Giderken

Giderken güze bahar değdirdiğin günlerde, meşe ağaçlarından derlediğin, beyaz gelinlik giyen zemheri gecelerini şenlendirin, kuzine sobada pişen palamutların kokusunu bıraktın.

“Her gidiş vuslata yazgılı. Bekle beni geleceğim bir gün. Daha yaşanacak nice baharlarımız var” diyerek sırra kadem bastın. Senden geriye ne bir ses, ne bir ışık… Şimdilerde her mevsim hazan bana.

Yangından çalınmış canının yeniden hayata tutulması için başka diyarlardan medet umdun. O vakitlerde umarsızdın; bilirim, bilirim de bir türlü alışamadım yokluğuna. Kahrolmam bunadır işte. Harabeler içinde yalnızlığımla, kimsesizliğimle başbaşa bırakıp öylece çekildin dünyamdan. Gitmenin koygunluğu yüreğimde ıstırap. Yine de içimde bir volkan pusuda bekler. Ne yazık; püskürsem de erişmez menziline…

Aha da benim gibi duran Kilit taşına tırnaklarımla özlemimi kazıyorum. Sen değil, bizzat ben “Kış Üşümesi”nden mustaribim. Biçareliğimden ateşi olmayan dumana döndüm. Doğduğum ev yaban, insanları anlamaz oldum. Anıların ağırlığıyla ezim ezim ezilirken gündüzüm gece, gecem de hafakan…

Ah ben bende değilim! Yitip giden palamut kokusunun bakiyesinden arta kalmış viraneyim artık…

Ayhan KAVAK

T Tipi cezaevi A-6 Siverek / Ş. URFA

Fotoğraf: Arif Kılıç