Maddesi gereğince ağır hastalık ve sakatlık kapsamında değerlendirilmediğini belirterek bir skandal daha yapıyor. Adıma düzenlenen raporun F şıkkında; ‘Tanımlı kardiyak patalojileri olan kişinin bundan sonra ki süreçte hastalığına bağlı komplikasyon gelişme riskinin cezaevi koşullarıyla dışında aynı olduğu, farklı olduğuna ait tıbbi delillerin bulunmadığı’ ifadesiyle skandala imza atıyor!!
F şıkkında belirtilen ‘cezaevi koşullarıyla dışında (yani dışarısıyla cezaevi koşulları) aynı olduğu, farklı olduğuna ait tıbbi bulguların bulunmadığını’ belirtmesi tıp biliminin temelini oluşturan ilke, işleyiş, evrensel değerler ve bakış açısını ayaklar altına alarak hiçe sayıyor. Tıp bilimini egemen güç, baskı, işkence aracı olarak kullanmak ve yanlı davranmak doktorların işi olamaz. Doktorlar Hipokrat yeminlerine kişinin siyasal düşüncelerine, rengine, ırkına, yani ne olursa olsun buna bakmaz-bakamaz. Tarafsız tıp evrensel ilkerine uygun tıbbi tetkikler, bulgular ve raporlar dikkate alınarak uygulama yapar. ATK ‘cezaevi koşullarıyla dışarısı aynıdır’ belirlemesi yaparak taraflı davranmıştır. Hapishane koşullarını beş yıldızlı otel olarak lanse eden ve hapishanelerde katliam yapanlarla aynı açıklamayı yapması düşündürücüdür! Çünkü hapishanelerde son on yılda 2500 ‘ü aşkın insan katledilmiş ve çeşitli hastalıklardan hayatını kaybetmiştir. Hapishane koşullarını dışarısıyla aynılaştırmak ve bunu karar haline getirmek tıp kurumu olduğunu iddia eden kurulların işi değildir, ahlaki de değildir. Bu ideolojik davranarak siyasi kararlar vermektir. 2500’ ü aşkın insanın ölümü Adli Tıp Kurumu’nun umrunda değildir. Bu bakış açısından kaynaklı çok az sayıda tahliye edilen arkadaşlarımızın çoğu 3 ya da 6 ay içinde dışarıda hayatlarını kaybetmiştir. Adli Tıp hastalık kapsamındaki değerlendirmesi 3 veya 6 ay sonra ölmesine kanaat verdiği durumda değerlendiriyor ve tahliye edilmesini raporlaştırıyor aksi durumda hastalık kapsamında değerlendirmiyor. Alınan kararların bütünü siyasi kararlardır tıp bilimiyle ilgisi yoktur.
Adli Tıp Genel Kurulu 3. İhtisas Kurulu’nun verdiği kararları ve hazırladığı mütaalayı olduğu gibi onaylamıştır. İtiraz gerekçemiz hiç dikkate alınmamıştır. Kardiyoloji uzmanı bulunmadığından dolayı davet edilen doktor Hüseyin Oflaz’ın bilirkişi olarak Genel Kurulda bulunduğuna dair açıklaması bulunsa da bilirkişinin ne dediği, hazırladığı rapor yoktur ve rapora yansıtılmamıştır.
Genel Kurul hastalıklarını dosyadaki tıbbi evraklar üzerinden olduğu gibi belirtiyor ancak hastalık kapsamında dikkate almıyor.
ATK Genel Kurulu yaptığımız itirazın nedeni olan Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nin Adli Tıp Anabilim Dalı Kurulu’nun raporunu dikkate almayan 3. İhtisas Kurulu raporu arasındaki çelişkinin giderilmesi için hiçbir değerlendirme yapmamış ve gündemine de almamıştır. Oysa itirazımız iki Adli Tıp anabilim dalı arasındaki çelişkili durumun giderilmesi ve uzman kardiyolog doktorunun muayenede bulunmamasının raporun karşılığı olmadığını ve bu durumun düzeltilmesi için başvurmuştuk. Bir adli tıp kurulunun raporunun başka bir adli tıp kurulu tarafından reddedilmesi tıbbi açıdan söz konusu değildir. Hem hukuk hem de yasal olarak da böyle bir durum mümkün değil. Bundan dolayı İstanbul ATK Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi ATK’nın raporuna hiç atıf yapmayarak yok sayıyor. Çünkü yetkisi yoktur ondan.
Genel Kurul 3. İhtisas Kurulu’nun skandal raporlarıyla inşa ettiği mütaala üzerinden onaylama yapmış ve daha büyük bir skandala daha imza atmıştır.
Savaş konseptine uygun konumlanan ATK hapishanelerde yasal olmayan idam kararlarını kendi raporlarıyla biz hasta tutsakları katlediyor. Tıp biliminin iktidarın kafa kesen kılıcı gibi kullanması doktorların işi olmaz-olamamalıdır. Tarafsız, bağımsız, evrensel tıp ilkeleri ve uygulamaları üzerinden görev yapmak kutsaldır. Bu kutsal görevi kötüye kullanan, ideolojik davranan ve siyasi kararlar vererek tutsakların ölümüne neden olan İstanbul ATK insanlık suçu işlemektedir.
Hapishanelerde yüzlerce ağır hasta tutsağın ölümüne karşı nöbet tuttuğu, yaşamak için direndiği ve yüzlercesini hastalıklar nedeniyle hayatını kaybettiği bu koşulları, dışarının koşullarıyla aynılaştırmak bilimsel bir açıklama değildir. Ve elbette insani ve ahlakide değildir!
Tüm demokratik ve devrimci kamuoyuna;
TTB’ ne, İnsan Hakları Derneği’ne, TİHV’na, CİST derneğine, işçi sendikalarına, demokratik kitle örgütlerine ve insanın diyen herkese çağrımdır:
İstanbul ATK’nın ağır hastalığımla ilgili düzenlediği rapor nedeniyle bir kez daha hapishanelerde yeni ölümlerin olmasını onaylamıştır. Tedavi gördüğüm hastanelerin, sağlık kurullarının, adli tıp anabilim dalı kurallarının “cezaevinde kalamaz” , “hayati risk altındadır” tetkik ve raporlarını dikkate almayarak siyasi kararlar vermektedir. Hapishanelerde çıkan her ölümün suçluları ATK, Adalet Bakanlığı ve devlettir.
Türk Tabipler Birliği’ne çağrımdır: ATK’nın tıp biliminin insan öldürme üzerine hazırladığı raporları görün. O raporlar her gün bir tutsağın ölümüne neden oluyor. Tıbben siyasi amaçlar için kullanılmasına karşı çıkmak her doktorun görevidir. Tıbben evrensel ilkelerine tarafsız olma durumunu ayaklar altına alınmasına göz yumulamaz. Doktorluk mesleki açıdan evrenseldir.
Hapishanelerde ölüm çığlıklarına doktorlar olarak sessiz kalmamalısınız. Hem mesleki açıdan hem de tıp ilkeleri açısından. İstanbul ATK’nın uygulamalarıyla insan öldürüyor. Oysa doktorların ve tıp biliminin esas amacı ve görevi hayat kurtarmaktır.
Başta tüm sağlık kuruluşları olmak üzere aydın, yazar, sanatçılar, insan hakları kuruluşları kısaca duyarlı olan herkesin bu sorulara sessiz kalmamalarını istiyorum.
Biz tutsakları hapishanelerde öldürmelerine izin vermeyin.
Abdullah Kalay
2 No’lu F Tipi Hapishanesi Kandıra/Kocaeli
23 Ekim 2014
Kaynak: Halkın Günlüğü
- 18 gösterim