9 Şubat 2020
İnsanların bedenleri dışında ellerinde hiçbir şey kalmadığını düşündükleri, hak taleplerinin bedenler üzerinden kurulduğu zor zamanlar. Zor olmayan zaman kalmadı. Açlık, yoksulluk ve adaletsizlik sağanak olup yağıyor üzerimize. Kah savaşlardan kaçış yollarında donarak ölmek, kah boğulmak denizlerin derinliklerinde düşüyor payına insanın. Siyasi iradelerin tiranlıklara evrildiği bir dünyada insanı başlangıç gören Augustus’a inat başka bir yol kalmadığı düşüncesiyle insanlar bedenlerini sonlanışa, bu sonla belki de özgürlükler için bir haykırışa dönüştürmenin yollarını arıyorlar durmadan.
Hepimizin gözleri önünde zorluklarını haykırıp bedenini ateşe veren bir insanın utancı o alevlerin gözlerimizdeki yansıması, küçücük kalmış bedenleriyle kulaklarımızda çınlıyor açlık grevlerinin ölüm oruçlarının acısı. Cezaevlerinde işkencelerin, adil bir yargılamanın gizli tanıklıklarla iğdiş edilmesinin resmini çiziyor durmadan her biri, emekten yana bir mücadelenin çoktan silikleşmiş fotoğrafı asılı duvarlarımızda.
Şerif Mesutoğlu da bedeni dışında yol kalmadığını düşünüp kendisini ateşe veren, açlığını bizlere ses olup ulaştırmaya çalışanlardan. İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı Diyarbakır Temsilciliği ortak bir açıklamayla o sesi bizlere ulaştırmaya çalıştı açlığının 219. gününde, Ocak ayının son günlerinde… Gözaltında gördüğü işkencelere yargının duyarsız kaldığını, hakkındaki suçlamaların asılsız olduğunu ve gerçeklerin ortaya çıkması için mahkemeye sunduğu taleplerinin kabul edilmediğini, bu taleplerin tutanaklara dahi geçmediğini belirterek duruşmanın sürdüğü sırada kendini SEGBİS odasında yakmış, cezaevi personeli tarafından yapılan ilk müdahale sonrası Siverek Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na en yakın hastaneye götürülmüş, bu süreçte ailesine bilgilendirme yapılmamış, ardından Ankara Numune Hastanesi’ne sevk edilmişti daha önce. Yaklaşık üç ay gördüğü tedavi sonrasında da yeniden Siverek Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na gönderilmiş, bu kez de açlık greviyle sesini duyurmaya çalışmıştı.
Arkadaşlarımız Diyarbakır’dan sesi olmaya çalışıyor Mesutoğlu’nun, hatırlatıyorlar bir kez daha: “Biz, insan hakları savunucuları olarak hatırlatmak isteriz ki işkence mutlak yasaktır, hangi koşulda olursa olsun istisna kabul edilemez. Yanı sıra “..kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme önünde yargılanma hakkının tanınması, hakkaniyete uygun yargılama yapılması, suçsuzluk karinesine riayet edilmesi,…”adil yargılanma ilkesi gereğince ulusal ve uluslararası mevzuat kapsamında güvence altına alınmıştır. Dolayısıyla insanın temel hak ve özgürlükleri adına iki kez ölüm orucuna girmiş olması, şu anda ise açlık grevini devam ettirmesi endişe vericidir. Öte yandan bu olayın siyasi ve toplumsal yönü de es geçilmemelidir. Tıpkı Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi olayı gibi Derik Kaymakamı’nın öldürülmesi olayı da çözüm sürecinin bitmesiyle yaşanmıştır. Dolayısıyla böylesi toplumsal ve siyasal sonuçları olan bir dava dosyasının kamuoyundan gizlenmesi yargılama sürecinin adil bir biçimde yürütülmediğine dair biz insan hakları savunucularında olumsuz bir intiba yaratmaktadır. Son olarak, yaşamdan yana, adil ve insan onurunu esas alan bir bilinç ile dile getirmek isteriz ki; söz konusu olayın mevcut iddialar esas alınarak araştırılması ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için adil bir yargılanma süreci işletilmeli, işkence iddialarına ilişkin etkin bir soruşturma derhal başlatılmalı ve ağırlaşan sağlık sorunlarına dair bir an önce harekete geçilmelidir.”
İstanbul Barosu binasından sesleniyor hak örgütleri, emek ve sağlık örgütleri halkın avukatlarının başlattığı açlık grevine ses olmak için. Grup Yorum üyeleri için sanatçılar sesleniyor bizlere. Sesler çoğalıyor, duyulur oluyor her köşeden. Sesler çoğalsın, insanlar yaşasın! Başlangıç olsun adil, özgür ve barışçıl bir dünya için…
Kaynak: Evrensel Gazetesi
- 12 gösterim