SAİT GABARİ’NİN GÖZLERİ VE MÜZİK

Bin yılların dengbêj geleneğinde pişerek günümüz müzik dünyasında yeri doldurulamayacak Ozan Sait Gabari’nin bestelediği ve dokunaklı sesiyle dile getirdiği yüzlerce şarkısı vardır. Gerek Kürtçe icra edenlerce gerekse de müziğinin intihal edilip orijinal sözlerinin yerine anlamsız sözcükler uydurarak Türkçeye çevrilmiş birçok eseri bulunmaktadır. Saddam döneminde derdest edilerek ağır işkencelerden geçen Sait Gabari’nin önüne iki seçenek konulur. Ya kör edilecek ya da dili kesilecektir. Seçim senin derler ona. Gözlerini alabileceklerini söyler işkencecilere. O gün kör edilen S.Gabari gönül gözüyle görüp içli şarkılarını milyonlara ulaştırmayı sürdürür. Bilinen bir şarkısı da K.. ax K…’dır.

            Gözsüz olur ama müziksiz olmaz demişti Ozan… Müziğin gücü kör olmaya razı gelirken dilsizliği kabul etmez. Zira yakılacak daha nice şarkıları onu beklemektedir ve yaşamının merkezini müzik oluşturmaktadır. Dil kesimi susturulmaktı. Susturulmak Ozan için ölümdü. Bu yüzden seçimini böyle yapar…

            Müziğin insanı sarıp sarmalayacak onulmaz duygular yaşatması çokça rastlanan bir durum olduğunu düşünüyorum. Kişiler de elbette farklı etkilenmeler olagelir. Aklıma yıllar önce başrollerini Şener Şen ve Meltem Cumbul’un oynadığı filmdeki sözler takılıp kaldı. (Acaba filmin adı İncir Ağacı mıydı? Bilemiyorum) Bir sahnede Aynur Doğan dokunaklı sesiyle Hejîra min (İncirim) şarkısını icra ederken Cumbul ağlar. Şener Şen sözlerini anlamadığın halde niye ağlıyorsun der. Cumbul da illa sözünü mü anlamak gerek mezlinde bir cevap verir. Evet, farklı dillerde de söylense ve o dil bilinmese de çalınan ezginin tınısı dokunur insana…

            Böylesi bir şarkıdan daha bahsetmek istiyorum. “Ooo.y/Ji min gotin li Qamişlo/Dîlber hatî pir dinale/Destê Rojda bırîndare/Lê nînûka wê dirêje…” diye devam eden Rojda’yı ve trajedisini müziğe döken Koma (Grup) Zîlan’dan dinleyeniniz oldu mu? Sözleri anlamasanız da bir yaradan akan kanın sanki bizahiti kendi bedeninizden akıyormuş gibi hissedip tüyleriniz diken diken olur. Hele hikayesine de vakıfsanız, insanım diyenin kahrolmaması işten değildir.

            Küçük bir kızdır Rojda. İran-Irak savaşı döneminde Saddam orduları köylerine saldırır. Kadın ve genç kızların hepsine tecavüz etmenin ardından katlederler. Henüz küçük olan Rojda’ya da tecavüz edilir. Fakat Rojda bir şekilde ellerinden kurtularak katledilmekten kurtulur. Saddam ordusu çekilirken çevrede bir-iki çocuğun dışında önceden bir kolu kesik gençten biri kalmıştır. Rojda acılara gark olmuş yaşayan bir ölü gibidir. Kendini öldürmek için nehre atar. Nehrin derinliklerinde tecavüz edilerek katledilen kadınların ayaklarına ağırlık bağlanarak atılmış olduğunu görür. O bedenler parçalanmıştır. Rojda tam boğulmak üzereyken bir kolu kesik genç suya atlayıp Rojda’yı kurtarır. Ne yazık ki çok sonradan yaşatılan travmadan kurtulamayan Rojda yine o suya atlayarak hayatını kaybedecektir. İşte Qamişlo şarkısı Rojda’yı anlatır… Birgün şarkıyı dinlerken bir arkadaşım filminin de çekildiğini söyledi. Kuşatılmış karanlık mekanlarda izleme olanağı bulamadımsa da şarkının etkisiyle yüreklerde sızı bırakan bir film olacağını tahmin ediyorum. Acaba bu filmi izleyip de anlatmak isteyen bulunur mu ki? Herhalde bunu en iyi Kêke Adil Hocam yapardı…

            Sait Gabari’ye gözünü kaybettiren müziksiz yapamayacağıydı. Zerdeşti inanca göre cennet, “Şarkılar Evi” anlamına gelir. Geçmişten bugüne müzik hayatın orta yerinde rolünü oynar. Acı, özlem, ayrılık, lorin, ağıt, hasret, umut, aşk ve direniş temaları yakılan şarkılarda dillendirilir. Onunla bebesini yatırır, onunla acısını katlanır kılar, onunla halaya durur ve onunla şifa bulur. Ama hiçbiri kadına reva görülen katliam ve tecavüzler kadar incitici ve yaralayıcı olmamıştır.

            Gene Saddam döneminde Behdinan mıntıkasının işgalinde kırım, kıyım ve katliamlardan arta kalmış kadınları (yüzlerce-binlerce) Xuş tepe adını verdikleri bir geneleve kapatıp örselenen bedenleriyle yaşayan ölülere çevirirler yıllarca… Ne yazık; kadın tecavüz kültürü içerisinde metaya dönüştürülmekteydiler…

            Daha dün Daiş de bunun daha beterini Şengal’de ve tüm bölgede ifa ediyordu. Bugün de yapılmaktadır. Her yerde farklı boyutlarda süregelse de kadına yönelik kötücüllükler açık ve örtük, bir şekilde devrededir. Hepsi aynı zihniyetin tezahürüdür. Birkaç ay önce Maltepe L Tipindeki bir yoldaşım name yazmıştı bana. Mecit hevalım Efrin’in Şitka köyündendir ve 23 yıldan bu yana yatar durur kuşatılmış karanlık mekanlarda. Dediğine göre yengesini ve kız yeğenini abisinin gözü ününde kaçırırlar. Bunun dışında da haber portallarında yer almamış nice kadın kaçırmaları var, sayısı bilinmez. Yuvalarından, ailelerinden koparılan kadınların akıbeti bilinmemekte…

            Psikolojide projeksiyon yapmadan bahsedilir. Halkın yüzyıllardır kök saldığı memleketi işgal edip talana girişmenin yanı sıra kadınları da şehevi ilkellikle kaçırarak insanlık suçu işlenecek ve bunu ters yüz ederek karşındakinin kaçıracağını söyleyeceksin. İşte buna projeksiyon yapma denir. Yaptığın kötülükleri bir başkasına mal etmedir projeksiyon. Şu kaçırılma meselesi o kadar işlenmekte ki sanırsın karşıtların sadece “kaçırılan çocuklarla” meşguller. Yalanlardan gına geldi artık. “Yeryüzünü aşkın yüzü”ne dönüştürmek isteyenlerin yola revan oluşlarını hep ‘kaçırılanlar’ yalanıyla örtmek isteyenler kadınları kaçırmayı sürdürmektedirler, hempalarıyla birlikte… Kanımca projeksiyon yapılarak hep kaçırılmadan bahsediliyorsa orada zulmün abadını daim kılmak isteyen hegemonik zihniyetin varlığını aramak gerek. En iğrenci de kadınların maruz bırakıldığı vahşettir.

            İşte çığrılan müziklerin kimilerinde de kadının yakarışını kurşun dökülmüş kulaklara duyurur. Her coğrafyada kadınlar fiziki, psikolojik, kültürel ve toplumsal cinsiyet temelinde katliamdan geçirilirler. Çalınan müziklerin şen olabilmesi ancak kadının özgürleşmesinin yaşar kılınacağı ataerkil sistemin alaşağı olmasıyla gerçekleşecektir. Rojdaların dramı anca o vakit kabul bağlayacaktır.

            Eğer müziğin büyülü melodilerinde hakikatı görünür kılmak isterseniz, kör olmayı göze alan Sait Gabari’yi veya Koma Zîlan’ın avazından dökülen Rojda’yı dinleyin derim…

AYHAN KAVAK

SİVEREK T  TİPİ HAPİSHANESİ