“Bugün yine yeniden bir başka Newroz Bayramını daha karşılayacağız. Ozan Ahmed Arif’in dediği gibi, “Nerede olursan ol, içeride, derste, sırada, yürü üstüne üstüne, tükür yüzüne celladın, fırsatçının, işbirlikçi hayinin…” halkların ve insanlığın özgür yaşam sevdasının kavgada, alanlarda haykırılacağı bir gündür Newroz. Bizler de kuşatılmış karanlık mekanlarda kutlarken ve yad ederken “uğruna ölecek kadar çok sevenleri”, düşlerimizi kanatlandıracağız; insanlıkla bir olup birlikte, her şart ve koşulda, tüm mekan ve zamanlarda yek vücud olabilmenin ilmiyle haykıracağız, Newroz Pîroz be diye…”
AYHAN KAVAK. 1 No’lu T Tipi Hapishanesi. Siverek/ŞANLI URFA
***
KARA TREN VE NEWROZ
Geçenlerde ağırlıklı olarak özgün müzik çalan dinleyebildiğimiz yegane FM radyo kanalında denk geldim. Selda Bağcan, “Lê dayê, lê dayê, ax lê dayê” diye giden şarkısında, “Batman’dan Diyarbekir’e bir bilet aldım. Kara tren bozuldu Silvan Düzü’nde.” diye yürekleri titreten sesiyle beni içine atıldığım bu kuşatılmış karanlık mekandan ta çocukluğuma götürdü.
İlkokulu Batman’da bitirdikten sonra sınava girerek Amed’te okuyacağım ortaokul ve liseyi kazanmış, yatılı olarak okumuştum. Batman’dan Amed’e okumaya giden yirminin üstünde çocuktuk. Okul çıkışında, Cuma günleri akşam kalkan o kara trenle Batman’a döner, pazarları da tıpkı şarkıda geçtiği gibi Batman’dan Diyarbekir’e bir bilet alırdık. O tren hani iğne atsan yere düşmez derler ya, işte öyle tıklım tıkış insanla dolardı. O tren aslında son durak Kurtalan’dan Amed’e günübirlik gidip gelirdi. Biz Batman’dan biner, yaklaşık doksan kilometrelik yolu üç saatte tamamlamışsak kendimizi şanslı hissederdik. Zira 7-8 saate katlanmak rutin hale gelmişti. Tren, Batman-Bismil-Diyarbekir istikametinde yer alan her köyde dururdu. İstasyonu olmayan köylerde de imdat freni çekilir, duran trenden inenler sıkçaydı. Haliyle belirlenmiş durakların neredeyse iki katı yerde durmuş olurdu. Trene binen köylü kadınlar şehirde satmak için sitiller dolusu yoğurt getirir, onları kapı aralıklarına, vagonlar arası boşluğa dizerlerdi. Sitiller arasında adım atmak akrobasi mahareti gerektirirdi. Gürültü, patırtısı eksik olmayan trende, dengbêjler, kaval çalanlar, deliler ve devrimciler eksik olmazdı. Bir halkın mazlum ve mahsunluğunu o kara trende teşhis edebilirdiniz. O demlerde farklı araçlarla Amed’e gitmek pahalı gelirdi. Tren bileti ucuz olmasının yanında istendiğinde kondüktörü atlatarak beleş yolculuk da yapılabilmekteydi. Hani belki o kara treni anlağınızda canlandıramadığınızı var sayarak sizlere kolaylık olsun diye Yılmaz Güney’in Sürü ve Yol filmlerini hatırlatırım. O filmlerdeki kara tren sahneleri orada çekilmişti. İzlemediyseniz şayet Yol ve Sürü filmlerini öneririm. Tabii Selda Bağcan’ın o şarkısını da dinleyin derim. Filmleri birkaç kez izlemenin de zararı olmaz. Her seferinde bir başka tat alacağınızdan kuşku duymam. Şu Bağcan şarkısına gelince bir cümlesini yadırgadığımı belirtmek isterim. Orada “Kara tren bozuldu Silvan Düzü’nde” der ya, işte o Silvan Düzü kısmı hiç uymamış. Zira kara tren Silvan ilçe sınırlarının hiçbir köyünden geçmez. Bismil’in köyleri sıralanır Batman’dan sonra. O tren ancak Bismil Düzü’nde bozulabilirdi. Neyse…
Bahsettiğim Yol ve Sürü filmlerinden çok etkilenmiştim. Yol’u en son izlediğimde, kamera bir ân için yirmili yaşlarının ortasındaki bir gence zoom yaptığında donakaldım. Vagonun koridorundaki pencerede duran o genç çok tanıdık gelmişti. Emin olmak için filmi durdurup o görüntüye bakıp durmuştum. Evet oydu! Böylesi bir benzerlik bir başkasında olamazdı. O genç, dokunduğu yüreklerin gözlerinde güneşi hareleyendi. Onu yakından tanımış ve yola revan olmuş Batmanlıların Mazlum Abêsinden başkası değildi. Kim bilir, Batman’dan Diyarbekir’e bir amaç uğruna giderken filmin çekilmesinden bihaber kameralara yakalanmıştı. Filmdeki kısacık görüntüyle hep genç ve hep yirmili yaşların ortasında şahin bakışlarıyla bakmayı sürdürecek. O özge can bir süre sonra tutsak alınıp Beş Nolu Zindana atılacaktı. Ve bir Newroz gününde ondan haber alamayan Pir Kemal’in maltayı dolduran gür sesiyle “Keko, Keko!” diye nidaladığı özge canımız halkının Çağdaş Kawa’sı olacaktı. Anlatılagelen mitolojide Demirci Kawa’nın Zalim Dehak’a karşı yaktığı dağ ateşiyle başlayan başkaldırı özgürleşmeyle taçlanmıştı. Ve o günden beri Newroz Bayramı kutlanır oldu. Asırlar sonrasında Demirci Kawa’nın ateşinden ve Güneş’ten el alan o mangal yürekli can da üç kibrit çöpüyle ifadelendirilen eylemiyle direnmenin yaşamak olduğunu Newrozlaşarak perçinlemiştir. Üç kibrit çöpünün küçücük alazı dağları tutuşturup bin yılların özgürlük özlemlerini coğrafyamızda yeşertecekti. Peşi sıra ateşle bir olan pervane misali nice yiğit kadın ve erkek onun ışığı içinde eriyecek, ışıkla bir olmasını bilecekti. Değil mi ki Newroz Bayramının anlam ve önemini en iyi onlar bilince çıkarmışlardır…
Bugün yine yeniden bir başka Newroz Bayramını daha karşılayacağız. Ozan Ahmed Arif’in dediği gibi, “Nerede olursan ol, içeride, derste, sırada, yürü üstüne üstüne, tükür yüzüne celladın, fırsatçının, işbirlikçi hayinin…” halkların ve insanlığın özgür yaşam sevdasının kavgada, alanlarda haykırılacağı bir gündür Newroz. Bizler de kuşatılmış karanlık mekanlarda kutlarken ve yad ederken “uğruna ölecek kadar çok sevenleri”, düşlerimizi kanatlandıracağız; insanlıkla bir olup birlikte, her şart ve koşulda, tüm mekan ve zamanlarda yek vücud olabilmenin ilmiyle haykıracağız, Newroz Pîroz be diye…
Newroz Bayramının bendeki bir başka anısı da yine o kara trenle ilgilidir. Gerçi kara tren sonradan motorlu tren olsa da yoksulun seyahat aracı olmayı sürdürmekte. Bundan tam on yıl önceki Amed Newroz görüntülerini unutmam mümkün değil. O yıl Newroz yasaklanmıştı. Sel olup akmak isteyen insanların Newroz Meydanı’na girmesi önüne set çekilmişti. Şehirden gelenler ne kadar alana girmek isteseler de etten duvar örenlerin barikatını aşamıyorlardı. İlla aşılacaktı. O esnada kameralar Newroz Alanı’na yakın demir yolundan Batman-Bismil istikametinden gelen yoğurt trenine çevrildi. O trenin vagonlarının üstü dahi flama ve bayraklarıyla insan kaynıyordu. Tam Newroz Alanı’nın yakınında duran trenden inen kalabalık engelleri yıkarak Newroz Alanı’na aktılar. Tabii bir de Karacdağ’dan inen insanlar da bir başka koldan girdiler alana. Newroz’a yasak koyanlar önünü alamayınca kısa sürede o alan hıncahınç dolup taştı. Zaten Newroz’un ruha da hiç engel tanımamasından teşkil eder. Zulmetin zulmüne başkaldıran milyonların yeni bir yılla tazelenmesini sağlayandır Newroz. Dibacesi direniş serencamı özgür yaşam olacak bir yürüyüşün adı olan Newroz, Demirci Kawa’dan Çağdaş Kawalara ulaşan dünden bugüne ve yarınları kucaklayacak bir gelenektir… Barbarlığa karşı toplumsallaşmış insanlığın özgürleşmesinin haykırılacağı evrensel bir gün olmuştur Newroz. Newroz ateşiyle arınanlara selam olsun. Newroz Pîroz be!..
AYHAN KAVAK
1 No’lu T Tipi Hapishanesi
Siverek/ŞANLI URFA
Fotoğraf: Adil Okay
- 112 gösterim