“Türkiye’nin hapishane karnesini grafikleştiren ve kapatılmanın arttığı bir dönemde, başka bir ‘ıslah’ imkânının mümkün olabileceğini savunan ‘Hapishanesiz Toplum Arayışı’, herkesi konu üzerine yeniden düşünmeye davet ediyor."
***
Cezalandırıcı kültüre sahip toplumlarda, 21. yüzyılda dahi kapatılma/hapsetme uygulamasının artarak devam ettiği ve bireyin hapsedilerek “ıslah” edilmeye çalışıldığı görülüyor. Fakat diğer taraftan mağdur odaklı onarıcı adalet sistemini benimseyen demokratik toplumlarda, hapishanesiz toplum anlayışı çerçevesinde hapsetme dışı alternatif tedbirlerin uygulandığı ve kimi ülkelerin de mevcut hapishanelerini kapattığı veya kiraladığı görülüyor.
Türkiye’de ise hapsetmenin giderek arttığı, yeni “cezaevi” yapımının artarak devam ettiği ve hapishane kapasitelerinin rekor derecede arttırıldığı görülüyor. Ayrıca Cumhuriyet tarihi boyunca 50 binlerde seyreden mahpus sayısının özellikle de son 15 yılda ciddi bir artış trendi göstererek 300 binlere ulaştığı bilinmektedir.
Diğer taraftan dünyada mahpus nüfusunun en fazla olduğu 7. ülke olan Türkiye’de kampüs “cezakent”lerin sayısı da her geçen gün giderek artmaktadır. Öte yandan dördüncü kuvvet olan medyanın ise bu “yeni” kapatılma mekânlarını övdüğü, yücelttiği, “modern” mekânlar olarak sunduğu ve “fabrika gibi” metaforuyla olumlu bakış açısını sürdürdüğü, hapishanelere yönelik mevcut egemen söylemi yeniden ürettiği ve üretim vurgusuyla kapatılma mekânlarını meşrulaştırdığı görülüyor.
Hapishanesizliğin cezasızlık olmadığı gerçeğini göz önünde bulunduran, mahpus odaklı bir habercilik anlayışının geliştirilmesi gerektiğini dile getiren, Türkiye’nin hapishane karnesini grafikleştiren ve kapatılmanın arttığı bir dönemde, başka bir “ıslah” imkânının mümkün olabileceğini savunan Hapishanesiz Toplum Arayışı, herkesi konu üzerine yeniden düşünmeye davet ediyor.
Cezalandırıcı kültüre sahip toplumlarda, 21. yüzyılda dahi kapatılma/hapsetme uygulamasının artarak devam ettiği ve bireyin hapsedilerek “ıslah” edilmeye çalışıldığı görülüyor. Fakat diğer taraftan mağdur odaklı onarıcı adalet sistemini benimseyen demokratik toplumlarda, hapishanesiz toplum anlayışı çerçevesinde hapsetme dışı alternatif tedbirlerin uygulandığı ve kimi ülkelerin de mevcut hapishanelerini kapattığı veya kiraladığı görülüyor.
Türkiye’de ise hapsetmenin giderek arttığı, yeni “cezaevi” yapımının artarak devam ettiği ve hapishane kapasitelerinin rekor derecede arttırıldığı görülüyor. Ayrıca Cumhuriyet tarihi boyunca 50 binlerde seyreden mahpus sayısının özellikle de son 15 yılda ciddi bir artış trendi göstererek 300 binlere ulaştığı bilinmektedir.
Diğer taraftan dünyada mahpus nüfusunun en fazla olduğu 7. ülke olan Türkiye’de kampüs “cezakent”lerin sayısı da her geçen gün giderek artmaktadır. Öte yandan dördüncü kuvvet olan medyanın ise bu “yeni” kapatılma mekânlarını övdüğü, yücelttiği, “modern” mekânlar olarak sunduğu ve “fabrika gibi” metaforuyla olumlu bakış açısını sürdürdüğü, hapishanelere yönelik mevcut egemen söylemi yeniden ürettiği ve üretim vurgusuyla kapatılma mekânlarını meşrulaştırdığı görülüyor.
Hapishanesizliğin cezasızlık olmadığı gerçeğini göz önünde bulunduran, mahpus odaklı bir habercilik anlayışının geliştirilmesi gerektiğini dile getiren, Türkiye’nin hapishane karnesini grafikleştiren ve kapatılmanın arttığı bir dönemde, başka bir “ıslah” imkânının mümkün olabileceğini savunan Hapishanesiz Toplum Arayışı, herkesi konu üzerine yeniden düşünmeye davet ediyor.
Künye: Hapishanesiz Toplum Arayışı, Münker Odabaşı, Lejand Yayınevi.
- 14 gösterim