Dengen Ji Zindanan

Emek, yaşam ve İdeolojilerini, dünyadaki Tüm Halkların Kendi Kaderini Tayin etme hakkı Mücadelesi için veren, onurlu özgürlük devrimcileri olan kadın ve erkeklere atfedilen belgesel bir kitap ‘’DENGEN JI ZİNDANAN’’

DENGEN JI ZİNDANAN !

CEZAEVLERİNDEKİ MEKTUPLARDAN  YÜREKLERE, YÜREKLERDEN HAYATA UMUT VEREN SESLER!!!

Emek, yaşam ve İdeolojilerini, dünyadaki Tüm Halkların Kendi Kaderini Tayin etme hakkı Mücadelesi için veren, Onurlu Özgürlük Devrimcileri olan Kadın ve Erkeklere atfedilen belgesel bir kitap ‘’DENGEN JI ZİNDANAN’’

Kitabı Gül Güzel olarak, tutuklu, hükümlü kadın ve erkek arkadaşlarımla birlikte yazdım. Ve o yüzden de bu birinci cilde ‘’BİZİM KİTABIMIZ’’ adını verdim(ZİNDANDAN MEKTUP VAR, – ERZÄLT VON DEN GEFANGENEN!,- DENGEN JI ZİNDANAN).

Bu kitap, birçok devrimci kadın ve erkeğin özgürlük mücadelesini verirken, Türkiye’de yaşamları/hayatları zindanların karanlığına gömülmek istenenlerindir…Ancak ONLAR o karanlık, kalın Zindan duvarlarını delerek, dışarıya ışık tutmaya devam ediyorlar. Bu muhteşem insanlarla yaklaşık 19 yıldan beri Mektup yazabilme diyaloğu ile imgelenen duygu ve düşüncelerde buluşmak, her kesin yapabileceği onurlu bir davranıştan çok öte, gurur, heyecan, mutluluk, huzur, sorumluluk veren bir olgudur.

Neden ve ne zaman mektup yazmak istedim?

Mektup yazmak bir sanattır!

Bir insan neden mektup yazar? diye daha önce kendi kendime sorular sormuştum. Daha önce dediğim, çocukluk yıllarıma dair bir süreçti. Daha sonra mektup yazmaya başladım. Hatta bu mektup yazmalarım zamanla zaruri bir ihtiyaç oldu. Çünkü, Türkiye cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü arkadaşlarımla haberleşebilmemin hala tek aracı MEKTUP. Mektup yazmak beni hem çok mutlu hem de zaman zaman çok üzer. Çünkü Mektup yazdığım şahıs benden binlerce kilometre uzakta ve hakketmediği ağır şartlar altında yaşıyor; yaşamak zorunda bırakılıyor. O yüzden bazen sevinç bazen de hasret, üzüntü ve isyan duygularım metaforlaşarak birbirine karışıyor. Bu durum resim çizmeye başlayan birinin, hayalinde oluşturduğu duyguyu tablasına fırçasıyla sürdüğü renkler vasıtasıyla yansıtmasına benziyor. Zaten mektup yazmak da, bence bir sanattır. Bazı yüreklerde fısıldaşıp, semaya dönen duyguların kağıt üzerinde harflerle kelimelere farklı şekil ve renklerde dökülmesidir MEKTUP dediğimiz yazışma şekli.

Hele bu mektuplar isteseniz de ulaşıp, göremiyeceğiniz, sevdikleriniz, arkadaş, heval ve dostlarınıza yazılıyorsa…

 Sabırsızlıkla çift taraflı yazılıp, beklenen MEKTUPLAR!…

Asıl ciddi şekilde mektup yazmam 2003 yılı, 23 Ağustos tarihli İstanbul tutuklanma sürecimle gelişti. Tutukluluk sürecinde beraber olduğumuz Kürt siyasi  tutuklu, hükümlü arkadaşlarımla, serbest bıralkılmamdan sonra başlayan yazışmalar ara-sıra kopuk aralıklara uğrasa da, hala devam ediyor. Tabii o süreçte tanıdığım hükümlü olanlardan çoğu kadın arkadaşlar hala cezaevlerindeler çünkü bazıları ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis’ cezasıyla yargılananlar ve tek kişilik hücrelerde tutulanlar. Bunların dışında 2009’un 14 Nisan’ında KCK operasyonları adı altında başlayan tutuklamalardan dolayı yazıştığım arkadaşlar… İçerde tutuklu veya hükümlü bu arkadaşların, kendi kimlik ve özgürlük arayışından başka hiç bir suçları yok. Yani düşünce, ifade özgürlüğüne olan tahammülsüzlük, adaletsizlik, hukuksuzluk ve vicdansızlık…Bu kadar acımasız bir şekilde sistemin zulmüne maaruz kalan arkadaşlara yolladığım mektuplarla onları sevindirmek isterken, diğer taraftan bu tutuklamalara insan olarak mani olamamaktan dolayı duyduğum vicdan azabı yüreğimi çok acıtıyor. O yüzden her gelen veya giden mektuba ne kadar seviniyorsam; o kadar da üzülüyorum… Bazen gelen mektuplardan oluşturduğum bültenler oluyor. Her mektuptan kısa bir kesit, bütün gerçekleri anlatmaya yetiyor. Aşağıdaki metinde olduğu gibi…

CEZAEVLERİNDEKİ BARIŞ VE ADALET ARAYIŞÇILARININ KALEMİNDEN KESİTLER

Gönüllerinde baskıların inadına barış, özgürlük ve adaletin olmazsa olmazına inananlar, yazdıkları satırlarda bu inançlarını pekiştiriyorlar.

‘’Kaç asır, kaç çağ geçti. Ve biz hala ateşin dansında semaha durmaktayız. Yüreğimizde ilk özgürlük kıvılcımının yaktığı ateşin aydınlattığı yolda yürüyoruz. Bahar geldi; her yer yemyeşildir. Ama bizler hala bu güzelliklerden mahrum kalıyoruz’’ diyor Hacire Özdemir yazdığı bir mektubunda.

Bütün suçları adaletli olmak ve mağdurlara yardım etmekten başka suçları olmayan tutuklulardan, avukat- insan hakları savunucusu, 29 Nisan 2010’da şöyle sesleniyor:

Hakikatin peşinde koşanların adaleti arayanların, mağdurları savunanların çok sevilmediği örnekler ile tarih bize fısıldar. Kapımızı çalan, yardım isteyen her kese yüreğimizi açtık. Yardıma koştuk.

A-Y-I-R-I-M-S-I-Z her kese koştuk, el verdik. Kürt –Türk vb… ayırımı yapmadan. İşte suçumuz bu. Her kese el uzatırken kapımızı çalanların çoğunun politik suç mağduru Kürtlerin olması bizim tercihimiz olmadı…halkların kardeşliğine olan inancımla…

Ve diğer bir mektubunda ise: ‘’geriye dönüp baktığımızda yaşadıklarımızın bize öğrettiği, yaptıklarımızın katkılarını, ömür denen 365 günden müteşşekül adı ‘YIL’ olan zamanda anlam bulan kaç davranış sayabiliriz.  Aristo’yu yargılayan hakimlerin isimlerini kimse hatırlamaz. Fakat 2400 yıldır Aristo’nun Atina adaletini hergün lanetlediğine tanık oluyoruz.

İnsanca yaşam için, onurlu bir hayat için, çocuklarımızın yüzüne bakabilmemiz için eşitlikten, özgürlükten ve Adaletten vazgeçmedik. Yüreğimizi, herkesse açtık. Derneğimizde çalışan arkadaşlar, büyük bir özveri ile etnik kimlik-dinsel kimlik ve siyasal kimlik ayırımı yapmaksızın, mağdur kimliğiyle ayırımsız her kese el uzattı, yardımcı oldu. Temel evrensel ilkelerden ödün vermeden, karşılık beklemeden, ailemi, işimi aksatma pahasına önce İNSAN dediğim için, hükümeti eleştirdiğimiz için tutukluyuz. İnsanlık hep karanlığa, statükoya karşı mücadele etti…’’diyor Muharem Erbey 10 haziran 2010 tarihli yazdığı mektubunda.

Gönüllerinde baskıların inadına barış, özgürlük ve adaletin olmazsa olmazına inananlar, yazdıkları satırlarda bu inançlarını pekiştiriyorlar. Kitap sadece metinlerden ibaret olmayıp, cezaevlerindeki arkadaşların fotoğraf, resimleri ve benim kendilerine gönderdiğim fotoğraflarla da farklı bir kitap olma özelliğini taşıyor. Çünkü öyle resim ve fotoğraflar vardır ki, söze yer bırakmaz. O yüzden zaman zaman üzen, ağlatan ve de sevindiren, mutlu eden, güldüren özellikleri sayfalarında taşıyan(DENGEN JI ZİNDANAN! ZİNDADAN MEKTUP VAR- ERZÄHLT VON GEFANGENEN!) okunmayı bekleyen ve bir çok belgeyi de sayfalarında taşıyan muhteşem bir kitap.  

Kitaba dair:

Bu kitap ile belki de tutsak/hükümlü arkadaşlarımla bir ilke imza atarak, anadilimiz olan Kürtçe’de (DENGEN JI ZİNDANAN!) adıyla yayınlamamız oldu.

Yukarıda belirtildiği gibi ‘’Zindanlardan Mektup var – ERZÄLT VON DEN GEFANGENEN!, DENGEN JI ZİNDANAN!’’ adlı mektuplardan oluşan bu belgesel kitabı, uzun süren emek ve bir çok engele rağmen yayınlayabildim. İlk cildi ve baskısı Şubat 2019’da ‘’Fırat Basım Yayın’’da ve12 Eylül 2021 de yayınevi kendime ait olan DENGEN JI ZİNDANAN! Kürtçe cildimiz çıktı. Kitabın yazıldığı Türkçe dilinden başka, Dr. Michel Knapp’ın tercümesiyle Almanca ve Mahmut Aydın’ın Kürtçe çevirisi ile de Kürtçe dilinde çıktı. Almancası ve orijinal hali 396 sayfa olan kitap, Türkçe düzenlemelerde çıkarılan bir kaç metinden kaynaklı olarak maalesef 332 sayfa halinde çıktıL( Türkçe dilindeki bu durum ikinci baskıda telafi edilecektir. Şu anda Kürtçe dilinde tercümesi yapılan cildi ise 384 sayfa ile çıktı ve okuyucularıyla buluşmaya hazır.

Gül Güzel kimdir?

Ben çok soğuk bir Mart ayının 26’sında Köçgeri’nin İmranlı beldesinde  doğmuşum. Onun için Adar ayının o haşmetli deli-dolu ve de çok farklı olumlulukları, özelliklerini de hep ruhumda hissederim. Doğduğum yerde maalesef kısa bir süre(6ay) kalmışım. Ailemin yaşadığı iki göçten sonra İstanbul’a geldiğimizi hayal-meyal hartırlıyorum. Ama, köydeki evi-barkı ve bütün konu-komşuyu da bırakıp, böyle bir şehirde gurbette yaşamak, annem ve bizlere hiç yaramamıştı. O zaman çok şey anlamamış olsam da, bir şeylerin biz hepimizi mutsuz ettiğini anlıyordum.

Almanya’ya ilk geldiğim süreden itibaren her kese, yabancılar dairesinde ve doktorlarda tercümanlık yapmaya ve Alevi derneklerinde aktif çalışmalar yürütmeye başladım. Toplum ve aile içi kadına şiddeti içeren yoğunca seminerler verdim. Eksik bırakmak zorunda kaldıklarımı  öğrenmek için kendimi bilimle buluşturma imkanları sağladım. Ama hep yazdım. Ya kısa hikayeler, şiirler veya toplumsal sosyal yaşama dair.

1999 yılı şubat ayı sonunda Kürt Özgürlük mücadelesi paralelinde çalışmalar yürütmekle kendimi mükellef hissettim. Bu mükelleflik beni içten kendimle bütünleştirdi. Kendimle barışık olan yapım yüzünden bir çok engeli aşarak, bir daha klasik erkek egemenliğini red eden bir yapı içinde hayatımı sürdürdüm.

Günün birinde hep muhafaza ettiğim ve kendi yazdıklarımı da bazen biriktirdiğim bu mektupları da bir dosya da toplamak istedim. İşte bu dosyalama isteği neticesinden böylesi muhteşem bir çalışma ortaya çıktı. Şunu belirtmekte de belki yarar vardır. cezaevlerinden şimdiye kadar gönderilen bütün mektuplardan oluşan muhteşem bir arşivim de var.

İnsan hakları savunucusu aktivisti olarak, çeştli sivil toplum kuruluşlarında çalışmalarımın yanında, Almanca- Kürmanci/Zazaki/Türkçe dillerinde yeminli tercüman – çevirmen, yazar ve gazeteci olarak da, hala çalışmalarımı sürdürüyorum. Tabii Mektup yazmayı da…

DİP NOT: Şimdiye kadar olduğu gibi, kitapların satışlarından elde edilen gelir Rojava/Jinwar Kadın Köyüne bağış olarak gönderilecektir.

Kitapları(Türkçe, Kürtçe ve Almanca) satın almak veya toptan satmak isteyenler, telefon(0049 171 21 21 449) numarası üzerinde bana(Gül Güzel) ulaşabilirler.

Kaynak: Avrupa Demokrat