BU ACI DERYAYA ALIŞAMADIM
Bizler biliyoruz ki insanlık tarihi; tükenmek bilmeyen bir zenginlik, bir arayışlar tarihidir. Aslında aradığımız kendi gerçeğimizdir. Tarihimizde olan acı, keder ve feryatlar, çözüm bekleyen sorunlar dağ gibi büyümüş ve her gelen iktidar, biraz daha tarifi zor olan acılar ekliyor. Peki bunun çözümü, ilacı hiç mi yoktur? Kanımca bütün sorunların ilacı, her türlü iktidara dair düşüncelerden uzaklaşmak ve onların bütün emellerini reddetmekle mümkündür. En anlamlı olan da hiç alışmamaktır.
Zulümde, lükste bireyci, egoist duygu ve düşüncelerden uzak durmaktır. Devrimcilerin en anlamlı ve değerli ilkesi, her türlü koşullar altında zor günlere alışmamaktır. Bu; erdemle ve insan sevgisiyle, empatiyle ve insana acı yaşatanlara karşı alternatif bir çözümle olanaklı olabilir. Yani insan olmanın yolu, ilkesi direkt ve dolaysız olarak zalime “Sen zalimsin ve sen hakikate karşısın” diyebilmektir. Yani dobra olmak, inkârı teşhir etmekle insan onur kazanıyor.
Bölgemizde, ülkemizde kriz, kaos ve deryalar kadar büyük acılar yaşanıyor. Bu korkunç acı ve felaketler, “üçüncü dünya savaşı” adı altında sürmektedir. Köyler, şehirler, sokaklar birer ölüler tarlasına, mezarlığına dönüşmüş. Ne vicdan ne adalet ne hak ne de ahlâk kalmış. Tam bir orman kanunu egemen olmuş.
Günlerimiz, aylarımız ve bütün mevsimlerimiz hep hüzün hep acı, dram ve gözyaşı kokuyor. Çocuk, kadın, yaşlı, hasta demeden zulmün acı çemberinden geçiyor. Birçok sözcük kalemin ucuna gelip duruyor. Kalemim rahat değil, istediği gibi yazamıyor. Çünkü özgürlüklerimiz elimizden alınmış. Kati yasaklar, birer mayın tarlası ve kaleler gibi önümüzde dizilmiş durumda. Lakin umut ve özgür düşüncelerim baş eğmiyor kara bulutlara. Er ya da geç parçalanacak, bütün vahşi ve öldürücü kasırgalar. Kötülük ve denizin hırçın dalgaları dağılıyor ve dağılmaya mahkumdur. Prangalar dıştan tek tek dökülüyor. Dilleri şişmiş, beyinleri felce benzer bir hastalığa yakalanmış. Bu hazin anlayışa karşı umut, onur, sevgi, özgürlük, hakikat ve insan özüne yakışan bütün sözcükleri sevgiyle sarmak ve öne çıkarma zamanı gelmiştir. Huzur, özgürlük; örgütlü bilinç ve örgütlü toplumdur. Duygu, düşünce ve sevgi dili; dayanışma, paylaşım ve eşit, onurlu bir barıştır.
Kapitalist modernite ulaştığı aşamayla insanın bütün yeteneğini, özelliklerini yok etmek istiyor. Kapitalistlerin sofrasındaki şarap, içki ve eğlencelerin, bizim kan ve terimiz olduğunu biliyoruz. Onlar savaşsız yaşayamazlar. Bizi birbirimizden uzaklaştırıyorlar. Yabancılaştırıyorlar. Güçten, düşünceden ve yaratıcı yeteneklerden uzaklaştırmak, düşürmek istiyorlar. Bize düşen, bu karanlık ve çete zihniyetine karşı durmakla başarı olur.
İnsani paylaşım, dayanışmayı yükseltmek, acıda bir olmak; coşku, sevinçte, toplumsal özgürlükte çoğalmaktır. Bu değerler basit bir politik ortaklık olarak görülmemelidir. Onurlu ve özgür yaşam, bütün insani değerleri ortak yapmak ve pratiğe geçirmekle mümkündür.
Aynı ekmeği bölüşmek ve ortaklaşmak; büyük bir anlam taşıyor, yüreklere huzur veriyor. Bu bir seçim, bir yaşam biçimi ve var olma mücadelesidir. Zora, acıya, haksızlığa, adaletsizliğe karşı yürekle, bilinçle, iradeyle durmaktır. Bu duruş bir hesaplaşma ve doğru bir seçimle başlar. Kolektif ruh ve profesyonellikle acıları yenebilme gücüne kavuşabiliriz. Sessizlik, körlük, korku, sevgisizlik kara bulutlar gibi dağılacak. Yerine kış ortasında güneşin sıcaklığı alacak. Bahar çiçekleri rengarenk açacak. Unutmayalım ki zulmü inkâr ve reddetmek, özgürlük yolunda bir başlangıçtır.
Son olarak şunları paylaşmak istiyorum. İyi ki insan olmayı sevdim. İyi ki her tür acıya karşı durdum ve bedel verdim, veriyorum. İyi ki insanlar arasına ayrım koymadım. Bütün diller, kültürler, renkler yüreğim için bir zenginlik, büyük bir servettir.
Sevgiyle, dostça kalın.
Sevgilerimle.
Resul Baltacı
T tipi Kapalı Ceza İngaz Kurumu A 22
DÜZCE
- 2 gösterim