22 Yıllık Tutsak Hapishanedeki FETÖ'cüleri Sürgün ve OHAL'i Yazdı

“Kaldığımız her koğuşta yaşadıklarımızdan dolayı birkaç ay belki yeter psikolojimizi düzeltmeye. Cezaevinin yarısını boşaltmışlar FETÖ’cülere ayırmışlar. Diğer taraftan tahliyeler, denetime çıkanlar, açık cezaevine geçenler mevcut. Bu durumlar psikolojimizi iyice alt üst ediyor. Hocam kusura bakmayın sorunlarımızı böyle uzun uzadıya yazdım. Ama yazamadıklarım çok daha fazla. Ohal’den dolayı “yazamazsınız” diyorlar. Burada böyle nasıl devam edilir bilmiyorum. Bundan sonra neler olacak onu da bekleyip göreceğiz.”

Selvi Kalen 

M Tipi Kapalı Kadın Cezaevi

Gebze/ KOCAELİ

***

Bugün 13 Ağustos 2016. Cumartesi. İklim sarı sıcak bir yazın ardından hafiften yağmur dalgalarının işaretini verir gibi. Bulutlar göğün derinliklerinde salınaduruyorlar bir o yana bir bu yana. Dün bugünün habercisiymiş meğerki! Neyse ki öğleye kadar bu kararsızlık devam etti. Bulutlar kendileriyle kavgalıymışçasına yağmur yüklerini boşaltmadılar. İyi de oldu. Islak çamaşırlar rüzgarın keyifli salıntısında tam kurumuşken ılık bir yaz yağmuru başladı. Hafiften üşür gibiydim yazlık kıyafetler içinde. Çorap giymenin ilk sinyallerini veren, üşümüş ayaklarıma siyah çorapları çektim. Daha şimdiden kemiklerim sızlar oldu “Daha durun hele sonbaharı, kışı, ilkbaharı var bunun” dememe kalmadan. “E kolay mı? Yıllardır betonlar arasında kaç gün güneş gördük, nemden, rutubetten, ceryan altında kalmaktan öte neyle beslendik?” dediklerini duyar gibi oldum.

Teselli niyetine “ Olur bu kadar ağrı sızı aldırma “ dedim kendime. Yağmur damlarının çarptığı yerlerden ahenkli bir orkestra müziği kadar melodik, kulağa hoş gelen sesler bana, ranzama kadar geliyor. Havadaki bu değişimin kuşum Diren de farkında. Ara ara dışarıyı dinliyor ve cik cik yapıyor bana dışarıda olan biteni sorarcasına…

Böyle bir havada sevgi cümlelerini ıslatmak zor olmasa gerek. Sevgi tariflerle daraltılacak bir tanım değildir. Sevgi benim için şuan yağan yağmurdur. Çünkü ruhumu okşuyor, adeta dinlendiren bir senfoni gibi geliyor. Bugün yazdığım bu mektup sevgi paylaştırıyor. Duygularımı ve düşüncelerimi benden başka yüreklere uçuruyor. Kafesteki kuşumun bana cik cik etmesidir sevgi, uzatıp gagasından öptürmesidir… Sevgisiz bir yaşam aslında yaşamamaktır. Ölü yaşamdır… Sevdiğim ve sevildiğimi bilmenin tarifsiz keyfi ile yağmurun senfonisine bırakıyorum kendimi, ruhumu dinlendirmeye.

***

Ağustos’ta başladığım mektubuma maalesef ki Eylül ortalarında ancak devam edebiliyorum. O da 9 günlük tatilin durulması olsa gerek. Geçen bu zamanda öyle karışık, öyle yoğun ve yorucu günler geçirdim ki; o stresli halleri nasıl aştığımı ben bile bilmiyorum. Hala devamı gelecek mi o da belirsizliğini koruyor. Hocam belki biliyorsunuz benim durumumu belki de bilmiyorsunuz. Ben şöyle kısa bir özet geçmeye çalışayım. Uzun yıllar cezaevinde kalmış olmanın verdiği birtakım sıkıntılardan dolayı yalnızlığı tercih edip kendi halinde, sakin ortamlarda kalmayı yeğleyen biriyim. (...)

Kırşehir’de yalnız kalıyordum ansızın bir gün kendimi Gebze’de buldum bulmasına da o kadar temkinliyim ki bir gece ne kadar “Bağımsız koğuşumuz var. Orada kalırsın. İyi olur” denilse de; bir günümü geçici odada bütün ring yolculuğu, sevk psikolojisi ve belirsizliklere rağmen sağlığı yerinde olmayan insanların da olduğu geçici odada kaldım ki ertesi gün idari görüşmelerle uygun bir ortama verileyim.

Ertesi günkü görüşmelerimde “ Bağımsız koğuş iyidir, sorunsuzdur vs.” ve başka alternatifim olmadığı söylenince seçeneksiz kaldığım için kimin olup olmadığını bilmeden oraya geçtim. Ortamın kaldırılabilir olmadığını fark etmem fazla zaman almadı. 1-2 ay içinde sevk talep etmeye başladım. İskenderun sevk talebime doluluk gerekçesi ile ret geldi. Ardından verdiğim sevkler ise infaz tarafından kabul edilip gönderilmedi. Güvenlik gerekçesi ile gelmişim 1 yıldan önce sevk talep edemezmişim.

Ortamda yaşanılır hal kalmadı. Ne oldukları belirsiz 3’lü bir grup adeta çetecilik yapıyorken nefes almanın bile zorlaştığı daracık ortamda dayanışmak imkansızlaşıyordu. Yer tutma, alan daraltma, tüm imkanları kendine sayma vs. vs. Aldığım gazete dışında TV takip etme imkanı bile kalmadı. Cezaevinin kısıtlı imkanlarını kursları vs. sadece kendilerine saymalar. Neyse can sıkıcı şeyler. O yüzden daha bir yılım dolmadı ama yaşadıklarım 5 yıla bedel olacak kadar ağır ve yıpratıcı şeylerdir. Bir de üstüne gidip idareye benden ve bir kişi daha var (onlara saygı sevgi kalmadığı, yaklaşımların düzensizleştiğini söylemiş) ondan rahatsız olduklarına şikayette bulunmuş ve odadan alınmamızı istemişler. Tabii bir şeyden haberimiz yok. Rahatsızlık veren kendileri.  Üstüne de gidip şikayette bulunuyorlar ve idare kabul etmeyince “ koğuşa girmeyin” diye dayatmada bulunuyorlar. Onları buna teşvik eden asıl kişi de koğuşta.

Bağırtı çağırtı seslerine indim. Her gün adli koğuşta olan türden mevzulardan sandım. Ama bizim koğuştan kansa çıkan 2 kişinin 5-10 personel tarafından zorla koğuşa sokulmaya çalışıldığını ve bardak kırmalar, bıçak çekmeler vs. şahit oldum. Çıkıp yatağıma oturdum. Hastaneye gidecektim o gün, çok önemli bir durumumu öğrenecektim. 5-10 dakika süren arbedenin ardından onlar içeri sokuldu. Beni çağırdılar. “Selvi gelsin o zaman” dediler. Ben çıkınca diğeri “ ben de geleceğim” dedi. Müdürler sıkıntıları dinlediler vs. Yansıtmadık bugüne kadar, sevk yazıp gitmeye odaklandık. Bizi koğuştan alıp işçi (mutfak çalışanları) koğuşuna verdiler geçici olarak “10-15 gün rahat edersiniz” diye. 14 kişilik koğuş 16 kişi olduk. 2-3 gün yerde yattık bel-boyun fıtıkları ve düzleşme problemlerine rağmen. Neyse tahliyeler başlayınca ranzalar boşaldı ve 8-10 kişi kaldık. 17 gün sonra yine müdür çağırdı. “Sizi geçici odaya, temizlik işçilerinin çalıştığı yere alacağız. Orası onarıldı (bir süre önce yakılmıştı) artık koğuş olarak kullanıyoruz” dedi. Bize koğuş yapıldı dedik ve gittik. Bildiğiniz nezarete atılmış olduk. 4 kişilik yer 2 ranza yapılmış iki de çelik dolap tuvalet ve banyo var bir de minicik tezgah… Tuvaletten çıkınca el yıkayacak lavabo bile yok. Daha da vahimi pencere yok. İçeri hava girmiyor. Nem, rutubet, koku içerde kalıyor. Banyo ve tuvaletin üstü açık olduğu için buhar ve koku koğuşa doluyor. Kapı yok 2 metre genişliğinde 2,25 yüksekliğinde parmaklıklar var. Ortak alan da parmaklıklı ve kantin koridoruna açılıyor. Orada bulunan soğutucuların gürültüsüne gece gündüz tahammül etmek mümkün değil.

Daha ilk günden bel- boyun ağrılarım ve şiddetli baş ağrılarım başladı. Kuşum da hastalandı. Onu iyileştirmek için her yere başvurdum. Kendi yöntemlerimle iyileştirdim Diren Kobanê’yi. Yaşadığım sorunları idareye ve psikoloğa anlattım. Değerlendireceklerini ve 5-6 kişilik adli koğuşa geçebileceğimizi söylediler. Adli tutukluların bize nasıl davranacağını bilmediğimiz için kabul etmeyeceğiz. İdareden bize ayrı bir oda açmasını ya da sevk isteyeceğiz.

Kaldığımız her koğuşta yaşadıklarımızdan dolayı birkaç ay belki yeter psikolojimizi düzeltmeye. Cezaevinin yarısını boşaltmışlar FETÖ’cülere ayırmışlar. Diğer taraftan tahliyeler, denetime çıkanlar, açık cezaevine geçenler mevcut. Bu durumlar psikolojimizi iyice alt üst ediyor.

Hocam kusura bakmayın sorunlarımızı böyle uzun uzadıya yazdım. Ama yazamadıklarım çok daha fazla. Ohal’den dolayı “yazamazsınız” diyorlar. Burada böyle nasıl devam edilir bilmiyorum. Bundan sonra neler olacak onu da bekleyip göreceğiz. Hocam anneannemi de kaybettik. Gönül teyzeme yazacağım. Ama zorlanacağım. Sevk işi olsa yanına gideceğim ya da Hatay, İskenderun, Elbistan istiyorum. Cezaevi değiştirme durumum olursa yerimi yazacağım mutlaka.

Son gönderdiğiniz 2 kitap, 2 kart, 1 pul ve bir de 1 Eylül kutlama şiirini aldım. Duyarlılığınız, ilgi ve alakanız için yürekten teşekkür ediyorum. Yolu buralardan geçen olursa savcılık izni ile kapalı, 30 dakika görüşebiliyoruz hafta içi günler. Bu defa sıkıntılar biraz fazlaydı. Bir dahakine daha az sıkıntı yansıtmayı umuyorum.

Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Selvi Kalen

Ağustos-Eylül 2016