1967 Samsun doğumlu; ODTÜ İktisat Bölümünü 1990’da bitiren, grup müziği, halk dansları, halk bilim araştırmaları gibi uğraşları olan, politik nedenlerle geçirdiği soruşturmalar sonucu cezalar alıp 25 yıldır hapis yatan ve kendi deyimiyle “hayata döndürülenler”den biri olarak neredeyse görme yetisini kaybettiği hâlde, adeta kitaplara, kâğıda öper gibi yaklaşan ve hayata yazarak tutunan Metin Turan, (Samsun/Bafra T Tipi Kapalı Cezaevi) mektuplaştığım siyasi mahkûmlardan biri…
20 Nisan 2025 tarihli mektubunu okuyunca adeta şok geçirdim. Çünkü 25 Şubat’ta mektubumla birlikte önceki kitaplarım gibi, yeni romanım Bela Mıknatısı’nı da (Şubat 2025, Öteki Yayınevi) imzalayıp göndermiştim. Onun yazdığı mektuptan öğrendiğime göre, 3 Mart’ta kuruma teslim edilen mektubum 6 Mart’ta Perşembe, yani ‘Posta Günü’nde Metin’e teslim edilmiş. Mektup zarfımın üstünde, “1 adet kitap- Bela Mıknatısı- Kütüphane Birimi”ne verildi yazılıymış. Normalinde bir hafta sonra alması gereken kitabımın yerine ona 13 Mart’ta kitabımla ilgili alınmış bir kararı vermişler eline. Uzatmayayım, kanun-yönetmelik ve kılavuzlara atıf yapılan uzun karardan onun özetlediğini ben de özetleyecek olursam, durum şu:
“ ‘…Bela Mıknatısı’ adlı kitabın incelenmesi neticesinde, bahse konu kitabın 9. sayfasının dördüncü paragrafındaki ilk satırında, ‘Her şey…’ ile başlayıp; 12. sayfasının ilk paragraf son satırında ‘…Bile…’ ile biten yazı ve yorumlarda, kişileri intihara sürükleyici yazı ve yorumlara yer verildiği; 13. sayfasında ise ‘sevdiğim yazarlar’ başlığı altında yer alan yazı ve yorumlarda intihar eden yazarlara yönelik açıklayıcı şekilde intihar vakalarına yer verildiği, -aynı nitelikteki yazı ve yorumlara kitabın diğer sayfalarında da yer verildiği görülmüş olup- bahse konu kitabın hükümlü üzerinde psikolojik baskı oluşturup hükümlünün intihara teşebbüs etme yönelimine sebebiyet verebileceği, hükümlü ile aynı ortamda bulunan diğer hükümlüleri korku, kaygı ve paniğe sevk edebilecek ve aynı zamanda hükümlüleri suça teşvik edebilecek düzeyde olduğu değerlendirilerek; 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 62. maddesinin 3. fıkrası ile Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin 11. maddesinin (b) bendiyle aynı yönergenin 12. maddesine ve hapis cezalarının infazında gösterilen temel amaç olan, ‘hükümlüleri iyileştirme programlarına teşvik edici ve iyileştirmek suretiyle topluma yeniden kazandırılmasıdır,’ amacına uygun olmadığı gerekçesiyle Bela Mıknatısı’nın hükümlü Metin Turan’a verilmemesine…” karar verilmiş…
Yine, Metin’in mektubundan öğrendiğime göre, bu tür kararlara 15 gün içinde itiraz hakları varmış hükümlülerin. O da bu hakkı kullanmış ve ivedi biçimde İnfaz Hâkimliği’ne uzunca bir dilekçe yazarak itirazda bulunmuş. Kendisinin de bir edebiyatçı olduğunu, suç, ceza, intihar, cinayet vs. konuları anlamak, anlamlandırmak, nedenlerini düşünsel olarak ele alıp sonuçlara ulaşmak gibi çok boyutlu felsefi, sosyolojik ama en başta da edebiyatçı bakışıyla bu konulara yaklaştığını, her yazarın da bu kaygıyı taşıdığını belirtmiş yazısında. Hükümlüsü olduğu kurumun kütüphanesi incelense (Bela Mıknatısı için alınan karara hâkim olan anlayışla) pek çok kitabın raflardan indirilmesi ve hükümlülere verilmemesi gerektiğinin altını çizmiş. Örneğin Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sında, Ölüler Evinden Anılar’ında, Ecinniler’inde ya da polisiye pek çok eserde cinayeti, intiharı bırakın seri cinayet ve seri katillerin anlatıldığını da belirtmiş. Wirginia Wolf’tan Sylvia Plath’tan veya Mayakovski, Yesenin gibi yazar ve şairlerden, eserlerinden, Jack Landon’ın İntihar adlı romanından da söz etmiş dilekçesinde. Kaygılarını anladığını, ‘psişik bir vaka’ olmadığını, aksine bir edebiyatçı, yazar olarak en olmadık, hatta sıra dışı kişi, olay ve olgulara kafa yorup anlam devşirmekle uğraştığını, bu yüzden de çeşitli konularda okumalar yapıp kendisini daha da geliştirmek istediğinden bahsetmiş değerli Metin Turan. Bu yüzden de kitabın kendisine ve aynı koğuşu paylaştığı arkadaşı öykücü Haydar Demir’e de ki aynı kararla ona da verilmemiş, teslim etmelerini talep etmiş. Aradan onca zaman geçmesine rağmen ne kitabım teslim edilmiş ikisine, ne de onun karara itirazına cevap verilmiş.
Geçmişte yazdığım yazı ve öykülerden dolayı yargılandığım oldu. Ama hiçbir kitabım ne bu biçimde ne de başka gerekçelerle yasaklanmadı. Bu konuda söylenmesi gerekenleri Metin Turan demiş zaten. Benim ekleyeceğim, cımbızlama yönteminin hiç de doğru ve yerinde bir uygulama olmadığıdır. Bir yapıt ilk sözcüğünden son sözcüğüne kadar bir bütündür. Nasıl ki bir sözcük hecelere ayrıldığında anlamsızlaşıyorsa, aynısı edebi bir metin için de geçerlidir. Ayrıca edebiyatın konusu insana dair olan her şeydir ve bir yazar tepe lambasını okurun dikkatini çekeceği yere/konulara doğrultur. Hiçbir kitap kişiyi iddia edildiği gibi bir sonuca yönlendirmez, benim kitabım da ne tekil ne de çoğul biçimde kişileri öyle bir sona sürükleyecek izlekte değil.
Dünya edebiyatında ana izleklerden biridir intihar. İntihar konularında yazılmış pek çok kitap var. Ben kendi kişisel kütüphanemde olanlardan bazılarının adlarını vermek isterim: İntihar-Edouard Levé, İntihar Şairleri-haz: Enver Ercan, İntiharın Tarihi (Geç Osmanlı ve Erken Cumhuriyette İstemli Ölüm Hâlleri) Rüya Kılıç, İntiharın Tarihi (İstemli Ölüm Karşısında Batı Toplumu) Georges Minois, Kendi Kalemini Kıranlar (Türk Edebiyatında İntihar) Cemile Sümeyra, Edebiyatta Ölüm ve İntihar-Müslüm Yücel, Sanat ve İntihar-Ali Göçer, İntihar Kan Dökücü Tanrı– A. Alvarez, İntihar-Emile Durkheim, Sırça Fanus-Sylvia Plath, Yaşama Tutunmak İçin Nedenler-Matt Haig, Bâkir İntiharlar-Jeffrey Eugenides, Sana Bir Gül Bahçesi Vadetmedim-Joanne Greenberg.
Sıralasam liste uzayacak diye, özetle demek isterim ki bizim edebiyatımızda da Hüseyin Rahmi Gürpınar’dan Peyami Safa’ya, Oğuz Atay’dan da Kaan Arslanoğlu’na kadar pek çok yazar intihar izlekli roman yazmıştır… İhtimal ki Bela Mıknatısı için karar alanların bulundukları kurumun kütüphanesinde de bu kitaplardan pek çoğu var ve okumak isteyen mahkûmlara da veriliyor.
Kitabıma karşı alınan anlamsız ve asılsız kararı protesto ediyorum, çünkü gerekçeleri, aslında bahane olmaktan başka bir şey olmadığı gibi hiç inandırıcı da değil.
Tacim Çiçek
Kaynak: Mesele
- 22 gösterim