Cezaevinde okumanız gereken 10 kitap!

Bu hafta işçi ölümlerini ya da, TBMM Genel Kurulu’na gelmesi beklenen Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı ile ilgili yazacaktım.

Kanunun adına kanıp “Aaa ne güzet, tabiat korunsun” diye düşünmeyin, zira bu tasarı “doğal sit kavramını” ortadan kaldırıp, onların da tapusunu Çevre (!) ve Şehircilik Bakanlığı’na teslim etmenin bir yolu. Kentsel dönüşüm, afet yasası, bütünşehir vs gibi “Türkiye’nin Yeni Puzzle’ını Oluşturma Yasaları” zincirinin son halkası. Doğal sitler gitsin, yapay siteler gelsin! Heryere 5 dakika, Jennifer Lopez ile komşuluk vs yutturmacalı GDO’lu siteler!

AĞIRLAŞTIRILMIŞ KİTAP CEZASI

Derken bir mektup geldi elime. “Ekte size bulunduğum cezaevinin, idare ve gözlem kurulunun almış olduğu bir kararı gönderiyorum” diye başlamış söze… Karara göre cezaevi yönetimi hücrelerde bulundurulabilecek kitap sayısını 10 ile sınırlandırmış.
Mektubun sahibi daha önce Tekirdağ 1 Nolu F Tipi’nde ziyaretine gittiğim bir ağırlaştırılmış müebbet mahkumu, Hasan Şahingöz. Gazeteci Mine G. Kırıkkanat’ın 2004 yılında Radikal Gazetesi’nde yazdığı bir yazıda en iyi şekilde ifade ettiği gibi “Ömrünü hapiste geçirmek için doğmuş olup, 23 yaşından beri TC nüfusunda medeni hali 'mahpus' yurttaşlardan biri.” Şahingöz 1994 yılında gözaltına alınıp tutuklanıyor ve 1995 yılında Ankara 2 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce TCK’nun 146/1. maddesine muhalefet suçlamasıyla idam cezasına mahkûm ediliyor. 2002 yılında çıkarılan yasayla cezası ağırlaştırılmış müebbete çevriliyor.
Şahingöz bol bol okuyup yazan biri, zaten ağırlaştırılmış müebbet mahkumunun da başka yapabileceği bir şey yok. 24 saat olan gününün 23 saatini tek başına bir hücrede geçiriyor. Sosyal hayat diye bir şey söz konusu değil. Şahingöz “bu şartlar içerisinde insanın elinden kitapları da almaya kalkışmak bir cinayettir” diyor.

Cezaevinde hijyene önem veriyoruz, beyinler kirlenmesin!

5275 sayılı ceza ve infaz kanununun yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2005 tarihine kadar, hücrelerde bulundurulabilecek kitap sayısı en fazla 3 ile sınırlıydı. Bu tarihte yapılan değişiklikle bu sınır kaldırıldı.

Ama cezaevlerinde hep bir kitap takıntısı var. Mesela tahliye olurken kitaplarınızı koğuş arkadaşınıza hediye edip gidemezsiniz. Kütüphane alır.

Kitap yasaklamak, yakmak, toplatmakla dolu tarihimize bir de basılmamış kitapların bilgisayarlardan ‘DELETE’ yoluyla imhası, “CTRL A, CTRL X, CTRL C” şeklinde müsadere edilmesi ve ünlü Türk büyükleri tarafından “bomba” olmakla itham edilmesi eklenince, bu takıntıyı normalleştirmek mümkün. Bu sebeple kitapların sınırlandırılmasına dönük olarak çeşitli cezaevlerinde kendilerine göre çeşitli uygulamalar bulunuyor. Bunların da kendilerince ‘mantıklı’ nedenleri var.

Bu nedenlerden biri “kitapların hijyeni olumsuz etkilediği” yönünde… Öyle ya, kitap dediğin beyine bir sürü bilgi kirliliği!
Önce şu hijyen konusuna bakalım: Şahingöz diyor ki; “Hücrelerin bakımını, boya ve badanasını 10 yılda 1 yapmaktadır. 1 Nolu Tekirdağ F Tipi Cezaevi açıldı açılalı, (ki 13. Yılına girdi), hücrelerin bakımı, boya ve badanası sadece ama sadece 1 kez 2010 yılında yapılmıştır. Uluslararası yasalar ve sözleşmeler gereği zorunlu olduğu halde, cezaevi yönetimi bizlere hiçbir temizlik malzemesi vermemekte; parası olmayan bir tek el sabununa bile sahip olamamaktadır”

Bu hijyen durumu bize bir soru önergesi ödevi olsun. Geçelim kitap konusuna:

SINIRSIZ DENİYOR AMA

Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu, 11 Ocak günü toplanıyor.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazları hakkındaki kanunun ‘oda ve eklentilerde bulundurulabilecek kişisel eşyalar’ başlıklı 35. Maddesini, Ceza ve İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkındaki Yönetmeliğin 15. Maddesi, aynı yönetmeliğin ‘dini İhtiyaçlar’ başlıklı 11. Maddesi ve Ceza ve İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin 30. Maddesini didik didik ediyor. Bu maddelerde kitapla ilgili sadece “yasaklanmış kitaplar ve kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan yayınlar” yasağı getirilmiş. Yani adet sınırı değil, içerik sınırı var.

Ama yönetim bu maddelerden şöyle bir yoruma varmış:

“Yukarıda belirtilen düzenlemeler incelendiğinde hükümlü ve tutukluların odalarında bulundurabilecekleri kitap sayısının sınırsız olacağına dair bir hükmün bulunmadığı gibi, idarenin bir kısım tedbirler almasının kurum içi disiplin kurallarına riayet edilmesini temin bakımından önemli olduğu anlaşılmıştır.”

KİTAP DİSİPLİNİ BOZUYOR

Şahingöz; “Kitap sayısının kurum içi disiplini nasıl olup da bozduğuna dair hiçbir şey söylenmiyor. Böylesi bir durumda, cezaevi idaresi artık ‘disiplin’i gerekçe göstererek, bizim her türlü hakkımızı gasp edebilir. Hatta bizlere yemek bile vermeyebilir” diye bir kara mizah yapmış; ama bence çeşitli konularda yapılabilir de. Mesela bu bakış açısıyla Hükümlü Ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmeliği okuyup “Yakınları, hükümlü ve tutukluları mutlaka ziyaret etmek zorundalar diye bir hüküm yok,  o halde etmesinler”, diye bir fikir de yürütebilirsiniz.

Yönetim, “Kitap sayısı sınırlı değil ama sınırsız olacak diye bir şey de yok” mantığıyla hareket ederken Kocaeli 2 Nolu F Tipi Cezaevi’nin 2 Ağustos 2005 tarihli, yani kitap sınırının kaldırılmasının hemen ardından alınan İdare ve Gözlem Kurulu Kararı’na da atıfta bulunuyor. Kocaeli’nin kararında 10 kitap sınırı getiriliyor.

Ayrıca Yargıtay 9. Dairesinin 1 Nisan 2009 tarihli bir kararında “Verilecek yayın sayısı, kütüphane ve kitaplık hizmetlerini aksatmayacak, oda veya koğuş düzenini bozmayacak şekilde…” yorumunu da esas almışlar.

Sözün kısası, “disiplini sağlamak için kitap sayısını azaltmak” yönündeki bir fikir ve davranışın hangi ortamlarda yeşerdiğini burada anlatmaya gerek yok. Yönetimin gerekçeleri arasında “odalarda fazla sayıda kitap bulunmasının kısmi ve genel aramaların detaylı ve sağlıklı bir şekilde yapılmasına engel olduğu” notu da var.

Şahingöz koşulları ile ilgili şu yorumu yapıyor:

“Cezaevlerinde hiç kimse sınırsız sayıda kitaba sahip olmaya zaten kalkışmamaktadır. Buna imkan da yoktur. Ben, araştırma-inceleme yapan; kitap makale yazan biriyim. Buna; tüm imkanlarımı seferber etmeme, yediğim içtiğimden kısıp kitap satın almama rağmen, sahip olduğum kitap sayısı 150’dir. Üstelik bu 150 kitabı bile hücremde koyacak yer yoktur. Kitaplık zaten yasaktır. Sınırsız sayıda kitap bir yana, içinde bulunduğum şartlar, birkaç yüz kitabı bile zaten fiilen yanımda tutmama/bulundurmama izin verilmemektedir.”

Melda Onur

CHP Milletvekilli

Kaynak: BirGün Gazetesi