“Tamponla biraz olsun duran kanamam, düşüşün etkisiyle yeniden kanamaya başladı. Beni öylece yerde bırakan özel harekatçılar önümden gelip- geçerken yüzüme tükürüp, hakaretler içinde kafama basıyorlardı. Kısa süre sonra sağlıkçılar da geldi... Ambulansa kadar sürüklediler; dalga geçerek ‘’düştü’’ deyip sedyemi yere atıp, gülüyorlardı. Ben acı içinde kıvranırken, benimle birlikte bodrumdan çıkanların da çığlık sesleri de etrafı inletiyordu... (...) 3 ayın sonunda da yürüteçle cezaevine getirildim. Gördüğüm ağır tedavi süresinde bir deri bir kemik kalmıştım. Yürüyemediğim için hiç bir temel ihtiyacım dahil tek başıma göremiyordum. ”
Dilber Tanrıkulu
Mardin E Tipi Cezaevi
***
Ekim 2017
Hüseyin Arkadaş,
Ben özellikle kendimi tanıtmak istiyorum. Nusaybin'liyim. İsmim Dilber Tanrıkulu...
Nusaybin’in tutulan mahallesinden, Zeynel Abidin (kanikap) mahallesinde ikamet ediyordum. Bodruma atılan bombadan, ağır silahlardan korunmaya çalışıyordum. Bulunduğum binanın bodrum katında 62 kişi kalıyorduk. Birden havan topu bulunduğumuz binanın yakınına düştü. O sırada ben bir köşede oturuyordum. Dumandan göz- gözü görmez oldu. Gözlerimi açtığımda kanlar içinde yerde yatıyordum. Önce bacağımın koptuğunu; sonra büyük bir şarapnel parçasının bacağımın üst kısmına saplandığını fark ettim. Bir süre sonra acı bütün bedenime yayıldı. Bacağım kötü durumdaydı ve her geçen dakika kan kaybediyordum. Kan kaybettikçe, susuzluk dayanılmaz hal alıyordu. Susuzluktan içim kavrulurken saatlerce ‘’SU’’ diye inlerken bir damla su dahi alamıyordum. Başımda bekleyen arkadaşlarım sadece dudaklarımı ıslatmaya çalışıyorlardı. 2 gün boyunca kan kaybederek ve susuzlukla beraber acı içinde geçirdim...
Başımda tüm acılarıma tanıklık eden arkadaşlar tampon yaparak, kanı durdurmaya çalışıyorlardı. 2. Günün sonunda 26 Mayıs 2016’da açılan koridorla 42 kişi ile beraber bodrumdan çıktık. Ellerinde beyaz bayrakla ben sedye(tahta parçasıyla yapılan) ile en önde çıktık. Özel harekatçıların bulunduğu alana geldiğimizde, kamera karşısında görünen ‘’İYİ’’, kameranın arkasında her dakika vahşete dönüştü. Beni taşıyan iki özel harekatçı, kameranın arkasına aldıklarında, yukarıdan direk aşağı bıraktılar beni. Büyük bir sarsıntıyla sedye ile birlikte yere düştüm...
Tamponla biraz olsun duran kanamam, düşüşün etkisiyle yeniden kanamaya başladı. Beni öylece yerde bırakan özel harekatçılar önümden gelip- geçerken yüzüme tükürüp, hakaretler içinde kafama basıyorlardı. Kısa süre sonra sağlıkçılar da geldi... Ambulansa kadar sürüklediler; dalga geçerek ‘’düştü’’ deyip sedyemi yere atıp, gülüyorlardı. Ben acı içinde kıvranırken, benimle birlikte bodrumdan çıkanların da çığlık sesleri de etrafı inletiyordu... Ambulansa alındıktan sonra asıl işkence ambulansın içinde devam etti. Ben ambulansa bindirildikten sonra hiç bir şekilde kanayan yarama müdahale edilmedi... Bir özel harekatçı da ambulansa bindi. Ambulansın içinde sağlıkçıların gözü önünde silah dipçiğini yarama sokup, hakaretler yağdırıyordu durmadan... Sağlıkçılar duruma müdahale etmedikleri gibi bir süre sonra kendileri de darp etmeye başlayıp, hakaretler yağdırdılar. Hastaneye ulaşana kadar 3 arama noktasında da durdurulduk. Her arama noktasında özel harekatçılar ambulansın içine dalıp, beni bir süre darp ediyor; hakaretler yağdırıyordu. Arama noktalarındaki işkencenin ardından Nusaybin Devlet hastanesine kaldırıldım. Nusaybin’de hastanede de hiç bir müdahalede bulunmadan, Mardin Devlet hastanesine gönderildim. Burada kaldığım 1 gece boyunca yanlış tedavi uygulayarak, ‘’geber. Sen niye gebermiyorsun’’ gibi hakaretlere maruz kaldım. Yaramın açıklığına rağmen bacağımı alçıya aldılar. Çok kan kaybetmeme rağmen, kan takviyesi yapılmadı. 1 gecenin ardından, Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesine sevk edildim. Burada hemen ameliyata alındım ve kan takviyesi yapıldı. Daha sonra ilk müdahalenin ardından, 3 ağır ameliyat geçirdim. Bacağıma kalıcı platin takıldı. Hastanede 3 ay boyunca tedavi gördüm.
3 ayın sonunda da yürüteçle cezaevine getirildim. Gördüğüm ağır tedavi süresinde bir deri bir kemik kalmıştım. Yürüyemediğim için hiç bir temel ihtiyacım dahil tek başıma göremiyordum. Cezaevine getirilmeden önce 5 gün boyunca gözaltında kaldım. Emniyette susma hakkımı kullandığım için psikolojik olarak üstüme çok geldiler ve fiziki olarak ne kadar zorlandığımı görmelerine rağmen hiç yardımcı olmadılar. 5 gün sonunda çıkarıldığım mahkemece tutuklandım. Şu an 302’den yargılanıyorum. Tek suçum doğup, büyüdüğüm her yanı anılarımla dolu olan mahallemde kalmış olmamdır.
Bugün müebbetle yargılanıyorum. Benden önce mahalleden çıkan ilk grup 25 kişiye ağırlaştırılmış müebbet cezaları verildi. Tüm yargı süreçleri hukuksuz ve siyasal olarak görülüp, bu cezalar verildi. Şimdi de çıkan ikinci grup olarak, bizim davalarımız görülecek... Bizim yargı süreçlerimizde de sonucun değişmeyeceğinin farkındayız.
Bizim davalarımıza da hukuksal açıdan yaklaşılmayacak ve verilen tüm cezalar ‘’Siyasal’’ olacak. Kameraların ardında yaşadığımız işkence süreçlerini ve yargılanışın siyasal olacağını tüm kamuoyunun bilmesini ve üstünde durulmasını istiyorum.
Sağlık durumuma ilişkin, hala ihtiyaçlarımı tek başıma karşılayamıyorum. 1 yıldır hastaneden taburcu olmama rağmen her ay kontrolle gitmem gerekirken, hastaneye ya götürülmüyorum, ya da gittiğim zaman yüzeysel yaklaşılıyor. Doktorlar dosyama bakıp, hiç bir tedavi yöntemi uygulamadığı gibi doğru- düzgün bacağıma bile bakmıyorlar, ‘’neyin var, şikayettin ne diyerek’’ geri gönderiyorlar. Bacağımın ne durumda olduğunu bilmiyorum. Ağrılarımla tek başıma mücadele ediyorum. İleri ki süreçlerde sakat kalmakla karşı karşıyayım.
Yaşadıklarım ve yaşayacaklarımın üzerinde hassasiyetle durulacağını umuyorum.
Saygı ve sevgilerimle,
Dilber Tanrıkulu
Kaynak: Gül Güzel
- 34 gösterim