Açlık tüm canlılar için temel bir sorundur. Çünkü yaşamak için aç kalmamak gerek.
Aç kalırsan yaşayamazsın.
Aç kalırsan uyuyamazsın.
Aç kalırsan yürüyemezsin.
Aç kalırsan gülemezsin.
Eğer açsan yaşama dair birçok şey anlamını yitirir.
Ancak bu sıraladığım gerçekler, tüm insanlar için geçerli değil. Bu topraklarda insanlar için vazgeçilmez olan doymaya karşı açlığı tercih edenler, açlığa büyük anlamlar kattı. En temel ihtiyaçlarını yok saydılar, hücre hücre eridiler fakat gelecek için, insan onuru için büyük bir miras bıraktılar.
Amed, Mamak, Ulucanlar, Metris, Bayrampaşa cezaevleri bu eriyen bedenlere tanıklık etti. Aç kalanlar kendilerinin ve insanlığın onurunu korumak için tavizsiz bir şekilde açlık ile kavgaya tutuştu ve kazandı.
Tüm topluma kişiliksizliği, kimliksizliği, hiçliği dayatmak isteyen egemenlere karşı kazandılar.
Egemenlerin temsilcileri, tüm yüzsüzlükleriyle ve vicdansızlıklarıyla “Yiyorlar” derken, bu toprakların devrimcileri ve yurtseverleri hücre hücre eriyerek toprağa düştü ve kazandı.
İçinde bulunduğumuz dönemde de yine bir açlık direnişi ile karşı karşıyayız. 70 gündür bir halkın temsilcisi olan Leyla Güven, cezaevlerindeki 226 siyasi tutuklu ve Avrupa ile Federal Kürdistan Bölgesi’nde, PKK lideri Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecride karşı süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemi gerçekleştiriliyor.
Öcalan’a yönelik tecrit, kişiye yönelik bir tecrit değil. Bunlar defalarca yazılıp çizildi ve yazılmaya devam ediyor. Öcalan’a dönük tecrit ya da “İmralı Cezaevi Sistemi”, Kürt halkına yönelik uygulanan politikaların merkezi niteliğinde. İktidar tarafından Kürtlere karşı uygulanacak her politikanın en inceltilmiş hallerine 1999 yılından bu yana “İmralı Cezaevi Sistemi” üzerinden tanık oluyoruz.
Öcalan’a yönelik 20 yıldır uygulanan sistem, bir topluma karşı uygulanan sistem esasında. Süreklileşen tecridin dönemlere göre renginin değişmesi ise özü itibariyle bir değişiklik değil. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtlere yaklaşımı neyse Öcalan’a yaklaşımı da odur. Kürtler ve Öcalan nasıl ki birbirinden ayrılmazsa, Leyla Güven ve siyasi tutukluların başlattığı açlık grevi eylemi de Kürt sorunundan bağımsız olarak ele alınamaz.
Devletin Kürt sorununda yüzyıldır süren çözümsüzlük politikası nasıl ki Kürt siyasal hareketi gerçeğini ortaya çıkardıysa içerisinden geçtiğimiz süreçte Türkiye’nin Suriye’de içerisine girdiği girdap da bu yüzyıllık çıkmaz politikadan bağımsız değil. Kürt sorununda bir diyalektikten bahsedeceksek, ret ve inkârın bizi getirdiği nokta tam da budur.
Bu girdaptan çıkmanın yolunu ise tecridi uygulayanlara karşı bedenlerini hücre hücre eritenler gösteriyor. Tecride son verilmesi sadece insani bir sorun değil içerisine sürüklendiğimiz girdaptan çıkmanın da yoludur.
Leyla Güven ve siyasi tutukluların açlık grevi eylemi, açlık ve tokluk gerçeği üzerinden ele alınamaz. Aç kalıp, bedenlerini eriterek bizleri içerisine sürüklendiğimiz girdaptan çıkarmaya çalışıyorlar. Açlığı politikleştirerek, hepimize gayet yerinde ahlaki dersler veriyorlar. Tok olup, bizlere açlığı ve kimliksizliği dayatanlara karşı “Bizi sınamayın, defalarca sınadınız ve açlığımız karşısında yenildiniz” diyorlar.
Kürt sorunu, Öcalan, tecrit ve açlık grevi eylemleri bir bütündür. Biri çözülmeden diğeri çözülemez. Bunu Leyla Güven, Abdullah Öcalan’ın kardeşiyle 20 dakikalık görüşmesine ilişkin eylemini bitirmeyeceğine dair yaptığı açıklamada açıklıkla ortaya koydu.
Bu gerçeği Leyla Güven’in sözleriyle tekrar aktaralım:
“Halkımızın da bildiği gibi bu görüşmeyle tecrit kalkmış değil. Daha öncesinden deneyimlerimiz var. 2016 yılında benim de aralarında olduğum 50 Kürt siyasetçi tecridin kalkması için dışarıda açlık grevi başlattık. AKP o dönem Sayın Mehmet Öcalan’ı İmralı’ya Sayın Öcalan ile görüşmeye gönderip, Sayın Öcalan’dan mesaj gelmesiyle eylemi bitirmiştik. Fakat tecrit devam etmişti. Şimdi ise benzer bir yöntem denenmiştir.
“Bizim talebimiz başından beri çok nettir. İnsanlık suçu olan bu tecridin kalkması, Sayın Öcalan’ın ailesi, avukatları, siyasi heyetlerle görüşebilsin, demokratik çözümün, kalıcı barışın sağlanması için çabalarını, görüşlerini sürdüreceği koşulların oluşturulması olarak belirledik. Dolayısıyla kimse bizden bu görüşme ile eylemi, grevi sonlandırmamızı beklemesin.
“Taleplerimiz yasa dışı değil meşrudur. AKP-MHP faşizminin amacı bize bedel ödettirmek ise biz bu bedeli göze alarak greve başladık. Tarih bu gibi örnekler ile doludur. Küresel gelişmelerin yaşandığı dünyada karşılıklı bedel ödemenin hiç kimseye yararı yoktur. Bizler elimizde tek şey olan canımızı ortaya koyduk. Sizler de devletin bütün imkânları ile üzerimize geliyorsunuz. Elbette bu hiç aşılamaz bir durum değildir.
“Türkiye’de hala aklı selim düşünebilen, hakların kardeşliğine inanan, demokratik ekolojik, kadın özgürlükçü yaşamı savunan, ahlaki politik bir sistemde yaşamak isteyen milyonlar var. Direnerek kazandık, şimdi de direniyoruz ve kazanacağız.”
Leyla Güven ve diğer açlık grevi eylemcilerinin çağrısı ana hatlarıyla bu. Girdaptan çıkmak istiyorsak bu sese özellikle sorunun kaynağı olanların kulak vermesi gerekiyor. Yoksa bu girdap sadece bedenini açlığa yatıranları yutmayacak.
Kaynak: Gazete Karınca
- 3 gösterim