"11 yıllık hapishane yaşamımda bir ilkle karşılaştım..."

Üç buçuk yıldır isteğim dışında sürgün getirildiğim Bünyan’da bulunmaktayım. Üç buçuk yıldır sevk yazıyorum ve red cevapları bitmiyor. Yani zorla getirildiğim hapishaneden kendi isteğimle gidemiyorum. Dolayısıyla ziyarete gelen de olmuyor, uzaklık vb. nedenlerden dolayı. En son 2 yıl önce filandı, hevallere destek amaçlı girmiş olduğum süresiz açlık grevinde ziyaretçilerim gelmişti. Zaten hayatta olan tek varlığım, ailem kız kardeşim, onu da göremiyorum…

19.04.2021

Engin Bulut

2 No'lu T Tipi Hapishane A Tek 3

Bünyan/KAYSERİ

***

Merhaba Görülmüştür Kolektifi gönüllüleri! Öncelikle elime ulaşan büyük bir zevkle okuduğum “Korona Günlerinde Mahpusluk” kitabı-çalışmasında emeği geçen herkesin emeğine, yüreğine sağlık… Tabii zevkle okudum derken elime ulaşması için beklenen bir zaman da oluştu. Kitap tutsakların mektupları-karikatürlerinden oluştuğundan hapishane eğitim birimi mektup ve karikatürleri gerekçe göstererek “Devlet kurumlarını” kötüleme vb. karar aldı. İnfaz Hakimliğinin de aynı yönde karar vereceğine emin olsam da itiraz dilekçemi yazdım.

Fakat 11 yıllık hapishane yaşamımda bir ilkle karşılaştım diyebilirim. Çünkü İnfaz Hakimliği “Fikir özgürlüğü…” vs. bir karar vermişti; kararı ilk okuduğumda söylediğim ilk söz, bizleri anlayabilecek hakimler hala varmış oldu. Velhasıl kelam kitabı alır almaz okudum. Okuduktan sonra da Corona Ohal’ından kaynaklı burada yaşadıklarım konusunda kapsamı sınırlı tuttuğumu anladım, bütün hapishanelerde, durumlar hemen hemen aynı sayılır. O yüzden yazılanları toplayıp bir liste çıkarınca değişik bir şey yok, her şey aynı tas aynı hamam, yani yaşanan tecrit coronayla derinleşti. Uzun süre de böyle devam edecek gibi görülüyor.

Etkileniyor muyuz evet etkileniyoruz ama zaten işimiz zorlukların üstesinden gelmek değil mi, buna da devam ediyoruz. Bir nevi “Sürtünme kuvveti oluşturuyoruz”. Hani Kuantum teorisinde elektronların bölünmesi sonucu kuark isimli parçacık gözle görülmese de bıraktığı izle varlığını gösterdiği ortaya koyuluyor. O kadar hızlı hareket eden bir parçacık ki sadece bıraktığı iz sebebiyle teknolojide büyük bir etki yaratıyor. Nereye varacaksın Engin, der gibi olduğumuzu düşünüyorum.

Yani zamanın peşinden koştuğumuz ve hiçbir zaman da bu hıza erişemeyeceğimiz en azından şimdilik ortada duruyor. Bu nedenden zamanın verimli kılınması için attığımız, yaptığımız her şey bir iz bırakıyor ve sürtünme yollu izleri bizim dışımızdaki geniş engin deryayla buluşturup sağladığımızda, işte o zaman hem değişim baş gösteriyor hem de olumsuzlukları sürtünme kuvveti oluşturarak bir nevi boşa çıkarıyoruz üretimle… Farkındayım uzattım biraz konuyuJ, sonuç olarak her şeye rağmen iyi olmaya devam edeceğiz…

Aslında Görülmüştür Kolektifine ilk defa yazsam da yabancı değilim. Buraya sürgün getirildiğim Edirne F Tipi Hapishanesi’ndeki Erol Engin, Zeynel Firik yoldaşlar yazdıklarında selamla yetiniyordum, aslında selamla yetinmek denmez, zaten yazılanlar ortak düşünceler de sayılabilir. Hatta Adil arkadaş Öykü’nün o yıllarda gelen yapıştırılabilir, ufak boyutta bir fotosu hala albümümde, şimdi o küçüklüğünden eser kalmamıştır, ama Öykü kardeşim o şekerliği, tatlığından bir şey kaybetmemiştir mutlaka. Ona da selam olsun… Ve yazmamın önünde bir engel olmadığından, yazmaya karar verdim.

Üç buçuk yıldır isteğim dışında sürgün getirildiğim 2 Nolu T-Tipi Bünyan/Kayseri’de bulunmaktayım. Üç buçuk yıldır sevk yazıyorum ve red cevapları bitmiyor. Yani zorla getirildiğim hapishaneden kendi isteğimle gidemiyorum. Dolayısıyla ziyarete gelen de olmuyor, uzaklık vb. nedenlerden dolayı. En son 2 yıl önce filandı, hevallere destek amaçlı girmiş olduğum süresiz açlık grevinde ziyaretçilerim gelmişti (teyzeler ve kardeşim). Zaten hayatta olan tek varlığım, ailem kız kardeşim, onu da göremiyorum, 10 dakikalık, gerçi korona ile beraber 20 dakika olan telefon görüşüyle aile hayatını sürdürüyorum. Bunu da bütün detayıyla sevk dilekçelerime yazıyorum ama nafile, çünkü aile gerçekliğini sadece kendileri için yaşayanların, asgari düzeyde bir kalbi olduğuna dahi artık inanmıyorum. Bu durumumu anlamamak için insanın özel bir çaba harcaması lazım, ve bu çaba ilgililerce kolayca harcandığını anladım. Evet, biliyorum koca bir aileyiz ama insanın ailesinden bilinçli olarak koparılması niyeti başka bir şey. Hala sevk işleriyle uğraşıyorum… Şans ne zaman yüzümüze güler belli değil, öz…

Evet, bu satırlarım, tanığım Görülmüştür Kolektifiyle tam anlamıyla bir tartışma olsun… Son olarak;

Öyle bir zaman diliminde yaşıyoruz ki; zorlu, kimi zaman da bıktırıcı bir süreç. Zorlu olması sabrın incilerinin dizilmesine denk düşüyor, küçük iğneyle delikleri hem açıp hem de diziyoruz. Sabır taşı olsa çatlar cinsinden bir durum.

Zorluk ve bıktırıcılık aynı zamanda karşıtının yaratılmasını koşulluyor. Her zorluktan yaratıcılık çıkarmak da düşüyor. Biz ne kadar bunu başarırsak zorlu ve bıktırıcı olanın yerini karşıtı alıyor. Her durumda yeniden durup var olana bakıyor ve aldığımız yolu belirliyoruz. Kimisi yıldızlara bakar kim bilir ne düşler kurar. Biz ise geleceği bugünden kurmanın telaşını ve heyecanının örülmesi için inci diziyoruz. İnciler birer birer dizilirken, arada renkleri karışıyor ve o zaman tekrardan söküp düzeltiyoruz. Zaman kaybı gibi görünse de, yaşamın tek bir düz çizgiden, ibaret olmadığının bilincindeyiz. Canımız sıkılabilir, ama bunlar, yaşananlar yaşamın diyalektiği.

Biliriz ya da ben öyle sanıyorum, hayat hiçbir zaman, bir öncekini tekrarlamaz, ama benzerini yaratır. Yine bildiğimiz gibi en son yaratılan daima bir öncekinden ileri birikimleri de taşır… Bir sistem yıkılabilir, yıkan daha da geri olabilir ama biliriz yıkılanın neden yıkıldığını. Ondan sonuçlar çıkarırız. O sonuçlardan doğrular ortaya çıktıkça daha iyisinin ufku da açılmış olur… Ve biz incileri dizmeye, alınması gereken yolu almaya, devam ederiz…

… Önümüzde iç içe geçmiş yüzlerce kapı var. Hepimiz o kapıların bir yerindeyiz, son kapıyı açana kadar da bu yolculuk devam edecek…

Yolumuz, yolunuz açık olsun diyerek, tekrardan sevgi ve selamlarımı gönderiyor; Korona Günlerinde Mahpusluk kitabında mektubu yayımlanan Tayyar yoldaşımın satırlarıyla mektubuma son veriyorum…

“En zifiri karanlığın gücü bile küçücük mum ışığımızı söndürmeye yetmez. Sonunda karanlık pes eder! Hazır olalım şafak bizi beklemesin…”

Çalışmalarınızda başarılar diyorum…

Engin BULUT

2 Nolu T Tipi Hapishane

A Tek 3

Bünyan/KAYSERİ

Not: Burada kalabileceğim yoldaşlar olmadığından tekli hücrede kalıyorum…