Ay Portakalı ve Ümran Düşünsel

Hapishanelere yeni yayınlanan kitaplarından yüzlerce yollayan duyarlı yazarlardan Ümran Düşünsel'in öykü kitabı hakkında tutsak doktor Ayhan Kavak'ın yazdığı değerlendirme yazısını paylaşıyoruz.

Ayhan Kavak

AY PORTAKALI

“Kırık patika “ öykü kitabıyla edebiyat dünyasına giriş yaptığım Ümran Düşünsel’in yeni verimi olan “Ay Portakalı“ Mayıs 2017 tarihinde Ütopya Yayınlarından çıktı. Kapak tasarımında sayfa düzenine kadar itinayla kotarılan bir ese var karşımızda.

“ Ay Portakalı “, Kırık Patikadan ana yola çıkışın tescillenmesi açısından da önemli bir kavşak olmakta.

Yazar Düşünsel çoğunluğu kapsayacak ve bunun yanı sıra nispeten kısa diyebileceğimiz otuz öykü içeren bir dosyayı kitaplaştırmış, iyi ki de yapmış! Zira insan duyarlılığının ve kırılganlığının öykülemi içerisinde, hafızada yer edinecek hakiki hikâyeler toplamından mahrum kalacaktık. Ay Portakalı, anılardan sağılan, andaki insan hikâyelerinin hüznü ve özlemini taşıyan, ince elenip sık dokunan konuları mesele etmekte.

Metin Altıok, “Yazmak bir çeşit kendimi ve yaşadığımı ödemek sorunudur. Çirkinliklerle doldurduğumuz ama aslında kendi güzel hayata, benim ve insan olarak herkes adına ödemem gereken bir kefaret olarak görüyorum yazmayı, İsa çarmıha gerilerek ödedi, ben yazarak ödüyorum “ der. Besbelli, Metin Altıok’un bu belirlemesi tam da Ümran Düşünsel Dostumu da ifade eden saptama olmakta. Öykülerini okuduğumda, çocukluğun büyülü düşlemindeki güzellik ve zorlukları illa ki dile getirip, kefaretini ödemesi gerektiği bilinciyle yazdığı izlenimi edindim. Kaynağından çıkıpta yatağına kavuşmak isteyen suyun çağıltısını duyumsatan, yaratıcı biçem arayışıyla sürekli kendini aşan bir izlekte yol alan yazar, kabuk bağlamaz kanayan yaradan devşirdiği hayat hikayeleriyle okuruna sessiz çığlığını fısıldar.

Günümüzde kabak tadı vermiş, yavan ve birbirine benzer anlatılar önplana çıkmakta. Kişinin marazlı iç dünyasında, çaresiz hapsedilmişlik girdabında debelenmeyi kurgulayan klon öyküler furyaya dönüşmüş vaziyette, sanki aynı metni defalarca okuyormuş gibi bir izlenime kapılmayanı bulmak zor. Biçare, tatminsiz insanın toplumdan soyutlanmış bunalım kokan depresif dünyası! Çevir kazı yanmasın misali arketip bir öykünün ardından klonlanmış seri üretim hali tedavüle sokulmuştur. Bozdur bozdur harca! Çetelesi tutulmayacak sayısız öykü versiyonu…..

İşte tamda Ay Portakalını değerli kılan ana etmen, böyle bir anlayışa karşı gelerek kalıba girmemesi ve özgünlüğe haiz oluşudur. Odağına hayatı koyduğu, insani ilişkilerini ve toplumsal doğayı diğer canlılarla duyarlı bir etkileşim içerisinde dile getiren yazar; tekedüze anlatımlardan sıkılanlara derman olacak, has edebiyata aç olanlara hitap edecek, fırından çıkmış sıcak ekmek tadındaki hikayelerle doyumsuz lezzetler vaat etmekte.

Düşünsel’in kaleminden damlayan  hayat hikayelerindeki karakter skalası oldukça geniş; çocuk,yaşlı,gençler ve kadınlara eşlik eden serçe, at,katır,kedi,menekşe, ve ağaçlar olur. Kurguladığı metinler de bir kedinin patilerinin bıraktığı izleri takip etmek olasıdır. Anlatımının merkezinde yer alan insan ilişkilerinin sorunsallaştırılmasıyla yokluk ve yoksulluğun arka plandaki hakikati de günyüzüne çıkartır. Temel izleğiyle ezilenlerin hayat karşısındaki konumlanmalarına ışık tutmakta. Hikayelerdeki halipür melal böyle olunca, hakikilikleriyle yaşamda karşılık bulur. Neticede, güçlü kurgusuyla insanı sarıp sarmalayan öyküler bütünlüğü sağlanırken, geçip giden ȃndaki yarım kalmış veya zorluklardan yaşanamamış hayata dair olan güçlü özlem yüklü metinler okura yarenlik eder.

Yazarın ilk verimi, öyküden önce şiir olmuş. “Kimse Yüreğinden öptü mü Seni ?” şiir kitabı, Kırık Patika’dan 7 yıl önce yayınlanmış. Şiirin ardı sıra öyküye girizgȃh yapar. Öykülerine melodik bir sesin eşlik ettiği sanrısına kapılmak işten değildir. Yer yer epigraflaşacak cümlelerin yanı sıra öykü başlangıçlarındaki kısa dizeler okumaya kışkırtırken, şiirsellikten beslenme de zenginlik yaratmakta. Öyküleri kaleme alan şair, düzyazının şiirsel kullanımının güzelliklerini de bizlere sunar. Nazım Hikmet bir şiirinde; “Şu güneşten düşen ateşte/Milyonlarla kırmızı yürek yanıyor/Sen de çıkar / Göğsünün kafesinden yüreğini / Şu güneşten düşeni ateşe fırlat / Yüreğini yüreğimizin yanına at “ diye dile gelir.

Kanımca, yazar Düşünsel’in hikayeleri de “ Yüreğini yüreklerimizin yanına at “ cinsinden paha biçilmez imgelemelerle daha bir zenginleşmiş durumda. Burada kimi öykülerde geçen anekdotların bazılarını paylaşmadan geçemiyeceğim:

• “ İçinde dağı olan Araf’ını da gezdirir oğlum, bilirim. Yine bilirim ki, bilmenin kudretine vakıf olmak da en yüce gücü insanın. Yüreğimizdeki dağın Araf’ından indirip Hasanbaba Dağı’na çıkartacak, mor zambakların silme döşendiği ovaya gülümseyerek baktıracak o güç işte.” ( Kozkavuran Fırtınası )

• “ Boyu posu, saçı, huyu baştan aşağı suydu. Yürümezdi de su akardı dağlardan aşağı usulca. Güldüğünde pınarlar yol bulup toprağın üstüne çıkardı yanaklarında, Gözlerinden kirpiklerinin gölgesinin  kalktığı vaki olmadı; şehadet ederim” (Poşu)

• “ Tam o ara çıktın geldin, üşümemim üstüne. Geçmişten çıkıp geldin. Yüzüne uzanmış bir tutam saç ömrünü de ikiye bölmüştü. Saçlarının bir tarafından geçmiş çekiyordu diğer tarafından gelecek, Bugüne has bir ayrıntı aradım yüzünde, ellerinde, bedeninde.” (Urgan izi) …..

• “ Hasılı yazmakla bitmez, nice şiirsel pasajlar içermekte….

Yazar işte bu yüzden öykü atmosferinin oluşumunu başarılı bir anlatıya dönüştürmesinin gücünü, dilin akıcı kullanımı ve anlatımını çarpıcı olay örgülerine yaslanmasından almaktadır. Öyküler geniş bir yelpazeye yayılsa da tematik olarak bütünsellik arz eder. Bundan dolayıdır ki, Ay Portakalı verimi ile birlikte, kendi yazımsal serüvenine çok şey katarak bambaşka bir öykü deryasına yelken açmakta. Kısa öyküler buna örnek teşkil eder. Betonun çatlağında çiçeklerin menekşe, takvim yapraklarına yansıyan trajedinin kurgulanması bile farklı çıkarımlara pencere açmakta.

Yazar, eksilterek yazdığı öyküleriyle adeta yaratmış olduğu boşlukları hayal dünyamızla yeniden tasarlayın demekte.

Ay Portakalı’nın ilk öyküsünün adı Takvim Yaprakları’dır. Burada babaannenin çocuklarının ve torunlarının doğum günlerine denk gelen yapraklara yazdıklarını kimseye göstermeyerek çeyiz sandığında saklaması hep merak edilir. Babaannenin ölümünün ardından günler sonra aranan çeyiz sandığının anahtarı kuyunun çıkrığında saklı bulunur. Sandığın açılmasıyla birlikte, herkesin kendi doğum gününü gösteren takvim yaprağına bakarak şaşakalmaları saklı bir trajedinin sessiz çığlığını duyumsattı bana. Hikaye, takvim yapraklarıyla alakalı,” Anlamadığım bir dildendi” denilerek bitirilmekte. Böylelikle okuyanın çağrışım dünyası daha bir tetiklenir.

Kitaba adını veren Ay Portakalı en uzun öykülerden biridir; bir çocuğun gözünden, babasının evden ayrılışlarının Ay’a gitme şeklinde algılanışı anlatılırken, çocuğun babayı bekleyişinin yan anlamlarla beslenip kurgulanımı güçlendirmeye vesile olur. Ne bilsin çocuk, yoksulluğa karşı ekmek derdindedir baba. Kar-kış demeden yollara vermiştir kendini. Çocuk için her dönüş şenlik havasındadır, ilk kez babasının getirdiği portakalla tanışır. Babası bundan böyle her dönüşünde çocuğuna portakal getirir. Portakala farklı bir konunun sindiğini öykünün sonuna not düşülen satırlardan öğrenmekteyiz. Meğer babanın eskimiş palto astarının kokusu portakala sinmiştir….

Bir de Ele’nin Serçeleri var….İyisi mi bir an önce kitabı edinip okuyun ki, hikayeleri hayat gailesinden ayrıksı ele almayan has bir yazarı keşfedebilirsiniz. Not babında da olsa küçük bir hususa değinmeden edemeyeceğim. Kitabın redaksiyonu ve basımında özenli bir işçilik sergilenmiş olsa da, kusur diyebileceğimiz veya bilinçli tercih de olabilecek bir ayrıntı gözüme çarptı. Arka kapakta, “ Yasak Vadi” öyküsünden çarpıcı pasajlar yer almakta, Fakat içindekilerde “ Yasak Vadi” nin adı ve sayfasının yazımı unutulmuş, içindekiler bölümünde 29 öykü görünse de gerçekte 30 öykü ihtiva etmekte. Kitabın nazar boncuğu da bu olsa gerek….

Ay Portakalı’ndan hemen sonra, gene Ütopya Yayınlarından oylumlu bir başka öykü kitabı daha yayınlandı. Ay Portakalı’nın peşisıra yayınlanan Hȃlname/ 2016 (henüz okuma fırsatım olmadı!) bir başka incelemeyi hak eden özgün bir çalışmadır. Yazar Düşünsel’in başarılarının daim olması temennisiyle nice nice verimlere diyorum…..

Tanımayan ve bilmeyenler için yazarın kısaca tanıtımı: Ümran Düşünsel… İstanbulda doğdu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunudur. Yazmaya TRT İstanbul Radyosu’na radyo oyunu yazarak başladı. Sancı Edebiyat Sanat Kültür Dergisi’nde hikayeleri, Şew çila dergisinde de hikaye çevirileri yayınlandı… Hobi olarak fotoğrafla uğraşmakta.      

Şimdiye kadar yayınlanmış kitapları şunlardır:

Kimse Yüreğinden Öptü mü Seni? (Şiir), Yalın ses yayınları, İst.,2008;

Kırık Patika ( Hikaye ), Bebek yayın, İstanbul, 2015;

Hȃlname (2016 (Hikaye)), Ütopya Yayınevi, Ankara, 2017.

 

Künye: Ay Portakalı, Öykü,Ütopya Yayınları Mayıs 2017, Ankara.

 

Ayhan Kavak

1 No’lu T Tipi Ceza İnfaz Kurumu A -12

Bandırma- Balıkesir