Tutsak Yazar Muzaffer Tansu'dan "Ben Çıkana Kadar Büyüme E mi" Eleştirisi

"Kesinlikle herkese ulaşması ve mutlaka okunması gereken bir kitap bu. Okuyanların bakış açılarında, düşüncelerinde; kim olurlarsa olsunlar, neye inanırlarsa inansınlar, hangi ideolojiyi savunurlarsa savunsunlar, insan olabilme üst kimliğinde buluşarak çok pozitif değişimler olabileceği düşüncesindeyim.."

Muzaffer Tansu

L tipi kapalı hapishane

Ferizli / Sakarya

Mart 2013

Sevgili Adil hocam,

Fransa’dan gönderdiğiniz kart benim için güzel bir sürpriz oldu. Teşekkür ederim. Paris gibi bir şehirde bizi hatırlamanız ne büyük bir duyarlılık. Biliyorum ki Fransa sizin için özel bir ülke. Fırtınalı döneminizin izlerini barındırıyor. Gidiş nedeninizi bilmiyorum ama sanırım turistik bir geziden öte anlamı vardı. Umarım verimli bir seyahat olmuştur.

Fransa denince aklıma önce Edith Piaf ve o büyülü dilin kulağa daha hoş getirdiği ezgiler gelirdi. Sonra Louvre, Champ Ellysse, Eiffel ve içimizi kanatan Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya… İnsanın çok sevdiği kentleri mezarlıkları ile anımsaması ne trajik bir olaydır değil mi? Moskova ve Paris gibi.

“Ben Çıkana Kadar Büyüme e mi” adlı kitabınızı üç gün önce aldım. Kitabınız için tebrik, bana gönderme inceliğini gösterdiğiniz için de teşekkür ederim.

Gönderdiğiniz kitaplarınıza derin, uzun soluklu eleştiriler yapmama alışkınsınız. Ama bu kitabınız için yorum yapmak ne kadar zor. Başından başladım olmadı. Sonundan, ortasından başladım hiç olmadı. Tamamını okumaya, yüzleşmeye yetmedi cesaretim.

Yoğun bir duygusallık, yılların getirdiği yorgunluk, mahpusların ve çocuklarının arasındaki, zihnime yer eden ayrılık sahneleri; kitaptaki etkili anlatım ve resimlerle birleşince gözlerim kaçak dövüşmeye başladı. Güneşe bakıyormuşçasına kaçtı sayfalardan.

Daha önce Canan ve Musa adlı iki gazetecinin sizinle yaptığı bir röportajı okumuştum. Bu çalışmayla ilgili bazı mektupları okurken çok zorlandığınızı söylemiştiniz ya, şimdi yaşadığınız o duygu boyutunu çok iyi anlıyorum. Umarım siz de benim ilk kez bir kitabınızı bir solukta okuyamama durumumu anlayacaksınızdır.

Mahpusluk başlı başına, her anlamda büyük bir zorluk. Ama bunu bir çocuğa anlatabilmek, kapalı görüşlerde size küçük parmaklarını uzatan o masum ellere dokunamamak, bundan kaynaklı o çocuğun gözyaşlarını görmek çaresizliğin doruk noktası, sözün bittiği yer oluyor.

Yine bir ilki gerçekleştirdiniz. Zoru başardınız. Kesinlikle herkese ulaşması ve mutlaka okunması gereken bir kitap. Okuyanların bakış açılarında, düşüncelerinde; kim olurlarsa olsunlar, neye inanırlarsa inansınlar, hangi ideolojiyi savunurlarsa savunsunlar, insan olabilme üst kimliğinde buluşarak çok pozitif değişimler olabileceği düşüncesindeyim.

(…)

Sevgili Adil ağabey, beni soracak olursanız; her zamanki gibi umutlu, ümitli, huzurlu, sağlıklı, bomba gibiyimJ Şikayet kültürünü bilmeyiz biz. Her zaman iyiyiz.

Malum cemre havaya düştü. Bahar gelmekte ve her ne kadar biz göremesek de çiçekler açmakta. Ben de tabiatın bu mucizevî dönüşümüne ayak uydurup silkinmekte, daha bir heyecanlı, hareketli olmaktayım.

Mahpusluğun son demleri bunlar. Bu bahar olmasa da, bir sonraki baharda görüşmek umuduyla.

Sevgilerimle…

Muzaffer Tansu