16 Aralık 2012
Deniz Emre geçen ay dünyaya geldi. Aramıza katıldığını Evrensel’deki (9 Kasım) ilandan öğrendim. O ilanı gazeteden kesip yanıma aldım; yanımdan ayırmıyorum.
İlanda Deniz Emre’nin bir fotoğrafı var. Bakınca en katı yürekleri bile ısıtabilecek bir fotoğraf bu. Fotoğrafı çekenler ve ilanı verenler, Özgür ve İlhan Canan ile kızları Eftelya.
İlandaki fotoğraf en katı yürekleri bile ısıtabilir. Ama fotoğrafın altında yazanlar bize o katı yüreklerin kolay kolay ısınmadığını, ısınamayacağını gösteriyor.
Deniz Emre “hukuksuz bir ülkede” doğdu. Bu ülkede 12 Eylül ile kurulan bir düzen var. Bu düzeni kuranlar ve sürdürenler ile hesaplaşılmış değil. Bu düzen sürdüğü için Deniz Emre’nin dedesi tam “31 yıllık tutsak”. Deniz Emre’nin dedesi Tahir Canan’ın özgür olacağı ve torunları ile parklara gideceği günler ne zaman gelecek belli değil.
* * *
Deniz Emre’nin doğum ilanının yayımlandığı gün, dedesi Bandırma Cezaevi’nde aşağıdaki satırları yazıyordu. Bu satırlarda Tahir Canan tam bir keşmekeşe dönüştürülen dava sürecini anlatıyor:
Yargıtay Birinci Ceza Dairesi’nde verilen (...) bozma kararı uzun bir süre Yargıtay Başsavcılığında bekletildi. Yerel mahkemeye gönderilmedi. Avukatlarımızın, “dosya neden gönderilmiyor?” sorularına Adli Tatil gerekçe gösterildi. Yerel mahkemeye de dosyanın gelip gelmediği sorulduğunda hep “gelmedi” yanıtı ile karşılaştılar. Ancak, 8 Kasım 2012 tarihinde Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nden o beklenen karar geldi. (...) “yatması gereken süreden mahsubuna” denerek yeni bir hukuksuzluğa da imza attılar. Duruşma avukatlardan gizlenerek karara bağlandı. Hukuk bu! Akıllara ziyan veren hukuk! Suç olmadan ceza kesen hukuk!!!
Çünkü infazın geri alınmasına neden gösterilen Malatya 1 nolu DGM’nin kararı idi. Aynı mahkeme kendi kararını 2003 yılında kaldırdı. “Ceza verilmesine yer yok,” dedi. Adli sicilde sabıka kaydından çıkardı. Bu bağlamda infazın geri alınmasını gerektirecek bir ceza-suç kalmadı! Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesi şimdi olmayan bir suç üzerinden infaz alma işlemi yapıyor. Haliyle bu uygulamada ne diyeceğimizi de bilmiyoruz. Hukuk desek hukuk değil, yasa desek yasa değil! Komiklik desek devlet olma ciddiyetine yakışmaz! Peki, buna ne diyeceğiz? Trajedinin mutasyon geçirmiş haliyle ortaya çıkan yeni bir dram türü herhalde! (...) Hukuksuzluk hukuk olarak yaygınlaşıyor. (...)
Keza 2005 yılında yürürlüğe giren yasa ile (...), “Birden fazla süreli hapis cezasına mahkûmiyette en fazla 28 yıl hapis yatacağı” tespiti var. Ancak benim 32 yıldır cezaevinde olduğum dikkate alındığında bu da hukuksuzluktaki başka bir perde! Bu konuyu avukatım 2011 yılında verdiği dilekçe ile Bandırma Savcılığı’na, Adalet Bakanlığı’na anlattı. Bütün yetkililer bu yasal gerçekliği adeta görmezlikten geldiler. Top Yargıtay’a atıldı. Yargıtay da aldığı bozma kararıyla idare-i maslahatçı bir tutum takınarak işi yerel mahkemeye bıraktı. Yerel mahkeme (...) savunmayı karşısında görmek istemediği için dosyanın kendilerine ulaştığı bilgisini dahi vermedi. Bu yargının kendi çalıp kendi oynamasının en tipi halini ortaya çıkardı! Ortada savunma yok. Kim var: iddia makamı olarak savcılık, bir de mahkeme heyeti! Bu mahkeme heyeti Yargıtay’ın bozduğu karara da oybirliği ile karar veren heyetti. Savcılıkta o zaman mahkeme ile aynı düşüncede idi. Peki bu yapılana yargılama mı denir? Hayır. Burada yargı adına sergilenen şey yargılama oyunudur.
* * *
Tahir Canan, “düşman hukukuna göre, kin, intikam ve keyfiyete dayalı olarak cezaevinde tutuluyorum,” diyor. Bu saptama Tahir Canan için de, daha nice “suçlu” için de geçerli.
Deniz Emre ve ablası Eftelya gibi daha nice torun var, dedesi veya ninesi hapiste tutulan. Daha nice çocuk var, anası babasına kavuşamayan. Kuşaktan kuşağa toplumu kuşatan baskı düzeni sürdükçe, onların sayıları hiç azalmayacak.
Deniz Emre’nin doğum ilanını yanımdan ayırmıyorum. Deniz Emre bana düzenin acımasızlığını ve mücadele etmezsek sürüp gideceğini anımsatıyor.
Serdar M. Değirmencioğlu
Kaynak: Evrensel Gazetesi
- 4 gösterim