KAYIP MASAL
Sırlar Ülkesinin Hikâyeleri
Karanlığın erken çöktüğü uzun kış gecelerini şenlendiren ocağın ısısı ve ışığı etrafında gözbebeklerini büyüten, kendini kahramanla özdeşleştiren büyülü, olağanüstü maceraları içeren masallar dünyasında yitip giderdi dinleyenler. Kendi dilinde çîrokbêj denirdi masal anlatıcılarına. Masalların çıkış kaynağı kadınlara dayandığından bilge ve yaşlı kadınlar anlatırdı o hikâyeleri. Bin yıllardan süzülüp gelen ‘’anlatan insan‘’ geleneği zamanla kadının zapturapt altına alınmasıyla erkeğe mal edilecek, masalların erkek icadı olduğu hafızalara kazılmaya başlanacaktı. Bir de masal, artık anlatmadan ziyade yazıya dökülüp kadından ırak tutulmaya çalışılacaktı. Gene de en güzel masalı ve masaldan yeni türümler elde etmenin mahareti kadında yaşayacaktı.
Zaman ve mekanın başkalığını içinde barındıran masallar, değişim ve başkalaşımlara kapı aralasa da ocaktaki sönmeyen ateş gibi yüreklerde harcanacak ve kül yerine kadınların ağızlarından dökülen bal olacaktı. Zira o bal sözü gediğine oturtan masallardan mürekkeptir.
Burhan Sönmez’ in ‘’Yüzbir Gece Masalları’’ na (Ayrıntı Yay) yazdığı sunuş aydınlatıcı olacağından alıntılayacağım: ‘’ Masalın dili orada (gecede) göverirken, zaman da durur. Pre-modernler, sonsuzluğu zamansızlıkta bulur. Modernler ise zamanda, yani şimdiki anın çeperinde. Modern edebiyatın, özellikle romanın ayırt edici yanlarından biri budur. Pre-modernite, zamanı bütüne yayarak, onu daimi kılar. Masalların gecenin derinliğine bağlanması ve zamanı sonsuz kılması, gerçekliği kendine özgü bir yolla yeniden biçimlendirmesine olanak verir… Masallar da geçmiş uygarlığın romanıdır, kendi usulünce. Romanın sadece roman olmaması gibi, masal da sadece masal değildir; edebiyatın en rafine, simgelerle yoğrulmuş beşiğidir. Ebedi evrenin ayak izleri, kendi yollarından daima masala gider, masalı ana kucağı beller…’’
Evet, biçimlendirilmesi de dinamiklik arz eder. O ana kucağı, Bilge Kadın anlatıcıların hakkını teslim ederek, yeni devrin mesel, hikâye, anlatı ve bilgelik masallarını yazıya döken SEYİT OKTAY, Kayıp Masal romanıyla ‘’Sırlar Ülkesinin Hikâyeleri’’ni okuyan insan’a armağan ediyor.
Yazar, masalda demlenen hakikati görünür kılarken, Kayıp Masal’ın ne manaya geldiğini de kadın kahin Azem Arya’nın bilgelik gecesindeki sözleriyle açıklığa kavuşturur:
‘’… Bütün masallar kitaplardan önce kadının zihnine ve yüreğine yazılıymış. Bunları çalanın erkek olduğu bilinirmiş. Çalınanı kitaplara kaydeden erkek sonraları çaldıklarını çaldırmamak için kapıların ardına saklarmış ve zamanla kadının masalın yaratıcısı olduğu unutulmuş, unutturulmuş. Bunu bilmeli Miran. Her masalda bir kadın ruhu, kadın dili, kadın yüreği gizliymiş. Bunların hepsi kayıp masalmış. Yürüyeceği yol masaldan geçecek. Miran’ ın o zaman kadını bilmeye ihtiyacı olacak. Kadını bilmesi asla bu yolu tamamlamayacak. Kendisi de kadınların sesinde saklı kayıp bir masal olacak!’’
Evet, masalların ilk yaratıcısının kadınlar olduğunu kitabın adıyla da teslim etmekte Oktay. Kayıp Masal, Miran’ ın rüya görmesiyle başlar. O rüyada belirginleşen aynadaki aksin mi yoksa atlıların mı hakikat olduğu anlaşılamaz. Miran’ ın hakikatinin muğlaklaştığı yer aynadaki aksiyle yüz yüze geldiği yer olur. Rüyadan uyanan Miran, yatalak babası Mir Zana ve annesi Miray Sultan’ ın huzuruna çıkar. Anne babası da rüya görmüşler ve o rüyalar, Miran’ ın yolculuğa çıkmasına çıkmaktaymış. Bilinmeyen büyülü bir dertten yatalak kalan babasına derman bulma gayesiyle yola çıkacaktır Miran. Fakat öncesinde pişmesi, bilgelikle donanması için Mir babasının konağında üç gece üst üste bilgelik toplantıları gerçekleştirilir. Ceme gelen bilge kadın ve erkekler bilgi ve deneyim kazanması için hikâyeler, meseller anlatırlar. Bu vesileyle Miran’ ın kainatın gizine vakıf olması için belleğine yazması sağlanır.
Her masalda yol ve yolcu vardır. Yolculuk esnasında türlü tehlike ve engellerle karşılaşılır. Haramiler, zorbalar, devler, ifritler, canavarlar vd. tehdit unsurları yolculuk süresince alt edilir. Sonuçta başladığı yere dönüşte, hakikatin bilgisine nail, bir nevi insan-ı kamil oluşumu gerçekleşir. İnsan, peri, yaşlı kadın, kral, vezir ve bir dolu kişi heybesindeki hikâyeleri kulağa küpe diye anlatır. Böylece hayatın gerçekleri her şeyiyle görünür kılınır, anlayana. Yola revan olma, her zaman kendisinden fazlasını içinde taşır. Miran da hazine hırsıyla sonradan kendisine ihanet edecek yedi yareniyle yola çıkar. Kuyudan hazine çıkaran Miran’ ı iple çekme gayesiyle kuyunun ortasında ipini keserler, öldü diye orada bırakırlar. Demokritos’un dediği gibi, ‘’Hakikatte hiçbir şey bilmiyoruz, çünkü hakikat kuyudadır.’’ Bir başına kuyuda kalan Miran kendine gelir ve neticede Şahmaran’ ın ülkesini bulur. Türlü sınamalar sonrası, şahmaran kuyudan çıkması için kendisini doğrayıp merdiven gibi kullanmasını söyler. Ardı sıra yeni masallarla birlikte Yılanların Ecesi Marbanu’nun mihricanına katılmasının usulünü söyler. Babasının hastalığına çareyi o anlatıdan çıkaracağını da hissettirir.
Sözlü dağlı edebiyatında Mirza Mıhemed diye anlatılan kahramanlık masalları vardır. Oktay, tıpkı yeni yılanlar ecesi yarattığı gibi Mirza’nın yolculuk gayesini farklılaştırarak günümüze uyarlar. Mirza da babasının dermanını aramaya çıkarılmıştır. Arayış esnasında Periler ecesi Şevna’ nın aşkı için yanar. Aşk uğruna çekilen acılar ve arayışlar mutlu bir sona kavuşurken, arada geçen süre yılları geride bırakır. Masal ve Doğu anlatılarında Tayy-ı Mekân ve Tayy-ı Zaman tabirleri vardır. Tayy-ı mekan, herhangi bir insanın ayağı altında yerin dürülmesi neticesinde çok uzak diyarlara gidebilmeyken; Tayy-ı Zaman bir ân içinde çok uzun zaman (yıllar) geçmesi anlamında kullanılır. Örneğin bir insan gözlerini kapar kapamaz kendini başka bir diyarda bulur. Orada evlenir, çoluk çocuğa karışırken yılları devirir. Gözünü açtığında ise yine kendisini o ân içinde bulur. Tayy-ı Mekan ve Tayy-ı Zamana, ‘’ Mekan içinde mekan, zaman içinde zaman’’ denir. Mirza anlatısı da bununla örtüşmektedir.
Marbanu Periler ecesi Şevna ve Dağ Kavminin kahramanı Mirza’ nın aşklarını dillendirirken Mirza’nın babasına da dermanın Periler ülkesinde bulunduğunu anlatır. O derman Miran’ın da yedi günlük (yedi gece) uyku ve rüyaların ardından bulacağı çare olacaktır. Yolculuk başlanan yere başkalaşarak, utku kazanarak, bilgeleşip dönmeyle tamamlanır. Günümüz modern edebiyatındaki ‘’Oluşum Romanları’’ da böyle bir izlek takip eder. Oluşum romanında, roman karakterinin roman sonunda farklı birine dönüşümüne tanık olunan roman türüdür. Bu tarz masallardan aparılmıştır!
Rüya, Aynanın aksi, Masal, Yolculuk, Ödenen kefaret, Aşk, Bilgeliğe ulaşma ve insan-ı kamilliğe erme ile sonuçlanan bir bütünsellik içindedir anlatı. Masal, mesel, hikâye, ibretlik yaşamların özü harmanlanır. Sayısız hikâye masanda yerini alır ve ab-ı hayat misali içime hazırlanır. En sonunda da tamamlanmayı bekleyenler aşkının arayışına girişir. Miran da dönüşümün ardından aşk için yeni bir yolculuğa çıkması gerektiği ifade edilir. Kayıp Masalın son sözünü Yazar şöyle çatar; ‘’Aşk haktır, hak aşktır kendini!/ Masaldır aşktan doğan/ Aşktır masaldan hakikat yapan./ Ne olursa olsun,/ Masaldır AŞK! ‘’
Fuzuli de, ‘’Alemde her ne var ise aşk imiş, gerisi kıyl u kâl imiş’’ der. Hasılı masalların mayası aşktır. Okursanız şayet, Kayıp Masal’da çok daha fazlasını bulacaksınız. Kadim zamanların sayısız hikâyesini içinde barındıran kitap, artık bir nevi markalaşmış, kendine has üslup, kurgu, biçem, tema, izlek ve hikâye anlatışıyla belirli bir tarz edinen Seyit OKTAY verimleri bilinir olmuştur. Kendine hastır diyorum, zira bir önceki kitabı Aryen-Med Destanı’nın bir nevi ardılı olarak ele alınabilecek epik bir destancasına okunabilir. Yazar kurguyu iki anlatı biçiminde çatmaktadır. Tıpkı aynadaki akis gibi bir durum söz konusu. Şiirseldir dili Oktay’ın. Yazım akışında mecaz, teşbih, metafor ve imgesel zenginlik okuru benzersiz bir ziyafete çağırır. Bunun dışında Yazar, anlatı içinde sıkça aliterasyonlar yani ünsüz harfle başlayan kelime öbekleri kullanmaktan çekinmez. ‘’ Rahne, Rahle, Reha, Rakit, Revak, Rikkat, Rekik, Rezene, Reze, Revnak’’ gibi sözcükler peş peşe gelen cümleler içinde kullanılır. Böylece sözcükler adete efsunlanır. Ezgili bir yürekten dökülen nağmeler sarıp sarmalar insanı. Keza ünlü harf yinelenmesine tekabül eden Asonanslar da mevcut. Gene ‘’ dinleyeni mest eden, aşka derdest eden, sevdayı serdest eden, aşığı sermest eden…’’ tarzındaki cümle kurulumlarıyla anaforlar geliştirilir.
Bir çok söz sanatı ve edebi yöntemi anlatı içine yediren Oktay, Kayıp Masal romanıyla maharetini bir kez daha perçinlemiş oluyor. Kuşkusuz benim tespit edebildiğim yöntemlerin dışında da birçok edebi söz sanatı denenmiştir. Okunmayı hak eden ve üzerinde düşünülüp içselleştirilecek önemli bir yapıttır KAYIP MASAL! Değerli Dostum, Yoldaşım Seyit Oktay’ı kutlar, eline emeğine sağlık der, başarılarının daim olmasını dilerim…
Kayıp Masal’ın sonlarında Miran’a aşkını bulması için yeni bir yolculuk göründüğü belirtilir. Miran Miraz olmanın yolculuğuna çıkacaktır! Olur da Oktay, Kayıp Masal’ın devamını yazmasa da sizler o yolculuğu masallardaki sırlara vakıf biçimde hayallerinizde canlandırabilirsiniz. Önemle belirtmek isterim; Kayıp Masal’ı illa ki okuyun! Es geçilmeyecek usta işi bir roman (masal) var karşınızda…
KİTABIN ADI : “KAYIP MASAL ...SIRLAR ÜLKESİNİN HİKAYELERİ”
YAZAR : SEYİT OKTAY
AYHAN KAVAK
Tarsus 2 Nolu T Tipi Hapishanesi A-17
Tarsus/ MERSİN
- 20 gösterim