Büyük Özlemlerin, Ayrılık ve Uğranılmış Haksızlıkların Açtığı Yaraların Mekan Tuttuğu Yüreklerden Süzülüp Gelen Bir Kitap:
“BEN ÇIKANA KADAR BÜYÜME E Mİ?...”
Hasan Açıkgöz
Suçun bireyselliği vardır. Hiç kimse işlemediği bir suç nedeniyle sorumlu tutulamaz. Cezalandırılamaz. Mağdur edilemez. Ama bizim ülkemizde işin rengi pekte öyle değildir. İşler pratikte, yasaların söylediği gibi değil (ki zaten yasalar da yeterince demokratik ve adil de değildir), devletin, kendine kayıtsız şartsız biat etmeyen herkesi düşman olarak gören mantığına göre yürür. Devletin asıl mantığına göre, eğer bir kişi, suç işlemişse, suçlu olan sadece suçu işleyen değil, aynı zamanda ‘suçlunun’ ailesi ve diğer yakınları da. Hele de politik tutsaksanız!... Yasalar çerçevesinde değil ama fiilen aileniz, anne ve babanız, eşleriniz, çocuklarınız da cezalandırılır. Cezanızdan payına düşeni fazlası ile alır. Sizin tutsaklığınız, yakınlarınız için, tutsaklığınız boyunca sürecek bir zulme dönüştürülür.
Zira öncelikle ve özellikle ailenizden yüzlerce, binlerce kilometre uzaklıkta bulunan hapishanelere nakledilirsiniz. Böylelikle ailenizle haftalık yapmanız gereken ziyaretleri yapabilmeniz bir yana, 5-6 ayda bir bile ziyaret yapmanız kimi zaman, imkânsız hale gelir. (Bir de buna, toplamında ayları, yılları bulan “ziyaret ve iletişimden men” şeklinde hayata geçirilen disiplin cezalarını ekleyin). Kiminizin aylarca, yıllarca ailenizin yüzünü göremediğiniz olur. Doğal olarak ailenizin yakınlarınızın da sizin yüzünüzü… Aylar yıllar sonra, anneniz ile babanızın sizdeki, sizinse annenizle babanızdaki yaşlanmayı görüp şaşırdığınız olur. Dahası sizin çocuklarınızı, çocuklarınızın da sizi tanımadığı!...
Yoksulluk içindeki ailelerin birkaç ayda bir bile olsa ziyarete gidebilmek için yol parası bulmakta çektiği güçlük bir yana; uzun yolculukların yorgunluğu, gidilen şehirde kalacak, dinlenilecek yer bulamamanın yol açtığı sıkıntı, cezaevlerinin önünde beklemek için, değil uygun salonlar, bir otobüs durağının bile bulunmaması; yazın sıcağının, kışın soğuğunun fenalığı; elle, tacize varan üst aramaları, görevli personelin nezaket ve saygıdan uzak tutum ve davranışları aileler için tam bir işkenceye dönüşür. Üstelik hepsi hepsi 1 saatlik görüş için!
Mahpushanelerdeki anne-babalar ile onların yakınları, çocukları, işte bunları, yaşadıklarını ve yaşamadıklarını; kendilerine çektirilen zulmü anlattılar. Kendilerinin ve ülkemiz hapishaneler gerçekliğini; süslemeden, en yakın haliyle gözlerimizin önüne serdiler. Yazar-şair Adil Okay bu anlatımları derledi. Nota Bene Yayınları bu derlemeyi yayınladı ve ortaya bir kitap çıktı. İsmiyle, içeriğiyle BEN ÇIKANA KADAR BÜYÜME E Mİ?... diyen bir kitap!.
“Ben Çıkana Kadar Büyüme E Mi!...” Ne mi anlatıyor? Bir mahpus çocuğu olmanın; bir mahpus çocuğu olarak dışarıda annesiz-babasız kalmanın ne demek olduğunu anlatıyor.
Ne mi anlatıyor?
Mahpus anne ve babaların, kendi çocuklarının, dışarıda, kendilerinden uzakta, “öksüz ve yetim” olarak büyüdüklerini bilmelerinin yüreklerinde yarattığı acıyı anlatıyor.
Ne mi anlatıyor?
“Ben çıkana kadar büyüme e mi!...” diyenlerin çığlığını anlatıyor.
Ne mi anlatıyor?
Bir mahpus babanın, ziyaret kabininde, kimin çocukları olduğunu, kimin ziyaretine geldiklerini bilmediği, duvar dibinde ağlayan iki çocuğu teselli etmek üzere kucağına aldığında, eşinden, kucağına aldığı çocukların kendi çocukları olduğunu öğrendiğinde akan gözyaşlarını anlatıyor.
Evet, anlatıyor; gerçek hikayeleri, gerçek kahramanların kaleminden… Gerçeğin; ülkemizin bir kesitinin gerçeğinin hikayesini ve kahramanlarını!
Bu kitap, işte bu gerçeği, sırf bu gerçeği görmek – öğrenmek için bile fazlası ile okumaya değer. Okuduğunuzda hak vereceksiniz.
Ümüş Eylül
Hasan Şahingöz
F Tipi Cezaevi Tekirdağ
- 4 gösterim