Tutsak yazar Leyla Atabay'ın yeni romanı RABİA hakkında

"Şu an Alanya L Tipi’nde kalan yazar, 27 yılı içeride geçirmiştir ve geçirmeye devam etmektedir. Leyla Atabay’ın yayımlanmış diğer eserleri şöyledir: Konjonktürel Kimlik, Ben Kendim Öteki, Şikefta Filozofiya ve Kendini Unutan İnsan. Daha nice verimlerinin güneş görmesi dileklerimle yazarın yazımsal serüveninde başarılar dilerim."

Ayhan KAVAK. Yüksek Güvenlikli Hapishanesi B-1-18. Ereğli/KONYA

***

RABİA HAKKINDA

İlahiyatın özü ahlaka dayanır. Toplumsal çürümenin had safhaya ulaştığı ortamlarda kölelik, eşitsizlik ve bilcümle kötülükler sıradanlaşır. Böylesi bir durumda sömürü ve boyunduruk altına almalar toplumu nefessiz bırakır. Buna yönelik alternatif diye tarihsel-toplumsal akışta inanç sistemleri ortaya çıkıp yozlaşmaya, horlanmaya, talan ve gasp rejimlerini ötelemeye bir nebze özgür nefes solumak için ahlaki çıkış yapılır. Zira ilahiyatta ahlaksızlıklara karşı çözüm olunmak istenir. Bu arayışta özellikle iktidar ve devletçi yapılanmayla birlikte hareket edildiğinde özünden uzaklaşma yaşanır. Gözleri engerek kamaşmasındaki erkler, inancı çıkarları doğrultusunda kullanmaktan çekinmemişlerdir.

Kurumsallaşmış iktidarın elindeki ilahiyat kılıca dönüşüp toplumsal yapılanmaları meşreplerine uygun olarak dizayn etmeyi iş edinirler. İlk çıkışına aykırı düşecek bir argümana dönüşen ilahiyat eski düzenin yani talan ve gaspı başkalaştırarak yeni maskeler takar. Toplum gene zulüm cenderesinde debelenmeye devam eder. Bu durum İslami çıkış sürecinde de yaşanmıştır. Devletçi yapılanmanın vücuda gelmiş hali olan Emevi Hanedanlığı Bizans’a öykünen saraylar, saltanatlar hükümranlığını yaşar kılarken toplumları, insanlığı iktidarların örümcek ağlarına yakalamışlardır. Oluşan bu statüko toplumsal yapılanmada hayal kırıklıklarına yol açmıştır. Bundan dolayı da arayışa girenler, insanlar kurumsallaşmış kötülüğe karşı temiz kalmayı esas alarak tasavvufa yönelmişlerdir. Bu dönemdeki toplumsal çürüme ve kirlenmeden ar duymuş hikmet erenleri tarikatlara yönelmişlerdir. Temiz kalmak için Yaradana sığınarak “ışık ile bir olmak” veya “insan-ı kamil” olmayı gerçekleştirme yolundan yürümek istemişlerdir. Bu uğurda Hasan Basri, İbrahim Ethem, Cafer-i Sadık, Cüneyd, Hallac-ı Mansur, Beyzid-i Bestami, Şibli gibi kimi hikmet erenleri yola revan olmuşlardır. Genelde hep erkekler öne çıkmıştır. Kadınların ise esamesi okunmasa da Rabia’nın ortaya çıkması mucize olmuştur. Rabia tüm zorluklara ve engellemelere rağmen kadın veli olarak kendini kabul ettirmiştir. Rabia, “ilahi aşk” ile Allah’a bağlanmak uğruna nice kötülükleri yenerek tarihsel-toplumsal akıştaki ilk kadınlardandır. Tarikat yolunda şeriat, hakikat ve marifet aşamalarına tırmanmada sezgilere başvuran sufiler kendi meşreplerince hareket etmişlerdir. Bu yolda, tamamlanmayı esas almış Rabia’nın hayat hikayesi oldukça ilginçtir. Kimdir? Nasıl bir hayatı olmuştur Rabia’nın? Bunu bilmek için artık önemli bir kaynak var. Leyla Atabay’ın Ceren Kültür’de çıkan Rabia romanı, okuyanları aydınlatacak, dil ve biçemi yetkince işleyip, iyi kurgulanmış biyografik özellikler taşıyan bir eserdir. Yazar Atabay, oylumlu yapıtında, Emevilerin son demlerinde ve Abbasilerin ilk dönemlerinde Basra’da yaşamış Rabia’nın hayat hikayesini edebi zenginlikle başarılı bir şekilde serimlemeyi bilmiştir. Rabia’nın ta çocukluğuna projeksiyon tutan yazar, bir kölenin sonradan veliye dönüşümünü akıcı bir anlatıyla taçlandırmıştır. Biçim ve biçemi mahirane kullanan Atabay, Rabia romanını dört bölüm halinde işlemektedir. İlk bölüm, annesince köle olarak satılmış Rabia’nın çocukluğuna değinir. Onun satın alınarak konağa getirilmesiyle başlar. Türlü zorbalıklara göğüs geren Rabia’nın evdeki diğer köleler olan Hiv Ana, Sarı, Yasemin ve Kara Ahmet ile ilişkileri anlatılır. Bu bölümde, Rabia Hiv Ana’dan Ney çalmasını, Kara Ahmet’ten de Kuran okumasını öğrenir.

İkinci bölüm; yanına aldığı müzisyen kızlarla Emirlerin, zengin eşrafların gecelerinde hünerlerini sergileyen Gül Hatun’un, Ney çalışından etkilendiği Rabia’yı kölelikten kurtararak ekibine katışına odaklanır. Rabia, gecelerden kazandığı paralarla Gül Hatun’a olan borcunu ödeyerek, ileride yaşayacağı bir ev alışını konu edinir. Burada aynı zamanda hayal kırıklığı yaşayacağı Kasım’a olan karşılıksız aşkına da değinir.

Üçüncü bölümde de, ney çalmayı bırakarak Hiv Ana ile evine yerleşmesi ve ibadetle aydınlanma sürecine değinilir. Rabia ilahi aşkın arayışında olur. Dördüncü bölümde ise her şeyi geride bırakıp çöle yakın eğreti bir kulübeye yerleşmesi ve herkesçe tanınan, üzerine menkıbeler çıkarılmış Rabia anlatılır.

Ayrıca roman akışı içerisinde döneminde yaşanmış hikmet erenlerinin düşünceleri işlenmiştir. Rabia ney çalmak için gittiği yerlerdeki ilahiyat tartışmalarını dinlemiş ve çıkarımlar yapmıştır. Özellikle kadının “sürülecek tarla” gibi görüldüğü erkek egemen bakış içerisinde kendini kanıtlayan bir veliye dönüşümü o kadar kolay hazmedilmemiştir. Türlü karalamalarla karşılaşmıştır. Kadının yerinin ev ve kölelik olduğu düşüncesindeki bir toplumdan çıkması elbette mucize olarak görülmelidir. O mucize Rabia’da vücuda gelmiştir…/Feriduddin At’ar, Evliya Tezkireleri’nde Rabia hakkında şöyle der:

“Naklederler ki, bir cemaat imtihan niyetiyle yanına gelmiş ve ‘Bütün erdemler erkeklerin başına saçılmış, mürüvvet tacı onların başına konulmuş, keramet kemeri onların beline bağlanmış, hiçbir kadına asla mürüvvet gelmemiştir, sen bu lafı nereden ediniyorsun?’ demiş, o da cevaben demiş ki: ‘Söylediğiniz şu lafların hepsi doğru ama hiçbir kadından asla bencillik ve ‘Ben sizin en yüce Rabbinizim’ [Nâziât 79:24] iddiası da çıkmamıştır.”

Yüzlerce asır geçmiş olsa da Rabia’dan bahsediliyorsa halen, onun yaşamından dersler çıkarmak icap eder. Nitekim Atabay da bu eseriyle yaptığı göndermelerle kadınlara dayatılmış prangaları görünür kılmıştır. Rabia veliler arasında ilk kez Allah’a aşkla bağlanmayı ve ilahi ışıkla bir olmanın arayışını dillendirmiştir.

Yazar Leyla Atabay, 532 sayfalık bu romanıyla, ilk kadın sûfi Rabia’yı usta işi bir kurguyla ete-kemiğe büründürmüştür. Yapıtta, Rabia kendi ruhunun karanlığını aydınlatma yolunda şöyle yakarır:

“Allah’ım, seni iki sevgiyle seviyorum/Biri benim naçizane aşkımdır/Diğeri senin sevilmeye liyakatındır/Benim aşkımın zevki seni anmaktır/Öteki seni perdesiz görme şevki/Bunda da onda da bana övgü payı yok/Bunda da onda da ancak sana hamdetmek gerek! Ey Allah’ım! Bu dünyada payıma düşen rızkı sana düşman olanlara ver: Öte dünyada payıma düşecekleri dostlarıma ver. Bana sen yetersin.”

İşte Rabia’nın arayışının odağı da budur! Elbette yazar salt bununla da yetinmez; iktidarın kötücüllüğüne, kadının yoksanmasına, esamesinin okunmamasına işaret ederken köleliğin bitmediğini ve İslamda’da sürdüğünü hatırlatır. Tabii tüm bunları bilgi yekûnu olarak değil, akıcı bir dil ve üslupla gerçekleştirmiştir. Kanımca, Rabia romanı bir dönemi, tasavvufi çıkışı öğrenmek açısından da ön açıcıdır. İlgiyle okunacak bir romandır Rabia!

Şu an Alanya L Tipi’nde kalan yazar, 27 yılı içeride geçirmiştir ve geçirmeye devam etmektedir. Leyla Atabay’ın yayımlanmış diğer eserleri şöyledir: Konjonktürel Kimlik, Ben Kendim Öteki, Şikefta Filozofiya ve Kendini Unutan İnsan.

Daha nice verimlerinin güneş görmesi dileklerimle yazarın yazımsal serüveninde başarılar dilerim.

Künye: RABİA, Roman, Leyla ATABAY, Ceren Kitap, Birinci Baskı. Eylül 202