Hafta içinde açıklanan Yargı Reformu Stratejisi hak ve özgürlükler alanında vaadlerle dolu. Banu Güven iktidarın işkenceye sıfır tolerans söylemini DW Türkçe için yorumladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Beştepe'deki Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde Yargı Reformu Strateji Belgesi'ni açıklarken, sanki ülkesini şaşırmış gibiydi. "Gelsene, ifade özgürlüğü burada süper” mealinde birçok şeyin yanında dedi ki: "Türkiye işkence kötü muameleye sıfır tolerans anlayışını benimsemiştir. Bu iddialar artık geride kalmıştır. Bu kazanımları korumakta kararlıyız. Sistematik işkence iddiaları artık geride kalmıştır.” Cumhıurbaşkanı sadece başka ülkede değil, başka bir dünyada, sanki paralel evrende konuşuyor gibiydi.
Yıl 2008. Engin Çeber ve iki arkadaşı İstanbul'da yasal olarak basılan bir dergiyi dağıtırken gözaltına alındılar. Engin Çeber gözaltında işkenceyle öldürüldü. İşkence görüntülerle de tespit edildi. Gerçek ortaya çıktıktan sonra dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Çeber'in ailesinden "devlet ve hükümeti adına” özür diledi ve "işkenceye sıfır tolerans” dedi. İşkenceye sıfır tolerans.
Aradan 11 yıl geçti. Cumhurbaşkanının konuştuğu ülkede yaygın şekilde işkence var. Yani iddialar geride falan kalmadı maalesef.
Nereden çıkarıyorsun yaygın şekilde işkence olduğunu diye çıkışacak olanlara… Örnekler saymakla bitmez.
En son Urfa'da bir çatışmanın ardından gözaltına alınıp işkence edilen, aralarında çocukların da bulunduğu 51 kişiye bakın. Ters kelepçeyle yerlere yatırılan, dövülen, işkence gören yurttaşlara. Hatta onlardan biriyle Kürtçe konuştu diye darp edilen 15 yaşındaki çocuğa. Bu olayla ilgili soruşturma başlatılıyor. Ne var ki, bu işkencecilerin kim olduğu "soruşturmadaki gizlilik” gerekçesiyle saklı tutuluyor. İşkence görenler ve Urfa'daki İnsan Hakları Merkezi avukatları, soruşturulanlar kimler, soruşturma nasıl yürüyor, bu kişiler hala görevde mi, değil mi, bunları öğrenemiyor. Tutuklu 13, serbest bırakılan 38 mağdurdan yargıya güvenmeleri isteniyor.
Cezasızlık "ilkesi”
Sorun şu ki, yargı işkenceye ve kötü muameleye beklenen cevabı veremiyor. Cezasızlık hala yaygın. Size bazı güvenlik güçleri mensupları tarafından kurgulanan "örgüt üyeliği” iftirasıyla tutuklanıp, önce 7 yıl, sonra "fiilin devam ettiği iddiasıyla” 8 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırılan Dicle Haber Ajansı (DİHA) muhabiri Kürt gazeteci Nedim Türfent'in durumu çok çarpıcı bir örnek.
Banu Güven Fotoğraf: Privat
Nedim Türfent, Urfa'daki gibi ters kelepçeyle yere yatırılan 50'den fazla işçinin haberini duyurmuştu. İşçilerin tepesine dikilen Özel Harekat komutanının, "Türkiye Cumhuriyeti devletinin gücünü göreceksiniz… Hepinizi tanıyorum ben… Kim ihanet ediyor, karşılığını görecek… Ne yaptı lan size bu devlet… Türk'ün gücünü göreceksiniz…” diye bağırdığı görüntüleri hatırlarsınız. Nedim bu görüntüleri bulup işkencenin haberini yapınca gözaltına alındı, ama önce kimse ondan haber alamadı. Sosyal medyada yükselen tepkiler üzerine Türfent'in Yüksekova'da olduğu açılandı. Sonra tutuklanıverdi. Mayıs 2018'den ilk duruşmasının görüldüğü Haziran 2017'ye kadar tecritte, tek kişilik hücrede tutuldu. Tutuklanmasına ve iddianameye hakkında "örgüt üyesi” suçlamasının yapıldığı 24 tanık ifadesi girmişti. Ne var ki, o 24 tanıktan ilk duruşmada tekrar dinlenen 13'ü, gazeteci hakkında işkenceyle ve baskıyla ifade vermek zorunda kaldıklarını açıkladılar. Geriye kalan 11 tanıktan 4'ü de sonraki duruşmalarda "Bize işkenceyle kağıt imzalatıldı” dedi. Buna rağmen mahkeme Türfent'i serbest bırakmadı, tekrar bir yıl daha kalacağı tecrit koşullarına gönderdi, sonra da duruşmada dinlenmeyen bir tanıkla, çelişkili iddialar dile getiren bir diğerinin çelişkili ifadelerine dayanarak gazeteciyi mahkum etti. Nedim sırf gazetecilik yaptı diye hayatının üç yılını cezaevinde geçirdi, daha da geçirecek. İşkence iddialarının soruşturulduğunu da duymadık.
Bu örnekler uzar gider. Gazeteci Deniz Yücel de Silivri cezaevindeyken işkence gördüğünü geçenlerde verdiği ifadesinde açıkladı. Bunu daha önce açıklamamış olmasının ardında, cezasızlığın ilke haline geldiği bir ülkenin bir cezaevinde, tecrit edildiği hücrede daha beter muameleye uğrama endişesi olduğunu düşünmek yanlış olmaz herhalde.
Hangi nedenle ve kim olursa olsun, devlet hiçbir yurttaşına işkence yapamaz. Bu yazıyı okuyup da bu konuda şüphesi olanlar girsinler bir arama motoruna, Türkiye'nin de imzacısı olduğu Birleşmiş Milletler'in İşkence ve Diğer Zalimane, Gayri İnsani veya Küçültücü Muamele ve Cezaya Karşı Sözleşmesi'ni arayıp bulup okusunlar. Sonra da aynı arama motoruna işkence diye yazsınlar. Paralel evrende yaşamadıklarını anlayacaklar.
Banu Güven
Kaynak: © Deutsche Welle Türkçe
- 5 gösterim