Kalp kapakçıkları acilen değişmesi gereken kadın tutsağın mektubu

Her şey bir yana günlerdir ameliyatımı bekleyen çocuğumun yaşadıkları, hissettikleri beni çok üzdü. Oğlum hala çocuktur. Bu koşullarda ameliyat olmamı hiç istemiyor. Ameliyat olacağım zaman yanımda olmak istiyor. Ama şunu anlamıyor: sanki bir – iki yıl içinde çıkacağım da tedavimde ertelenebilir bir durum sözkonusu. Ben müebbet ceza almış bir hükümlüyüm. Cezam, hastalığıma rağmen verildi ve infazımın bitmesine 18 yıl var… Her türlü başvuruma, ağır hastalığıma rağmen hala bu koşullardayım, durumum gün geçtikçe kötüleşiyor. Ameliyat artık şart olmuş durumda. Oğlum da kendince cumhurbaşkanlığından sivil toplum kuruluşlarına, her yere başvuruyor ve o çocuk saflığıyla, umutla “Anne dur, bu sefer bir şey olacak.” diyor.

22 Ağustos 2012

Merhaba,

İlginize teşekkür ediyorum, sorularınızın cevaplarını içtenlikle verdiğime emin olabilirsiniz. Sizlere çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

  1. Bize kendinizi anlatır mısınız?

(Kendinizi istediğiniz gibi tanıtabilirsiniz, isterseniz yaşınızı, işinizi, cezaevine girmeden önce nerede, nasıl yaşadığınızı, ailenizi, neleri sevdiğinizi, umutlarınızı, hayallerinizi yazabilirsiniz.)

1974 Şırnak doğumluyum. 1996 yılında gözaltına alındım. Tek kelime Türkçe bilmiyordum o zaman. 1,5 yaşındaki oğlumla birlikte gözaltında ağır işkencelerden geçirildik. Kürt olmam, Kürtçe konuşmam oğluma o yaşta işkence etmelerinin de sebebiydi. 24 gün boyunca İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’nde ağır işkencelere uğradım. Çırılçıplak soyup elektrik verme, vücudumda sigara söndürme, falaka, dayak ve sayamadığım onur kırıcı, insanı insan olmaktan utandıran işkencelerle karşılaştım. Türkçe bilmiyordum; oğlumu karşıma getirip beni konuşturmak için o yaşta işkence ettiler, vücudunda sigara söndürdüler. Konuşmamam örgüt tavrı olarak gösterildi. En son gün yani 24. gün kolumdan dört kişi zorla tutarak bilmediğim bir ifadeye irade dışı parmak bastırdılar. Çıkarıldığım DGM’ce tutuklandım. Oğlumu 4 ay bana vermediler. Avukatımın uzun uğraşlarıyla oğlumun Çocuk Esirgeme Kurumu’na verildiğini öğrenince üzerinde durarak alabildik. Oğlumu benden almalarının nedeni vücudundaki işkence izlerinin varlığıydı. “Bu işkence izlerin örgüt propaganda yapar” diyerek çocuğuma el koymak istediler.

4 yıl mahkemeye tercüman getirilmeyerek savunma hakkım engellendi. Tercüman yasaktı ve askeri mahkemeler kabul etmiyordu. 4 yıl sonra mahkemeye tercüman getirildiğinde ancak savunma yapabildim. Avukatım mahkeme başkanına “Bu kadın Türkçe bilmiyor, nasıl ifade aldınız?” diye sorunca, mahkeme o dönem TEM’de görevli bir komiseri çağırdı. Onun anlatımları şöyle oldu: “Bu kadın Kürtçe konuşuyordu, örgüt tavrı saydık. Dosya arkadaşının ifadesini aldık. O ifadeye biz parmak bastırdık, onun ifadesi olarak geçirdik.” Komiserin bu ifadesine rağmen müebbet hapis cezası aldım.

  1. Ne zamandır cezaevindesiniz? Eğer ceza aldıysanız cezanız ne kadar, almadıysanız kaç yıl ceza ile yargılanıyorsunuz?

On yıl boyunca ne konuşulduğunu anlamakta zorlandığım duruşmalara getirilip götürüldüm. Gözaltındaki ağır işkenceler, oğlumun durumu, cezaevinin kötü şartları gibi birçok etken ilerleyen zamanlarda ağır kalp hastalığı başta olmak üzere birçok hastalık oluşturdu. Mahkeme süresi boyunca kalp hastalığım ilerledi. Doktorlar “cezaevinde tedavisi mümkün değil, sürekli hastalığı mevcuttur” diye rapor verdi. Mahkemeye sundum. 2006’da mahkeme devam ederken tahliye edildim. 10 yıllık sürede az da olsa cezaevinde Türkçe öğrendim. Dışarıda oğlumla yeniden yaşamımı kurdum; çalıştım, tedavime devam ettim. 2010’da dosyam Yargıtay’da onaylanınca müebbet ceza aldım ve tekrar tutuklandım.

  1. Rahatsızlığınız nedir? Bugünlerde kendinizi nasıl hissediyorsunuz, sağlığınız nasıl?

Kalp hastasıyım. İki kalp kapakçığımın değiştirilmesi gerekiyor. Yerine yapay kalp kapakçığı takılacak. Onun dışında kemik erimesi ve kullandığım ilaçlar yüzünden oluşan mide rahatsızlığım var. Tansiyon hastasıyım, bunların dışında vücudumun neredeyse tamamını kaplayan bütünlüklü bir varis söz konusu. Ayaklarımdan omuzuma kadar damar yanması uyumamın önünde çok büyük engel.

Çok fazla ilaç kullanıyorum, kullandığım ilaçların bir kısmını yazayım size mesela;

* Dideral 40 mg          *Aldactone-A-25 mg              *Euraspin 300 mg

* Beloc 100 mg           * Lasix 40 mg                         *Metospasmyl

* Diltizem 240 mg      * Monoket long 50 mg

* Vastarel 20 mg         * Daflon 500 mg

* Opasis – mikropellet vesaire, vesaire…

Ayda bir iğneye gidiyorum, kalp hastalığım için. Bunun dışında yine ayda 1-2 defa acil servise giderek hem cihaza bağlanıyorum, hem iğne vuruluyorum.

Bugünlerde kendimi daha kötü hissediyorum. 17 Ağustos’ta kalp ameliyatı için *** Devlet Hastanesine götürüleceğimi söylemişlerdi. Daha öncesinden aniden rahatsızlanıp acil servise kaldırıldığımda doktor acilen kalp kapakçığı ameliyatı olmam gerektiğini söyledi. 2-3 gün arayla kardiyoloji kiliniğine gittim. 24 saat süreyle kalp ritmimi ölçen bir cihaz taktılar, bu cihazın ölçümleri sonucunda nasıl bir ameliyat yapacaklarına karar vereceklerini söylediler. Sonraki gidişimde cihazı takan doktor yoktu. Yerinde başka doktor vardı. Yüzüme dahi bakmaya tenezzül etmeden sanki hasta olan gardiyanmış gibi ona baktı ve “Ameliyat olacak” dedi. Bir kağıt yazdı ve dosyanın içine koydu. Ameliyat tarihimi cezaevine geldikten sonra kendi çabamla sorarak öğrendim. Doktor anjiyo için ameliyat tarihi vermiş. Yıllardır tedavi olduğum ve asıl sorunun kalp kapakçıklarında olduğu dosyamda da belirtildiği halde daha öncesinden zaten geçirmiş olduğum anjiyo için tarih verilmişti. Kaldı ki aynı hastanenin kardiyoloji servisi doktorları “sen daha önce anciyo olmuşsun ve hakkını kaybetmişsin” demişlerdi. 16 Ağustos akşamı aç kalmam gerektiğini söylediler. Sabah (17 Ağustos) 10.00-11.00 civarı ise cihazın bozuk olduğunu ve beni götüremeyeceklerini söylediler. Her şey bir yana günlerdir ameliyatımı bekleyen çocuğumun yaşadıkları, hissettikleri beni çok üzdü. [Oğlum] hastane kapısında getirilmemi saatlerce bekliyor ve o gün görüş günümüz. Cezaevi idaresine çocuğuma ulaşmaları için telefon numarası gönderdim, üç defa sordum. Aradıklarını, durumu bildirdiklerini söylediler. Aslında böyle bir durum yaşanmamış ve [oğlum] bilgilendirilmemişti. O hastane kapısında endişeyle beklerken yine bir şekilde ona ulaşan biz olduk. Görüşe benden önce çıkan bir arkadaşımın ailesi ve avukatı üzerinden [oğlum]’a ulaştık. Öğleden sonraki görüşe ağlamaklı ve tepkili bir ruh haliyle geldi. [Oğlum] hala çocuktur. Yaşadıklarımıza anlam veremiyor. Hem içerleyip üzülüyor, kırılıyor, ağlıyor; hem de aşırı derecede tepkileniyor, öfkeleniyor. Bu koşullarda ameliyat olmamı hiç istemiyor. Ameliyat olacağım zaman yanımda olmak istiyor. Ama şunu anlamıyor: sanki bir – iki yıl içinde çıkacağım da tedavimde ertelenebilir bir durum sözkonusu. Ben müebbet ceza almış bir hükümlüyüm. Cezam, hastalığıma rağmen verildi ve infazımın bitmesine 18 yıl var. Daha öncesinde sağlık durumum nedeniyle beni tahliye eden mahkeme 2010’da tekrar tutuklandığımda yaklaşım, göreceğim muamele başından belliydi. Her türlü başvuruma, ağır hastalığıma rağmen hala bu koşullardayım, durumum gün geçtikçe kötüleşiyor. Ameliyat artık şart olmuş durumda. Bekletmek, erteleyebilmek gibi bir durum sözkonusu değil. [Oğlum] da kendince cumhurbaşkanlığından sivil toplum kuruluşlarına, her yere başvuruyor ve o çocuk saflığıyla, umutla “Anne dur, bu sefer bir şey olacak.” diyor. Bu şartlarda ameliyat psikolojisi bir yana, [Oğlumun] yaşadığı hayal kırıklıkları, umutlarının sönüşü beni üzüyor. Elimden gelse ona hiçbir sağlık sorunumu yansıtmam ama bu şartlar itibarıyla mümkün değil. Doğal olarak her şeye şahit oluyor. Görüşleri dışında da düzenli olarak cezaevini, reviri arıyor. Fiziki rahatsızlığımın dışında yaşadığım bu sıkıntı bir kalp hastası olarak beni çok yoruyor, zorluyor.

Size bu mektubu yazdığım sırada cezaevi idaresi tekrar gelip ameliyat olacağımı söyledi. Bugün (22.08.2012) *** Devlet Hastanesi’ne gittim. Gitmeden önce cezaevi idaresi anjiyo için gideceğimi, benle ilgilenen doktorun orada olduğunu söyledi. Yine her şeyi bilen, uzman doktor edalı gardiyanların “çok basit bir şey, korkma, benim bilmem neyim de oldu. Ailene haber verme, zaten hemen gelirsin, en fazla bir gece kalırsın” söylemlerini dinleye dinleye gittim hastaneye. Asistan doktor geldi ve olacağım ameliyatın anjiyo olmadığını söyledi. Yarına kadar hastanede kalmam gerektiğini söyledi. Cezaevi idaresi hastanede kalmam gerekmediğini, getirilmemi söyledi. Komutanın revirle konuşmasından bu çıktı ve geri getirildim tedbir ve tetkik için kalmam gerekirken. Yine yaşadığım bu stres yanıma kâr kaldı. Yarın da hiçbir işlem olmazsa şaşırmayacağım. Çünkü bu hep böyle. Kedi-fare oyunu gibi sizinle oynanıyor.

  1. Hasta olduğunuzu ne zaman, nasıl öğrendiniz?

İlk olarak 2005 yılında cezaevinde hastalığımı öğrendim. Muayene için (halsizlik, uyku bozukluğu gibi şikayetlerden dolayı) dahiliyeye gitmiştim. Dahiliye doktoru kalbimde delik olduğunu söyledi. İnanmadım, şimdiye kadar böylesi ciddi bir hastalığım olsaydı mutlaka belirtilerini yaşardım diye düşündüm. Tetkikler için *** hastanesine sevk ettiler. Orada kalp kapakçıklarında sorun olduğunu, acil ameliyata alınmam gerektiğini söylediler. Kalp kapakçıklarından birinin ezilmesi ve önceden geçirdiğim romatizma nedeniyle bu durumun tıkanıklığa da yol açtığını söylediler. Cezaevine girmeden önce hiçbir sağlık sorunu olmayan bir insandım. Hastaneye sadece doğum için gitmiştim. Yaşadığım tüm işkence, baskı, sıkıntı, üzüntü, çocuğuma yaşatılanlar ve bir türlü bunları kabullenememem cezaevinin ağır koşullarıyla da birleşince böyle bir hastalık ortaya çıktı. Hemen anjiyo oldum. Hastalığın ağırlığı ve cezaevi koşullarında tedavisinin imkansızlığı sebebiyle ameliyattan sonraki ilk mahkememde tahliye oldum.

  1. Cezaevinde revire çıkmakta, doktorla görüşmekte sıkıntınız oldu mu?

Cezaevinde sağlık konusu en sıkıntılı konulardandır. Adeta insanı terbiye etme amaçlı olarak cezaevi idareleri tarafından kullanılır. Israrla dilekçe yazmanız gerekir. İhtiyacınız acil dahi olsa sıraya konulursunuz. Tabi benim rahatsızlığımın ciddiyetinden dolayı riski ve sorumluluğu göze alamıyorlar, doğrudan hastaneye sevk ediyorlar. Ancak bunlar da sonuçsuz kalıyor. Yapılanlar dosyama işlenmiyor. Size soruyorum, bir kalp hastası ayda 2 defa eko çektirir mi? Belgeler, evraklar hep kayıptır.

  1. Hastaneye nasıl götürülüyorsunuz? Bu konuda bir sıkıntınız var mı? Örnek verebilir misiniz?

Hastaneye ringlerde götürülüyoruz. Bir ringde yaklaşık 15-16 kişi ile hastaneye gidiyorsunuz. 15-16 kişinin işlemleri yapılıncaya kadar “güvenlik” gereği küçücük ringin içinde bekletiliyorsunuz. Kimi zaman süre yetmeyince, mesai saati bitince geri getiriliyorsunuz. Hiçbir işleminiz, muayeneniz yapılmadan bir sonraki randevuya kadar beklemek zorundasınız. Elleriniz kelepçeli, ringin kokusu, pisliği ayrı vaka. İnsanlar içine kusuyor mesela ve siz o halde saatlerce o küçücük yerde beklemek zorundasınız. Muayene sırasında asker sizinle geliyor, geniş güvenlik ablukasıyla hastaneye giriyorsunuz ve tüm insanlar sizi izliyor. Çünkü müthiş bir panik havası yaratılıyor.

  1. Hasta olduktan sonra cezaevi hayatı sizin için nasıl oldu? Örnek verebilir misiniz?

Çok daha zorlaştı. Sağlıklıyken her şeyi daha kolay göğüsleyebiliyorsunuz. Ama gün geçtikçe ilerleyen bir hastalığınız varsa her şey daha zor. Bir kere normal insanların dahi sıkıntı çektiği yerlerdir cezaevleri. Tedavi olmanın zorlukları, ilerleyen durumunuz bir yana durumunuzu görüşlerde ailenize yansıtarak onları üzmemek adına ekstra moralli, güçlü durmak zorundasınız. Kaldı ki kalp hastalığını sıkıntı-üzüntü daha da tetikliyor. İçinize attıklarınız, bunca yıldır yaşadıklarınız bir yana geleceğin belirsizliği, durumunuz ortada olduğu halde hiçbir başvurunuzun sonuç vermemesi ayrı bir sıkıntı kaynağı. Ben ve benim gibi birçok insanın durumu yok sayılıyor, görülmüyorsunuz ısrarla. Tedavi sırasında doktorlardan, cezaevi personelinden ve askerden gördüğünüz yıpratıcı, onur kırıcı, hiçe sayan muamele ve bilinçli olarak yaşatılan zorluklar da ayrı sorun. Maddi-manevi pek çok şey hayatı size daha da zorlaştırıyor. Aslında bu konuda söylenecek çok şey var ama ne söylenirse söylensin değişen pek bir şey de yok.

  1. Cezaevinde olduğunuz için hastalığınızın teşhis ve tedavisinde herhangi bir aksama oldu mu? (Dışarıda olsaydım bunlar başka türlü olurdu diyeceğiniz konular var mı?)

Bu konuyla alakalı olarak söyleyebileceğim ilk şey kelepçesiz ve insanca tedavi olmaya duyduğum hasret. Zaten sadece teşhis ve tedavi zorluğundan ziyade hastalığımın sebebi tutukluluğum, gördüğüm işkence, kötü muamele ve yaşadıklarımdır. Dışarıda olsaydım kendi işlemlerimi kendim yapar, bu onur kırıcı muamelelere maruz kalmazdım. Stressiz tedavi olurdum. Devlet hastanesinde sıra olmazsa, ilgilenilmezse özel hastanede tedavi olma seçeneğiniz olurdu. Stressiz tedavi olurdum. Oğlum, ailem böyle endişelenmez, yanımda olurlardı.

  1. Doktor, hemşire gibi sağlık çalışanlarından, diğer görevlilerden olumsuz bir tavırla karşılaştınız mı?

Olumlu bir tavırla karşılaştınız mı diye sorsaydınız daha kolay olurdu. Cezaevi personeli ve asker sürekli sizi teşhir ediyor. Hastaneye gittiğinizde asker silahlarıyla yanınızda, muayene öncesinde tüm hastaneyi tavaf ediyorsunuz. “Açılın, açılın!” diye insanları iterek güya size yol açıyorlar. İnsanlar tepkileniyor, size öfkeyle, tuhaf tuhaf bakıyor. Asker muayeneden çıkmıyor. Çıksa da cezaevi personeli sağolsun tüm hastalığınızı askere anlatıyor. Mahremiyet yok. Cezaevi personeli başlı başına bir vaka. Sözgelimi fenalaşıyorsunuz: “Bir aspirin al, ağrı kesici al, bana da oluyor, bir şeyin yok” diyerek hastalığınızı bilinçli bir şekilde sürekli sıradanlaştırmaya çalıştığı gibi sizi psikolojik olarak zorlamak amacıyla ilginç diyaloglara giriyor. Hastaneye gittiğinizde her şeyi bilen allame-i cihan havalarıyla sizi hastane içinde dört döndürüyorlar. Doktorların istedikleri evraklar yanlarında değil. Belki bir baş ağrısında kendileri revire giden, hastaneye giden gardiyanlar sizin hastalıklarınızı küçümsüyor, önemsizleştirmeye çalışıyor.

İnsanı en acıtansa hipokrat yeminli doktorların yaptığı muamele. Yargılamanız devlet mahkemelerinde bitse bile her muayenenizde her doktor hakim olup sizi baştan yargılıyor. Soyunmanız gereken durumlarda dahi asker çıkmıyor, doktor “güvenlik” gerekçesiyle kılını kıpırdatmıyor. Yüzünüze bakma zahmetinde dahi bulunmuyor. Sanki hasta gardiyanmış gibi onunla muhatap oluyor.

Söylediklerim belki size abartılı gelecek ama inanın 3-4 kişi dışında işini etik ölçülerle yapan sağlık personeline rastlamadım. Yüzünüze dahi bakılmıyor. Asker-gardiyan muamelesi bir yana, bu çok daha acıtıcı.

  1. Hasta haklarını biliyor musunuz? Haklarınızı kullanabiliyor musunuz?

Hasta haklarını bilmek çok işinize yaramıyor. Elbette biliyorum ama hasta hakları cezaevinde geçerli değil. Kağıt üzerinde kalıyor ve bu yüzden kullanamıyorsunuz.

  1. Hastalığınız konusunda size nasıl bilgi veriliyor? Bu konudaki duygu ve düşüncelerinizi anlatır mısınız?

Dolaylı bilgi veriliyor. 3 yıldır buradayım; 3 yılda sadece 3-4 doktor doğrudan benle muhatap olup beni bilgilendirdi. Geri kalanı sanki hasta olan asker ya da cezaevi personeliymiş gibi onunla konuşuyor. Kimi zaman bu da yapılmıyor. Cezaevine dilekçe yazarak revire çıkmanız ve oradaki doktordan öğrenmeniz gerekiyor. Lütfedip revire çıkarırlarsa, bilgilendirirlerse neyiniz olduğunu, ne yapılacağını öğrenebiliyorsunuz. Bazen de eksik evrak yüzünden bilgilendirme yapılmıyor. Dosyanıza işlenmemiş ve hiç hastaneye gitmemişsiniz gibi boşa çıkartılıyorsunuz. “Emin misin, ne zaman gittin, yanlış hatırlıyorsun, bak gitmemişsin. Gitsen belli olurdu” deniliyor. İnsan kendinden şüpheye düşüyor. Ve her şey başa sarıyor… Yani bilgilendirmeler sürekli aksıyor ve tam, teferruatlı bir bilgilendirme yapılmıyor.

  1. Adalet Bakanlığı, Türkiye’nin her yerindeki, durumu ciddi olan hastaların İstanbul Metris Cezaevi’nde yeni kurulan “hastane cezaevi”ne nakletmeyi ve burada tedavi edilmelerini düşünüyor. Bu konuda siz ne dersiniz? Hastane cezaevinde tedavi olmak ister misiniz? Neden?

Hastane cezaevinde tedavi olmak istemem. Bu kadar ağır hastaları ısrarla cezaevinde tuttuktan, hepsini “tedavi” adı altında toplama kampı gibi bir yerde topladıktan sonra ne tedavisi, ne iyileşmesi? İnsanların çoğunun hastalıklarının sebebi zaten cezaevi. Bir de “hastane cezaevi” adı altında kendi yaptıklarını onarabileceklerini mi sanıyorlar? Kanser hastası, kalp hastası, böbrek hastası, ciğer hastası, ağır psikolojik hasta, böyle hastalıkları olan insanları cezaevi hastanesi mi iyileştirecek? Yapacakları tek şey insanların son günlerinde dahi; mahkumiyet ve hastalık psikolojisini bir arada vererek işkence etmektir. İnsanlar kalan kısıtlı zamanlarını dışarıda sevdikleriyle geçirmek istiyor. Devlet bunu bilmiyor mu? Bu kadar hasta insanı tutuklu bırakıp kocaman hastane cezaevleri açacaklarına ve bunun üzerinden kendilerini hizmet veriyor gibi göstereceklerine bu ölüm döşeğine gelen insanlardan korkmayı bırakıp salsınlar. Son günlerini bari sevdikleriyle geçirsinler. Yoksa hastane cezaevi-normal cezaevi… Ne farkı var ki?

  1. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16.maddesi ‘Hapis Cezasının İnfazının Hastalık Nedeni ile Ertelenmesi’ başlığını taşır. Bu maddenin 2. fıkrası ve Hapis Cezasının Ertelenmesi Hakkında Genelge’ye göre; “Diğer hastalıklarda(kanser hastaları gibi) cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı,mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.” Bu düzenlemeden yaralanabilmek için bir geri bırakma kararı gerekmektedir. Bu karar, Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir. Anılan düzenlemeden açıkça anlaşıldığı üzere, geri bırakma kararına ilişkin olarak sorumluluk Adli Tıp Kurumundadır. Kurumun raporu sonucu, hükümlünün infazının ertelenmesine veya ertelenmemesine karar verilecektir.

Bu yasa maddesinden haberiniz var mıydı? Bu konuda bir başvuruda bulundunuz mu, bulunduysanız sonuç ne oldu?

Evet haberim var. Adli Tıp’a 2-3 defa gittim. Her seferinde evrak eksikliği var denildi. Sonunda tamamlanmış haliyle gittim. Ondan da herhangi bir sonuç, bilgilendirme almadım. Yüzüme bakıp tansiyonumu ölçtüler sadece. Adli Tıp doktorları mesleki ahlaklarına, o hipokrat yeminlerine bağlı kalsalardı bu kadar çok ağır hasta zaten cezaevlerinde kalmazdı. Düşünmüyor değilim, nasıl vicdanları rahat bir şekilde işlerine devam ediyorlar? Cezaevlerinde her gün bir insan ölürken hiç mi kendilerini sorumlu hissetmiyorlar?

  1. Sizce hasta mahpuslar için neler yapılabilir? Devlet ve hapishane idareleri neler yapabilir? Sivil toplum kuruluşları ne yapmalı?

Hastalar ne sebeple tutuklu bulunursa bulunsun önce gerçekten insan muamelesi görmeleri gerekiyor. Bu esirgenmemeli. Devlet hasta tutsakları yok saymamalı, ısrarla ağır hastaları cezaevinde tutmamalı. Sonuçta bu hastalar da bu ülkenin evlatları. Neden zindan içinde zindan yaşatılıyor? Sapasağlam alınıyor insanlar işkencelerde sakatlanıp cezaevlerinde çürütülüyorlar. Tüm yaşananlardan sonra dışarıda bir nefes almayı çok görmemeliler. Emin olun bu insanlar her kuruma başvuruyorlar. Cumhurbaşkanlığına değin. Acıdır ki değişen bir şey yok. Sivil toplum kuruluşları daha sonuç alıcı tarzda çalışmalı. Gerek gündemleştirmede, gerek sonuç almada ciddi zafiyet var. iş bireyle kalmıyor, ailesi de cezalandırılıyor, toplumu da sonuçta. Toplum vicdanı yara alıyor.

  1. Bunların dışında söylemek istediğiniz şeyler varsa lütfen yazın.

İlgilendiğiniz için gerçekten teşekkür ediyorum. İnanın yazmadığım yer kalmadı. Umudum yok ama sorularınızı içtenlikle cevapladım. Emeğinize teşekkürler. Gerekiyorsa size oğlumu ve ablamı da yönlendirebilirim. Çabalarınızda başarılar ve sonuç alıcılık diliyorum. Sözkonusu Fatma, Ali, Ayşe’den ziyade, çürütülen hayatlardır. Şairin dediği gibi “Son kötü günleri yaşıyoruz belki de / ilk iyi günleri de görürüz belki de”

Selam, saygı, iyi dileklerimle,

Kaynak: Hapiste Sağlık

Unknown Object