TOKAT HAPİSHANESİNDEN GELEN DENEME TADINDA MEKTUP

“Zamanın kum saati bu anda güze akmaktadır…”

TOKAT HAPİSHANESİNDEN GELEN DENEME TADINDA MEKTUP

“Güz gülleri yoktur içerde, güllerin hayali vardır zihinde, epeski bir zamandan kalmış toprak bir evde bir hikâyeci hayaliyle buluşur gül hayali. O sana hayatın akıp giden yıllarını anlatır sen ona gül verirsin hediye niyetine. Gül ve hikâye senin hayalinde bir hikâyecinin dilinde buluşur hazan mevsiminde.”

1 Kasım 2022

Merhaba Adil Hocam,

            Öncelikle selam, sevgi ve saygılarımı iletiyor, sen, Tülin, Öykü, Görülmüştür ekibi başta olmak üzere tüm dostlara, canlara yürekten özlemlerimi iletiyor, başarı dileklerimi yineliyorum.

            Hapishanede mevsimler başka türlüdür. Belki de ‘Hapishanede Mevsimler’ adlı bir yazı yazmam gerekiyor, ilginç bir başlık:) Hapislikte güz mevsimi kışa hazırlık demektir, güneşi daha az görmek, soğuktan daha çok etkilenmek demektir. Kuşların göç yollarına düşerken havalandırmamızın üstünden uçarken üstümüze gübrelerini bırakması, yağmurların soğuğu hissettirecek derecede bizi ıslatması, günlerin kısalıp avludan daha az faydalanmamız, ailelerimizin ziyaretlere daha sınırlı ya da hiç gelememesi ve daha sayacağım birçok şey demek.

            Bazen de dökülen sararmış yaprakları güzün bir hediyesi olarak getiren rüzgarın bizi yoklamasıyla anlarız. Romantik sularda gezinen mahpuslar için de şiir yazma mevsimidir. Her mevsim aynı yaşanmaz içerde. Her birinin yarattığı farklı ruh halleri vardır. Sonbahar aynı zamanda yılın bitişine, cezanın biraz daha azalışına da delalet eder. Umudun baharı ise çok uzak değildir.

            Biraz hüzün biraz melankoli biraz da buruk bir keder yoklar insanın yüreğini. Uzun süre hapis yatanlarda anıların bulutun gölgesini çağrıştırır hazan. Hazanda hüzün bazen gözpınarlarını da doldurur. Ağlamak güzeldir, tıpkı yağmurun toprağı yıkaması gibi gözyaşları da ruhu arındırır. Acılar ve kederler içinde ağırlaşan insanı hafifletir. Nedendir bilinmez ama illa da bu mevsimdir içimizdeki sızıları dirilten. Bir kadim şiirin dizlerinde saklı ağıt gibidir güz mevsimi. Bir kahinin kehanetinde gizlenen felaket belki de, karamsarlığa yer olmasın diye yüreklerde neşeli bir şarkı söyler nerden peyda olduğu belli olmayan bir arı kuşu. Anlarsın hayat bazen bir kuşun dilinde.

            Güz gülleri yoktur içerde, güllerin hayali vardır zihinde, epeski bir zamandan kalmış toprak bir evde bir hikayeci hayaliyle buluşur gül hayali. O sana hayatın akıp giden yıllarını anlatır sen ona gül verirsin hediye niyetine. Gül ve hikaye senin hayalinde bir hikayecinin dilinde buluşur hazan mevsiminde. Sebepsiz bir burukluk yoklar içini, akıp giden yılların yollarında bulursun kendini. Aklına öyle çok şey gelir ki hangi birinde soluklanıp hangi birinden esinleyeceğini karıştırırsın. Sonra gülüşü kocaman bir kelebeğe benzeyen bir kız çocuğu yakalar seni düşünün içinde, artık mevsimsiz bir zamanın tam ortasında mekansız bir zamandasın. Gündüz mü, gece mi bilemezsin! Bazen yıldızlar eşlik eder sözlerine bazen savrulan yapraklar. Ne olursa olsun kalbinde yine en güzel dizeler, simgeler sevdiklerin için. Hapishanede güz de olsa sevgiye ihtiyaç vardır. Sevgi bir ihtiyaçtan ziyade varlık sebebidir. Sevebilmekten vazgeçmeyene hapishane hep yazdır. Ama zamanın kum saati bu anda güze akmaktadır. Güz, hapishanede her şeye rağmen hayata açılan neşeli bir yüz, umut dolu bir sözdür. Umudun gözünde nice güzel yüzlerle buluşmak dileğiyle…

            Değerli Kekê Adil,

            Mevsime ve hapishanede hissettirdiklerine dair yani ‘Hapishanede Güz Mevsimine’ dair bir şeyler yazarak başlamak istedim. Alıştırdınız beni:) Ne zaman size yazmaya başlasam kelimeler peşi sıra sökün ediyor zihnime, ben de yazıyorum ne yapayım; sizi yoruyorsam yazmayayım:) Sizlerin hakkını ödeyemem, sebebini biliyorsunuz ve ben her defasında teşekkürlerimi iletmekten, sizi yürekten kucaklamaktan vazgeçmeyeceğim. Dostluğun sadece edebi bir kavram ya da klişe bir kelam olmadığını hatırlatan ve yaşatanların başında sizler geliyorsunuz. Bu cehennemi zamanlarda bu zemheri mevsiminde bir soluk borusu, dert dergâhı, dost eşiğisiniz. Daha ne olsun!

            İçimi döküyor, derdimi yazıyor, gönlümü açıyorum size, siz de o sözcüklerin kuş kanadına, rüzgar nefesine, bulutlara, yıldızlara artık ne varsa yükleyip salıyorsunuz cihana. Siz benim cihana açılan kapımsınız. Güzel, sevgi dolu ve şahane bir kapı. Bazen insan birbirine kapı olmasını ama güzel yerlere açılabilen bir kapı olmasını da bilmeli. Velhasıl ne desem eksik kalır çaba ve emeklerinizi tarif için. Sağ olun, var olun. O sevgi ve iyilik dolu gözlerinizden öpüyorum.

            Bir süre önce Hilmi Toy’dan bahsettiğin kartını ardından da, söyleşiyi aldığın ve yayınladığınız yazılara ilişkin yazdığın kartı da aldım. Her şey için minnettarım. Tekrar teşekkürlerimi sunuyor, emeği geçen herkese şükranlarımı iletiyorum. Yazan, okuyan, yorumlayan, her cana ayrı ayrı sevgiler, ayrı ayrı güz gülleri:) yolluyorum. Hapishane mamulü o yüzden yeterince kokmayabilir kusura bakmasınlar:)

            Hilmi Toy cana da selam ve sevgilerimi iletiyorum. Sağ olsun, bilseydim daha fazla yazardım. Yine de yazdıklarımın kitabı için bir faydası dokunmuşsa bundan mutluluk duyarım. Gerçekten de ciddi ve yoğun bir emek verip, hazırlamıştı, tekrardan teşekkürler, emeklerine, eline, yüreğine sağlık.

            Kekê Adil,

            Senin, sizin için yapabileceğim bir şey varsa lütfen yazın. İlerde Leyla’dan rica edeceğim size, özellikle Tülin Hocam’a ve Öykü’ye bileklik yollaması için. Ona da yazdım, içerden kimi konu ve olayları mizahi bir tarzda size yazması önerimi ilettim. O konuda yeteneklidir, ilerde öyle güzel ve ilginç hikayeler yazabilir. Kısaca bunları yazıyorum. Söyleşinin nerede, nasıl yayınlandığı size kalmış. Nerede istiyorsanız yayınlayabilirsiniz. Sanat ve Hayat’a da teklif edersiniz, ben Leylan Yayıncılığa da yazdım. İsterlerse yayınlasınlar, olmasa da sorun değil. Zaten siz o zamana kadar birkaç yerde yayınlamış olursunuz.

            Ben de yeni bir kitap daha yazmaya başladım. Tarihi roman serisine devam ediyorum. Bu kez Merwaniler dönemini yazmaya çalışıyorum. Önceki yazdıklarımda bilgisayara geçecek birini bulamadığım için öyle evde kaldı. Herhalde ancak çıkınca yapabilirim. Bir yıl bir ay gibi bir süre kaldı. O zamana kadar memlekette ne olur ne biter hep birlikte göreceğiz. Sanırım çok uzattım, bitireyim. Bu sefer ekte mizahi, kemik bir yazı yolluyorum. ‘Bir Tuhaf Doğum Günü Kutlaması’ adında. Sahi yazdıklarım beğeniliyor mu? Okunuyor mu?:) Merak ettim, her şey için yine de teşekkürlerimi iletiyor, sağlık, başarı, esenlik diliyor, selam, sevgi ve saygılarımı iletiyorum. Güzel ve özgür yarınlarda buluşmak dileğiyle.

Seyit OKTAY

T-Tipi Cezaevi A-3-8

TOKAT

NOT: Barbara ve Willi’nin mektup ve kartını aldım. İlerde onlara yazmaya çalışacağım. Alihan’a, soran herkese sevgiler, selamlar, kalın sağlıcakla.

Kartlar da çok güzeldi:) Hep unutuyorum söylemeyi

-Ekte 3 yaprak yazı var-

-Leyla size beş (5) bileklik yollayacak. 3’ü ailenize, 2 tanesi de Görülmüştür’den dostlara. Umarım beğenirsiniz, hediyemiz, çam sakızı çoban armağanı:) niyetine.