Öncelikle pandemi zamanında hapishanelerde yaşananların, dışarıda şikâyet ettiğimiz koşullardan kat be kat daha kötü olduğunu söyleyerek başlayayım. Hani ara sıra metaforlara başvuruyoruz ya: “Türkiye yarı açık cezaevine döndü” ya da “dışarıdakiler de özgür değil ki…” gibi. Ama dönem dönem bunun bir metafor olduğunu unutup, teşbihte hata yapıyoruz.
Evet, dışarıda AKP iktidarının karanlığı gün be gün zifirileşiyor. Evet, her gün yeni bir hak ihlali ile karşılaşıyoruz. Ama içeride yani zindanda koşullar çok daha kötü. Özgürlüğünden mahrum bırakılan politik tutsaklar her geçen gün daha da daralan hücrelerde dik durmaya çalışıyorlar. Bir zamanlar “işkenceye sıfır tolerans” diyen AKP, şimdi işkenceye yeşil ışık yakmış durumda. Tutsaklarının iradelerini kırmak için “her yol serbest” diye gizli genelge almış gibi saldırıya geçmişler.
İstisna durumlar için öngörülen “çıplak arama” özellikle OHAL’in ilanından sonra tüm politik tutsaklara dayatılmaya başlandı. Konu (hukuksuz bir şekilde tutuklanan) HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerioğlu tarafından meclise getirilmesine rağmen bu uygulama devam ediyor. Hasta mahpusların tedavisi pandemi gerekçesiyle engelleniyor. Zor koşullarda diğer tutsakların yardımıyla hayatta kalmaya çalışıyorlar.
Hücre baskınları
Sayımlarda askeri nizam, komut dayatılıyor. Bunlara itiraz edenler saldırıya uğruyor. Her gün yeni bir kaburga, kol, bacak kırılma olayı duyuluyor. Tutsaklar aileleriyle görüşemesin diye fizana sürülüyor.
Diğer yandan hücre baskınları talana – linçe dönüşüyor. Şubat 2021’de Gebze Kadın Hapishanesinden gelen bir mektup bu zulme dikkat çekiyor:
"Ailelerimizin bize gönderdiği paralarla kişisel ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz. Ama en son yapılan aramada defterlerim, telefon kartım, pullarım ve radyom alındı. Aynı şekilde idarenin denetiminden geçmiş ‘görülmüştür’ mühürlü mektuplarımız bile alındı."
Ruken Varol. Kadın Kapalı Hapishanesi. Gebze”
Yeni bir genelge ile dışarıdan dergi alımı tamamıyla yasaklandı
“Gönderdiğin dergi ve eklerini alamadım maalesef. Son yargı paketiyle geçirdikleri bir korsan yasayla artık istemedikleri her türlü dergi ve gazeteye el koyuyorlar. Yahut geri postalıyorlar… Bunların dışında tecrit hali korona karantinasıyla daha bir ağırlaştı üzerimizde. Haftalardır ailelerimizi arayamıyoruz bu yüzden. Özcesi her belanın en ağır bedelini içerdekiler ödüyor…”
Ferhan Mordeniz. T Tipi Kapalı Hapishane. Menemen/izmir
Dergi yanı sıra yasal kitaplar da bazı hapishanelerde verilmiyor. Yazar ve çizer Ahmet Bilge, Elbistan hapishanesinden gönderdiği mektubunda redfotoğraf ve görülmüştür kolektifi’nin ortak hazırladığı benim de katkı sunduğum “Özgürlüğün sesi” adlı yasal kitabın “sakıncalı” denilip kendisine verilmediğini yazdı. Buna karşı infaz hakimliğine itirazda bulunduğunu ama oradan da red cevabı aldığını bildirdi.
Elazığ hapishanesinden yazan Zeynep Avcı da kitabın aynı akıbete uğradığını bildirdi:
“Üç hafta önce kargo yolu ile gönderdiğiniz “Özgürlüğün Sesi”ni henüz alamadım. Önce broşür, dergi diye verilmeyecek denildi, sonra kitap formatında değil denildi. Ardından verilecek denildi fakat halen almış değilim. Bu korona günleri yasakları en çok içeriye “uygulandı, uygulanıyor” desek abartı olmaz sanırım.” Zeynep Avcı. Kadın Hapishanesi. B-2 Tekliler. Elazığ
Keza 50’ye yakın tutsakla birlikte hazırladığım son kitap “Korona Günlerinde Mahpusluk - Tutsakların Korona Günlükleri” de aynı akıbete uğradı. Burhaniye hapishanesine, Mehmet Boğatekin ile Ömer Özdurak’a yolladığım bu kitap “kurum kitap kabul etmiyor” notuyla geri döndü. Oysa aynı kitaplar Tekirdağ, Elbistan gibi birçok hapishanede tutsaklara verildi. Birkaç örnek vereyim:
“Adil abi, Yollamış olduğun kitabı, Özgürlüğün sesi’ni aldım. Sanki okuldan takdir belgesi-diploma almış gibi oldum. Çalışmanın güzel fakat sıkıntılarla dolu geçmesi ve nihayetinde de sonuçlanmasına sevindik. “Korona Günlerinde Mahpusluk” adlı kitap çalışması ise tam anlamıyla sürpriz oldu. Mektuplar içerinin durumunu gayet iyi anlatıyordu. Umudun dipdiri olduğunu vurguluyordu. Bazı bazı özlemi… Karikatürcü arkadaşlar, şakalarıyla yine döktürmüş elbette epey güldürdüler bizi. Bu ortamda gülmek ilaç gibi zaten.“ Cihan Karaman. 1 No’lu F tipi Hapishane. Tekirdağ
“Sevgili Adil Okay, ‘Korona günlerinde mahpusluk’ adlı kitabı aldım. Hapishane yaşantısına dair hazırlanmış değerli ve önemli bir çalışma olmuş. Daha da ileri gidiyorum: ‘İçerideki İnsanları Anlama Kılavuzu’ diyorum ve isteyene bir dolu tez konusu olabilecek veri sunan bir ürün. Cezaevlerinden ya da cezaevlerine dair bugüne kadar yazılmış birçok kitap ve eserden daha ayrı bir yerde duruyor. En çıplak, en açık ve yaşanan haliyle içeriye dair yaşam kareleri sunulmuş.”
Seyit Oktay. T Tipi Hapishane. Tokat
Kayseri Bünyan T Tipi Hapishanesinde kalan Engin Bulut ise nisan ayında gönderdiği mektupta "Korona günlerinde mahpısluk" adlı kitabı okumak için verdiği hukuk savaşını anlatmış:
" Merhaba Adil arkadaş ve Görülmüştür Kolektifi gönüllüleri! Öncelikle elime ulaşan büyük bir zevkle okuduğum “Korona Günlerinde Mahpusluk” kitabı-çalışmasında emeği geçen herkesin emeğine, yüreğine sağlık… Tabii zevkle okudum derken elime ulaşması için beklenen bir zaman da oluştu. Kitap tutsakların mektupları-karikatürlerinden oluştuğundan hapishane eğitim birimi mektup ve karikatürleri gerekçe göstererek “Devlet kurumlarını” kötüleme vb. karar aldı. İnfaz Hakimliğinin de aynı yönde karar vereceğine emin olsam da itiraz dilekçemi yazdım. Fakat 11 yıllık hapishane yaşamımda bir ilkle karşılaştım diyebilirim. Çünkü İnfaz Hakimliği “Fikir özgürlüğü…” vs. bir karar vermişti; kararı ilk okuduğumda söylediğim ilk söz, bizleri anlayabilecek hakimler hala varmış oldu. "
Görüldüğü gibi tam bir keyfiyet söz konusu .
Hak hukuk adalet sadece kâğıt üzerinde.
Bu kısaca özetlemeye çalıştığım kara tablo, tutsakların bana ve grup arkadaşlarıma (www.gorulmustur.org) yolladığı mektuplarda ayrıntılı olarak yazıyor. Üstelik bu mektuplar resmi belge niteliğinde. Hepsinin üzerinde ”görülmüştür” mührü var. Bu bilgiler doğru olmasa zaten “okuma komisyonu” engellerdi. Tutsaklar mektuplarının sonuna “engellenmesin diye çok azını yazıyoruz sorunların” diye not düşüyorlar.
Açlık grevleri
Korona günlerinde İnsan Hakları Örgütleri düzenli olarak “hak ihlalleri” raporları yayınladılar. Siyasi iktidara “hapishanelerde zulmün son bulması” için çağrı yaptılar. Ancak bu çağrılara yanıt tecridin arttırılması oldu. Hapishanelerden yeni sürgün, işkence ve ölüm haberleri gelmeye devam etti. Mektup arkadaşım Aysel Koç hapishanede hayatını kaybetti. Tek kişilik hücrede tutulan Aysel’in ağır tecrit koşulları nedeniyle intihar ettiği söylendi. Yine bu dönemde tüm çağrılara, çabalara rağmen Grup Yorum üyeleri Helin Bölek ve İbrahim Gökçek‘in “Özgürce konser vermek" gibi haklı ve meşru talepleri karşılanmadı. Ne yazık ki her ikisi de başlattıkları ölüm orucu sonucu hayatlarını kaybettiler. Aysel, İbrahim ve Helin’den ağrımışken kalbimiz, bu kez “Yeniden adil yargılanma” talebiyle ölüm orucuna başlayan Avukat Ebru Timtik’i kaybettik. Adalet Bakanlığı, Adli Tıp Kurumu’nun raporuna rağmen Ebru’yu tahliye etmedi.
Şimdi tecride karşı başlayan ve dönüşümlü olarak devam eden açlık grevlerini de bu bilgiler ışığında değerlendirmek gerekiyor. Geçmiş deneyimlerden biliyoruz ki politik tutsaklar mecbur kalmayınca bu eylem biçimini tercih etmezler. Seslerinin duyulmadığı, her geçen gün koşulların kötüleştiği bir ortamda açlık grevlerine başvuruyorlar. Ancak dışarıda tam bir sessizlik var. Birkaç muhalif gazete, haber ajansı dışında onların sesini duyan yok. Açlık grevlerinin ölüm orucuna dönüşmeden sona ermesi için tutsakların meşru taleplerinin kabul edilmesi gerekiyor.
“Beş günlük dönüşümlü açlık grevimin bittiği akşam geldi mektubunuz. Çorbadan önce mektuplarla doyurduk kendimizi. Ruhun doyması daha önemlidir ne de olsa. Ocak 2021“
Mahmut Ulusan, 2 No’lu F Tipi Hapishane. Kocaeli
Sonsöz:
Şimdilik diyebileceklerim bunlar. Ben ne mi yapacağım? Önce bu yazıyı tamamlayacağım. Gerekirse bir daha bir daha yazacağım. Sonra gelen mektuplara cevap vereceğim. Unutmayın Mahmut Ulusan’ın yukarıda dediği gibi tutsakların en önemli gıdası mektuptur. O kadar çok mektup yazmalı ki, okuma komisyonları kilitlenmeli. Hapishane idarecileri “bu insanlar sahipsiz değilmiş” diye durup düşünmeli.
Bu arada ilkbahar geldi. Tutsaklar göremiyor. Onlar için bahar fotoğrafları çektik. Görülmüştür grup arkadaşlarımla beraber o fotoğrafları kartpostala dönüştürüp, çoğaltıp hapishanelere, daha güzel, daha adil bir dünya diledikleri için içeride olan insanlara yollayacağız…
Adil Okay
Kaynak: Tükenmez Dergisi
- 9 gösterim