11 Mart 2014
SİNCAN
Sevgili Adil, Merhaba
Nasılsın? "Tene Cezadan, Tine Eza’ya hapishanelerin evrimi" Başlıklı yazının olduğu mektubu almıştım. Ardından bir mektubunu daha geldi. İçinde Öykü’nün çizimi de var ve elbet Öykünün bu çizimini hem çok beğendim hem de çok sevindim.
Daha önce yazdığım mektupta dile getirmiştim. Hapishanelerle ilgili yazıyı beğenerek okuduk. Evet, hapishanede dünya devrimci hareketinin 200 yıllık direnme geleneği aynı zamanda üretmeyi de barındırıyor ve zaten üretmekle direnmek kopuk ve ayrı şeyler değil. Bizler de bu topraklarda bu topraklarda direnme geleneğini tarihin bu anında öncülerimizden aldığımız değerleri de yaşatarak devam ettiriyoruz. Bu nihai güne dek de devam edecek. Direnme geleneğini, direnişi vurgularken, abartılı bir ajitasyon yapılabiliyor.
Aslında bunu anlamak mümkün, 12 Eylül’e esas direniş hapishanelerde oldu. Sonrasında da bir türlü istenilen ölçüde toparlanılmadı. Sokakta da müthiş direnişler verildi özellikle 87 sonrasında. Ancak bunla somut kazanımlara dönüşemediği gibi, hep yeni bedellere de neden oldu. Bu durumda vurgunun direnişe kayması da neredeyse zorunluluk… Bu anlaşılır bir şey ancak bir yandan da bir kapan yaratıyor. Bir süre sonra bir tür teselliye dönüşüyor. Tesellinin bir yanı varolanı kabulleniş içerir. Bilinir ki bu kabulleniş geleceğe dönük umudu kıran bir etkiye neden olur.
Bu nedenle bu kapandan çıkmak gerekir. Bir yandan da hapishanelerde devrimci hareket TKP’den bu yana hep olumlu bir geleneğe sahiptir. Direnilmiş, üretilmiş, hapishanelerden şairler, yazarlar çıkmıştır. Dolayısıyla bu artık sıradanlaşmış, kitleselleşmiştir. Buraya vurgu yapmaya, bu ağır ajitasyonla vurgu yapmaya çok gerek yok. Esas olan, hapishanelerden yetişen bunca insanın, çıkışlarından sonra üretimlerine devam edecek koşullarının olup olmadığı üzerine de düşünülmesinin gerekli olduğu. Direniş tavrında, siyaset farkı ortadan kalkıyor, bir bütünlük oluşuyor, ancak bu bütünlük dışarı çıkış anından itibaren karşılığını yitirmeye başlıyor. İşte, içeriye dönük dikkat çekici ajitasyon, dışarıda da bütünselliği bulduğunda anlam katacaktır. O zaman kazanımlara da dönüşmesi mümkün hale gelecektir ve bedelin oranı azalacaktır. Ağırlığı mı? O azalmasa da olur, her arkadaşımız o ağırlığı taşır ki dün taşıyanlar gibi.
Biraz dağınık yazdığımın farkındayım, bir yandan gözümüz tv de, Berkin’i yitirdik, her yerde çatışmalar var, onları izliyoruz. Her satırda bir gözümüz kayıyor tv’ye. Fakat sanırım anlatabildim demek istediklerimi. Hapishaneyi dışarıyla bütünlüğü içinde düşünmemiz gerekir.
Berkin… 269 günlük bir umuttu… Ethem’in kardeşi, “ Ethem bir ülkenin kardeş acısı oldu” demiştir. Berkin de “ülkenin oğul acısı oldu” Acı yerde kalmaz…
Sevgili Adil, bitireyim mektubu artık. Öykü’yü çok öpüyoruz. Ona da kart yollamıştım. 8 Mart için, umarım eline geçmiştir. Kendinize iyi bakın.
Selam ve Sevgilerle
Erol ZAVAR
1 Nolu F tipi Hapishane C-10-95
Sincan/ANKARA
- 1 gösterim