"Salyangoz davası"nın ikinci sanığı Kasım Karataş'tan mektup var

“KAÇIŞ PLANI” SORUŞTURMASI SADECE PARANOYA MI?

On yıllardır gönderdiğimiz ve bize gönderilen mektuplar ya “cezaevi mektup komisyon”u ya da “cezaevi disiplin kurulu” tarafından hiç değişmeyen “sakıncalı” ibaresiyle ya el konulmakta ya da disiplin soruşturması vesilesi yapılarak verilmemekte ve gönderilmemektedir.

Bu keyfiyetçi yaklaşıma AKP hükümeti tarafından çıkarılan ceza ve infaz kurumlarının yönetimi ile ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki tüzük’ün 91. maddesinin 3. fıkrası gereğince; “Kurumun asayişi ve güvenliğini tehlikeye düşüren, mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilemez.” Yasasıyla, bu keyfiyet kanununa dönüştürüldü. Yukarıdaki alıntıda belirttiğimiz kalıp, ibare adeta her mektuba şablon olarak uygulanmaktadır. /Bu yasayla her birimizin sayısız mektupları gönderilmedi/verilmedi. Veya akıbetini öğrenemediğimiz biçimde “kayb”oldular. Yine bu yasaya dayanılarak gönderdiğimiz mektupların “sakıncalı” ibaresini gerekçe yaparak her birimize sayısız soruşturma ve sayısız disiplin cezaları verildi. İnfaz Hakimliği ise Cezaevi Disiplin Kurulu’nun verdiği cezaların adeta onay mercisi rolünü üstlenmiştir. Sadece İnfaz Hakimliği değil, yasal olarak başvurduğumuz hemen tüm yargı kurumları bu rolü üstlendiler.

İç hukuk yollarının tüketilmesiyle “iletişim hakkının engellendiği” için birçok kez AİHM’e başvurdum. Bu başvuruların ikisinde T.C devleti mahkum edilmesine rağmen, cezaevi idareleri, yargı ve devlet aklı hala bu keyfi, anti-demokratik ve uluslar arası hukuk normlarıyla uyuşmayan bu ilkel öç alma tavrından ısrar ediyor.

En son altı (6) yıldır mektuplaştığım saygıdeğer dostum Adil Okay’a yönelik provokasyon kokan savcılık soruşturmasında vuku bulan skandal diyebileceğimiz durumdur. Bana gönderdiği mektupta Kuşadası manzaralı bir kartpostal-ki bu kartpostallar PTT’nin özel günler için herkese dağıttığı kartpostallar olduğunu belirtelim- ve kızı, sevgili Öykü’nün bir salyangoza bakarken çekilmiş resmi var. Haftalar sonra cezaevi idaresince tarafıma yapılan tebligatta, “sakıncalı”dır diye, soruşturma başlatıldığını ve mektubun verilmeyeceği yönündeydi. Bu karara karşı İnfaz Hakimliğine itiraz ettim. Arada 6 ay geçmesine rağmen İnfaz Hakimliği olumlu veya olumsuz hala bir karar vermiş değildir. Oysa hakkımızda açılan disiplin soruşturmalarında İnfaz Hakimliğinin onama süresi bir ayı geçmez.

Cezaevi disiplin kurulu ve savcılığı bizlere yönelik keyfi, anti-demokratik, uluslar arası hukuka aykırı ve ilkel öç alma mantığı bizlerle sınırlı kalmayarak seven, sevdiklerimize de yöneltilmiştir. Yukarıda belirttiğim mektubu bana gönderdiğin için savcılık soruşturma başlatmış, bu gerekçeyle Adil ve eşi Tülin Hanım polis merkezine çağrılıp şüpheli sıfatıyla ifadeleri alınmıştır. Gerekçe Öykü’nün salyangoza bakıp çekilmiş resmin cezaevinde firar etmenin krokisi ve şifresi verilmiş!.. Paranoyanın bu kadarına pes demek yeterli olur mu bilmiyorum.

Burada amaçlanan oldukça açık. İnsani bir yaklaşım olan, insanlar arası manevi değerlerin hedeflenip, cezalandırılmasıdır. Şu mesaj da verilmek isteniyor; “Nasıl olur da devlete karşı mücadele eden insanlarla iletişim kurup, onlara moral verirsin” hesabı sorulmaktadır. Yoksa Adil’in cezaevine şifreli firar krokisi göndermediğini bu sistem çok iyi bilir. Bu sistem Adil’in bunu yapmadığını bilir yanında Adil’i iyi de tanır. Tanıyor: çünkü Adil de her birimiz gibi bu devletin hışmına uğramış, polis silahıyla ağır yaralanmış, emniyetin işkencelerinden geçmiş, öldü denilerek asansör boşluğuna atılmış, günler sonra tesadüfen halktan insanlar tarafından bulunup, polise bildirilmiş, doğru-dürüst tedavisi yapılmadan zindana atılmış, zindan da özgürlük eylemini gerçekleştirerek Orta-doğuya gitmiş, orada Filistin halkıyla İsrail siyonizmine karşı omuz omuza savaşarak enternasyonalist görevini yapmış, yirmi yılı aşkın sürgün hayatından sonra tekrar ülkesine dönmüş sosyalizm ve demokratik mücadelesine devam eden yürekli bir devrimcidir. Böyle bir insanın bir kartpostalla firar krokisini çizmeyeceğini çok iyi bilir. Böyle bir iddianın mantığı yoktur ve olamazda.

Tüm olup bitenlerden sonra bu durumu sadece Cezaevi Disiplin Kurulu’nun ve savcılığın paranoyası olarak değerlendirmek mümkün mü? Olabilir. Ancak bu paranoya devletin tüm kurumlarını içine almışsa, bu paranoya olmaktan çıkar, faşizmin sarmalına dönüşür. Bu sistemi oluşturan sıradan bir kurum veya birey değildir. Bu bir zihniyettir. Bu zihniyeti oluşturan devletin aklıdır. 02.06.2014

Kasım KARATAŞ   

T tipi Hapishane Karabük