Belki ‘yatar’a indirim gelir, bir güzel orman olur yazılarda...

Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit geçen hafta basın toplantısında affa karşı olduğunu ifade ederken “Cezaevlerindeki yetersizlik herkesin malumu” diye gerekçelendirerek yatış süresini yüzde 50’ye çekmeyi önerdi. Konuşan bir siyasetçi değil ülkenin en kritik üst mahkemelerinden birinin başkanı, adalet sistemindeki onca çarpıklığa önerisi tenzilat.

Yalnızca gazetecilik yaptıkları ve görüşlerini ifade ettikleri için hakkında dava açılıp hükme bağlananlar ise şu ara ne kadar cezaevinde kalacaklarını hesaplıyor. Ayşe Düzkan örneğin, baskı altındaki Özgür Gündem gazetesi ile dayanışma amacıyla yaptığı bir günlük sembolik genel yayın yönetmenliği nedeniyle “Benim cezaevine giriyor olmam devede kulak” diyerek mahçup bir veda etti, 34 gündür cezaevinde. Sırada Cumhuriyet gazetesi davasında aldıkları hukuksuz cezalar nedeniyle cezaevine girecek olan gazeteciler ve vakıf yöneticileri var. İnfaz kararı verildikten sonra beş yıldan az ceza almış olan, Musa Kart, Mustafa Kemal Güngör, Hakan Kara, Güray Öz, Bülent Utku, Önder Çelik ve Emre İper temyiz yolu kapalı olarak yeniden cezaevine girecekler. Güray Öz, en azından bu süreçte kitabını tamamladığı için mutlu olduğunu söyledi. Cezası beş yıldan fazla olanlar ise Yargıtayda temyiz haklarını kullanacaklar. Bu arada hatırlatmak gerekir ki bu cezaları veren 27. Ağır Ceza Mahkemesi Heyet Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ Yargıtaya atandı.

İstinaf mahkemesinin ret kararı çok tartışıldı hatırlarsanız. “Mahkemenin kararında usule ve esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı, delillerde ve işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığı, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğu, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tiplerine uyduğu, mahkumiyet hükümleri yönünden cezaların kanuni bağlamda uygulandığı anlaşıldığından...” diye sıralanan tek ilgili paragrafın sonunda bir “ellerinize sağlık” ifadesi eksik. İddianamede yer alan her suçlamanın her duruşmada defalarca çürütülmesinin yanı sıra Soruşturma Savcısı Murat İnam’ın “FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü”ne üye olmaktan, suç uydurmaya, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmeye bir dizi suçla yargılandığı, iddianamede yer alan Bilirkişi Ünal Aldemir’in “Cumhuriyet gazetesine verilen her para HDPKK destekçisi olan yöneticilerine gidiyor bilin istedim” diye tweet attığı, AKP’li olduğunu her fırsatta dile getirdiği, dahası konuyla ilgili bir uzmanlığının bulunmadığı, duruşma Savcısı Hacı Hasan Bölükbaşı’nın birkaç yıl önce Cumhuriyet gazetesine Fethullah Gülen’e hakaret gerekçesiyle dava açtığı ortaya çıkmasına rağmen, istinaf mahkemesi kararı çok beğenmiş anlaşılan. Bundan sonraki aşamada cezaevine gireceklerin ne kadar ve hangi koşullarda kalacağına Hikmet Sami Türk’ün “Hayata Dönüş” operasyonlarıyla hakimiyeti sağladık dedikten sonra kurduğu infaz hakimlikleri karar verecek. Cezası beş yıldan fazla olanlar için ise Yargıtaya başvuruldu, beş yılın altında hapis cezası alanların da temyiz hakkının olduğunun kabul edilmesi ve bu isimler yönünden infazın ertelenmesi de talep edildi. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, mesai arkadaşlarının başkanlık ettiği heyetin kararını bozar mı, birlikte çıkılan seyahatler ve çay toplama keyfini kaçırır mı bilinmez.

İki yıl boyunca tanık ifadelerini dinleyerek saç baş yolmamışız, pideci, parkeci, seyahat acentesi üzerinden delil üretilmesine isyan etmemişiz gibi bir sessizlik içindeyiz. Tıpkı Ayşe Düzkan gibi onları da uğurlayacağız belli ki...

Belki gözünüzden kaçmıştır Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül birkaç hafta önce “Finansal, ekonomik güç olarak hiç olmadığı şekilde güç kazanan ancak içerik ve dil olarak hiç olmadığı kadar zayıflayan, kamuoyunu etkileme gücü her geçen gün azalan medyamızın geleceği konusunda çok acil bir şeyler yapılması gerekiyor” demişti. Oysa Berat Albayrak aynı fikirde değil, ortak basın toplantısına alınmayan gazeteciler için üzüntüsünü belirten Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Jyrki Katainen’e “Her ülkenin kendi basın özgürlüğü, kuralları içerisinde olaylar yürür. Bu çerçevede meseleye bakmak lazım” dedi geçen hafta.

“Her zaman gazete kapatılmaz, bazen de işte böyle gazeteci kapatılır. Eksik olmasınlar, ne kadar çalıştığımızı, yorulduğumuzu gören ve bizi alaka ile adım adım, nefes nefese takip eden büyüklerimiz, kapama yoluyla bizi bir müddet olsun mecburi istirahate tabi tuttular” yazmıştı Aziz Nesin Markopaşa’daki yazıları nedeniyle cezaevine girerken, 6 Ocak 1947’de. *

Sebeb-i sükutumuz ikrardan mı yılgınlıktan mı? Hukuk yok ama indirim gelir belki. Tanzim satıştan sonra “tanzim yatış”, neden olmasın?

*Levent Cantek, Markopaşa: Bir Mizah ve Muhalefet Efsanesi, İletişim Yayınları, s.65

Kaynak: Evrensel Gazetesi