Tutsak yazar Gülazer Akın’dan mektup var:"Küçük bir vesikalık resim gibi gözüküyor gökyüzü.”

“T tiplerinin kendine has kutu halleri var. Bir de havalandırması var ki, ölsek mezar olarak ölçeklendirme yetmez, dar kalır. Gerçekten facia bir şey. İki volta atamıyorsun, top zaten hiç oynayamazsın. Sadece çık, dur, bekle sonra geri içeri gir. İnsanın içinden başını kaldırıp gökyüzüne bakası bile gelmiyor. Küçük bir vesikalık resim gibi gözüküyor gökyüzü.”

Gülazer AKIN

Kadın Kapalı Cezaevi B-20 Bünyan/Kayseri

18 Haziran 2020

Değerli Adil Abi,

Selam, Saygı ve sevgilerimle

Biraz geç yazıyorum, bağışla. Bizdeki telaş da hiç bitmez oldu. Oysa bir avuçluk mekândayız. T tiplerinin kendine has kutu halleri var. Bir de havalandırması var ki, ölsek mezar olarak ölçeklendirme yetmez, dar kalır. Gerçekten facia bir şey. İki volta atamıyorsun, top zaten hiç oynayamazsın. Sadece çık, dur, bekle sonra geri içeri gir. İnsanın içinden başını kaldırıp gökyüzüne bakası bile gelmiyor. Küçük bir vesikalık resim gibi gözüküyor gökyüzü. Bu da gitmemiş beş kez telden çevreye alınmış. bu havalandırma bile insanda travma yaratıyor. İçini kararttım değil mi? Kusura bakma ama sahiden hemen her gün dünya bu kadar büyükken, niye havalandırmaları gittikçe küçültme ihtiyacı duymuşlar diye düşünüyorum. Bir sonuca varamadım. Dalga geçer gibi bir de 5 koca cam yerleştirmişler yatakhanesine. Önüne geçtiği an o facia havalandırma ve beş kez çekilen tel örgü dışında bir şey görmüyorsun. Neyse. Tabii biz yine de biziz. Yani mekân, zaman tanımayan hayatı, özgürlüğü, güzellikleri düşüncelerimize ve düşlerimize yerleştiren bizler... İnat değil mi, spor da yapıyoruz, halay da tutuyoruz, gülüyor güldürüyoruz da. Devrimci olmanın avantajlarından yararlanıyoruz - avantajı direnme gücüne sahip olman –

Koronalı günler dışarı hayatını felç etti biliyoruz. Bizi biraz etkilemedi değil ama biz zaten hep öyle sınırlandırılmışlıklar içinde yaşıyorduk. Karantinadan kaçan amcaları falan izliyoruz ya TV ekranlarından, durum çok güldürüyor bizi. 14 gün dayanamadın değil mi, gel bak 25 yıldır aynen böyle karantinadayız diyorum... Velhasıl karantina canlı doğasına ters tabii. Özgürlük insana da, hayvana da, çiçeğe de, böceği de şart…

Dilerim şu an hepiniz iyisinizdir, Öykü ne kadar büyümüştü. Ona bakınca anladım ki aradan çok ay, yıl geçmiş.

Adil Abi haberin yoktu değil mi, ben ve benim gibi bir sürü eski arkadaşa yeni davalar açtılar. Gizli tanık ifadeleri varmış. Hepsi abuk sabuk şeyler, uydurma suçlamalarla apar topar yöneticilikten dava açıp tutuklama kararı verdiler. Düşünsene tam 30 yıl yatırma az değilmiş onlara. Tahliyelerimize bir kaç yıl kaldı ya, önünü almak için ve gerçekten gün yüzü görmeyelim diye yeni böyle yollara başvurdular. Kimisinin infazlarını yakmışlardı, kimisine ek üyelik vermişlerdi, bizim bir kısım arkadaşa da böyle yöneticilikten yeniden ek ceza vermek istiyorlar. İnsan artık olan biteni nasıl tanımayacağı bilmiyor. Zaten hukuka sığmıyordu, vicdana da sığmıyordu, öyle kalakalıyor insan…

Ama iyiyim, iyiyiz. Buranın koşulları biraz zorlayıcı, koronanın dışında da fazla izole... Kitap sıkıntımız çok fazla. Bağış yapmak isteyen dostlar olursa müteşekkir kalırız.

Hepinize candan yürekten selam, saygı ve sevgilerim-izle.

Not: Gebze’deyken “Bekleyişin Şarkısı” adlı bir kitabın tanıtımını yollamıştım, öğrendiğim kadarıyla eline geçmemiş. Hüzünlü ama güzel bir kitaptı. El koymaları için bir sebep yoktu oysa.

Gülazer AKIN

Kadın Kapalı Cezaevi

B-20 Bünyan/Kayseri