Gülazer Akın'dan Mektup: "Bize musluklardan paslı su veriliyor"

16.12.2013

Değerli Adil Abi

Selamlar, Saygılar, Sevgiler,

Kartını ve Öykü’nün resmini aldım. Duyarlılığın sayesinde Öykü’nün büyüyüşünü takip ettik. Bu yetmez elbette ama bu koşullara göre yine de en iyisidir. Tüm kareleri bir araya koyduğumuzda nereden nereye diyor insan. Valla Öykü bayağı bayağı büyüdü. Neredeyse takvim rolü oynuyor. Benim yeğenlerim ne resim yollar, ne gelirler sonra birden çıkagelirler bakarım eşek kadar olmuş. Hangi arada büyüdü insan anlamıyor. Tabi kötü olan araya yabancılığın girmesi. En korkutucu olanı budur. Yabancılık virüs gibi bir şeydir, aradaki bağları öldürüyor. Ama ben biz hepimiz Öyküye herkesten daha çok yakınız. O öyle gülünce, koşunca, coşunca bize güzel bir dünya düşünü kurmada yardımcı oluyor.

Mektubumu yayınlamışsın. İyi olmuş.  Yok en iyisi ben tedbirli olayım :) Ama karar senin olsun. Gerçekten son dönemde her şey çok çok daha zorlaştı. Bu baskıların çıtası düşmüyor Adil Abi. Günlerdir bizim dört yaşındaki Renas’ın yorganını almak için uğraşıyoruz. Bu karda kışta, bu betonlarda dört yaşındaki bir çocuğa bir yorgan vermek çok mu yasa dışı? Ülkenin neresini böler? Güvenliğin neyini tehlikeye sokar insan anlam veremiyor. Birde Renas tutuklu değil ki. O sadece tutuklu olan annesinin yanında. Ama o da bizim maruz kaldığımız uygulamalara maruz kalıyor.

Caner arkadaşa da yazdım, bize musluklardan paslı su veriliyor. Devlet içme suyumuzu karşılamak zorunda ya, bilmem hangi maddenin, kaçıncı fırkasında bunu belirtir ama şimdi baştan sona paslı musluklardan akan suya “bu suyu içebilirsiniz” deniyor. Biz 75 arkadaşız. O suyu içmezsek satın almak zorunda kalacağız. Biz içerideki mağdur insanlar olarak zaten yeterince harcamamız oluyor birde buna suyu eklersek nasıl götüreceğiz… Diğer mektupta da demiştim, her gün yeni bir uygulama. En kötüsü de derdimizi soran yok. Kimsenin umursadığı yok. Ben o kadar çok yere yazdım ki. Savcılığa, İl Sağlık Müdürlüğüne, Basına, vs. Yazdıklarımız bize kalıyor.

Bir de son dönemde şöyle bir şey gelişti. Artık hastaneye gidenlerin kelepçesi açılmadan röntgen çektirilmeye çalışılıyor, ya da muayene ediliyor. Asker doktor ne derse onu yaparım diyor doktor da “benim için fark etmez”. Yani ey asker kendini yorup bu zincirleri hiç açma… Yani her şey özünü, ağırlığını, anlamını yitirdi diyorlardı ya, meğerse Hipokrat yemini de artık aksesuar olarak kalmış tıp eğitiminde.

Böyle işte Adil Abi, dertlerden normal sohbet edemiyoruz ki sizlerle. Dilerim iyisiniz. Okay ailesine yürek dolusu selam ve sevgilerimizi yolluyoruz. İçtenlikle selamlıyor, kucaklıyoruz.

Sağlıcakla Kal

Gülazer Akın