Yoğun - Yorgun Günlerde Bir Dostun Mesajı, Telefonu Moral Veriyor! İzmir'den Antakya'ya Mahpus Karikatürleri Dolaşıyor...

24 Nisan 2019

Görülmüştür Grubu olarak, aylar süren çalışma sonucu “Duvarları Delen Çizgiler” adını verdiğimiz sergiyi hazırladık ve 2 Nisan’da Mersin’de, 13 Nisan’da da İzmir’de görkemli açılışlar yaptık. 3 Mayıs’ta Antakya’da, 18 Mayıs’ta da Adana’da sergimizi açmayı planladık. Bu arada sergimizi kitaplaştırmak için hummalı bir çalışma içerisindeyiz.

20 Mahpusun 70’e yakın özgürlük temalı yayınlanmamış karikatüründen oluşan bu sergiye ilgi beklediğimizden fazla oldu. Tek tek arkadaşların yanı sıra İHD şubelerinin, Homur Mizah ve Karikatür Grubu’nun, Wernicke Korsakoff’lular ve Eski Mahpuslarla Dayanışma Derneği’nin destekleri de takdire şayandı. Sergimiz basında da geniş yer aldı. Kutlamalar devam ediyor. Özellikle eski mahpusların kutlaması bizi daha çok duygulandırıyor. Onlardan biri de, on yıl kadar önce mektuplaşmaya başladığım, “Ben Çıkana Kadar Büyüme e mi…” adlı kitabımda yer verdiğim TUTSAK ANNELER’den biri olan Gazeteci Füsun Erdoğan’dı. Füsun, gazeteci olduğu için yıllarca hapis yattı. Sonra tahliye oldu ve Avrupa’ya çıkmak zorunda kaldı. Medya TV’de basın emekçiliğine ağır bir tempo ile devam ediyor. Bu arada politik mahpuslarla mektuplaşmaya devam ediyor. Çıkıp arkadakileri unutanlardan değil. Ara sıra bize gelen tutsak mektuplarını da programında okuyor.

İşte hem bizim hem de mahpusların vefalı dostlarından biri olan Füsun Erdoğan beni aradı. Sergi için emek verenleri kutladı. Haber yapacağını söyleyip ek bilgiler aldı. Muhabbet sırasında yazdıkları moral verdi. Olduğu gibi aktarıyorum:

“Yüreğinize, emeğinize sağlık Adil... Gerçekten çok güzel şeyler yapıyorsunuz ve en önemlisi de çok istikrarlısınız. Biliyor musun, arkadaşlar içeriden çıkarken, beni uğurlarken şöyle demişlerdi: ‘Bugüne kadar o kadar çok kişiyi uğurladık, o kadar çok cezaevi gezdik ki, gidenlerin çoğu bizi hatırlamadı. Seni uğurlarken ağlamayacağız.’ Bunu söyleyen o zaman yirmi küsur yıllık mahpuslardan biriydi. Zaten benim hücrede kalanların önemli bir kısmı hapishanede büyümüş ve yaşlanmış kadınlardı. Ben de tamam ağlamadan uğurlayın beni dedim. Tabi yan ranzadaki bir arkadaş, boynuma sarıldı ‘kim benim dertlerime ortak olacak’ diye bağıra bağıra ağlamaya başladı. Tutamadım kendimi, ben de başladım ağlamaya. O gece sabaha kadar bütün koğuşlara ve kolum duruncaya kadar da bazı mektup arkadaşlarıma faks yazdım. Tabii o akşam İMC'de ana haberde Banu'nun 3 G ile konuğu oldum. Beni uğurlarken ağlamayan koğuşdaşlarım, o akşam televizyonun karşısında koro halinde ağlamışlar. Onları anlattım bir bir... İsimlerini vererek... Diyeceğim kendilerini içeride unutulmuş hisseden müebbetlikler başta gelmek üzere tüm mahpuslar için harika bir iş yapıyorsunuz...”

Füsün’a değer bildiği, içeriden çıktıktan sonra geride kalanları ve bizi unutmadığı için teşekkür ediyorum. Görülmüştür grubu olarak 9.yılımıza giriyoruz. Gerçekten de ekibimizde yer alan arkadaşlar yıllardır özverili çalışmalarıyla tutsaklara ses – nefes ulaştırmaya çalışıyorlar. Mektup yazıyorlar, tutsaklardan gelen mektupları, şiir, öykü, resim, karikatür ve denemeleri dijital ortama aktarıp web sitemizde (www.gorulmustur.org) yayınlıyorlar. Sosyal paylaşım ağlarında paylaşıyorlar. Hak ihlali bildiren mektupları basına yolluyorlar. Tutsak yakınlarından gelen mesajlara cevap veriyorlar. Her mevsim çektikleri özgün fotoğraflardan kartpostal yapıp tutsaklara yolluyorlar. Tabi dönem dönem çalışmalarımızı izleyen gruplardan da destek alıyoruz. Onlarla da ortak projeler yapıyoruz.

Örneğin “İçeride Dışarıda kadın” adlı Aynur Epli’nin sergisinin hazırlanmasında Akdeniz Kadın Meclisi’nin desteğini almıştık. “Düşler Tutsak Edilemez” adlı serginin gerçekleşmesini ve kitaplaşmasını başta Sultan Güner olmak üzere Özcan Yaman ve redfotoğraf grubundan diğer fotoğrafçı arkadaşlara borçluyuz. “Fotoğraf Köprüsü” adlı (yine redfotoğraf grubuyla ortak yaptığımız) sergimizin, hem de kitabının hazırlanmasında geceler geceler boyu mesai yapan Tülin Şahin Okay’ı saymamak olmaz. “Duvarları Delen Çizgiler” adını verdiğimiz yeni sergimizi de İHD’nin ve Homur Mizah ve Karikatür Grubunun ve grafiker arkadaşımız Gonca Ocakcı’nın desteği olmasa gerçekleştiremezdik. Ali Osman Abalı olmasa belgesellerimizin çoğunu yapamazdık. İzmir sergimizi Gamze Yentür olmasa açamazdık. Web sitemizi de Emre ve Serdar’a borçluyuz. Velhasıl kolektif bir çalışma ördük. Bu çalışmalarımıza pul göndererek, talep üzerine mahpuslara istedikleri kitapları yollayarak, yayınlanmış kitaplarımızdan satın alarak destek olan okurlarımızın da sayısı az değil.

Bizim ekibimizden geceli gündüzlü çalışan diğer arkadaşların adlarını saymıyorum. Yıllardır, günlük bitmeyen mesailerine yüzlerce insan tanıktır. Zaten biz bu işin öznesiyiz. Önemli olan içeriktir. Yapılan işin başarıya ulaşmasıdır. Hapishanelerdeki politik tutsaklara esinti yollamaktır. Bize teşekkürü tutsaklar ediyor. Tahliye olunca hemen bizi arayanlar ediyor. Füsun Erdoğan’lar ediyor.

3 Mayıs’ta Antakya’da “Duvarları Delen Çizgiler” adlı sergimizde buluşmak dileğiyle.

24.04.2019
Antakya’da sergi açılışı: 3 Mayıs Cuma, saat:18.00
Adres: Turunçlu Defne Evi. Defne / Hatay- Antakya
Sergi 6 Mayıs pazartesi akşamına kadar ziyaretçilere açıktır.
iletişim: [email protected]

***

Merak edenler için ek:
Füsün Erdoğan’ın 14 Eylül 2012 tarihli hapishaneden yolladığı ve benim “Ben Çıkana Kadar Büyüme e mi…” adlı kitabımda yer alan mektubundan bir bölüm paylaşıyorum:

“Sevgili Adil
(…) Yazdan kalma sıcak bir gün. Havalandırmada kargaların o kaba seslerine karışan serçe cıvıltıları değişik bir senfoni kıvamında, hafta sonu sessizliğini kuşanmış hapishaneye meydan okuyor. Bunu eski hapishaneler ile yeni inşa edilenler arasındaki önemli bir fark olarak kaydediyorum. Hapishane tam bir ölüm sessizliğine bürünmüş! Üst kat penceresinden içeriye dolan güneş ışıkları yerdeki gri karo taşlarını aydınlatıyor. Karşımdaki duvara yapıştırdığım fotoğrafları seyrediyorum. Aramıza giren bir tutam ışık demetinin aydınlattığı fotoğrafta bana gülümseyen ömrümün bakışları canlanıyor gözümde... Yeni çıkmış ön dişleriyle etrafa gülücükler dağıtan Akocan'ın bebek hallerinden dolaşan bakışlarıma anılarım eşlik ediyor. Üstteki bir kareden şirinem Yağmur beni atlama dercesine gülümsüyor. Irmak ablasına nispet yaparcasına muzır bakışlarıyla "Buradayım" diye sesleniyor. Öykücük babasının şiirine sırtını yaslamış olmanın güveniyle bakmış objektife.

Açık görüşlerde Ako'nun ben ve babasıyla çektirdiği kahkahalı, gülümseyen karelere gizlenmiş hüzün yüreğime dokunuyor. Fotoğrafların tam ortasına yerleştirdiğim Tesa ve Akocan'ın gözlerindeki aşk hali ömrümle ilk gençlik günlerimize alıp götürüyor beni. Bakışlarım her bir fotoğraf karesinde sevdiklerimi okşuyor; sessiz ama sevgi dolu, özlem yüklü busecikler konduruyor yanaklarına. Ömrüm, Akocan, annem, Yağmur, Irmak, Şenom, Tesa, Belgin... Siz bakmayın duvardaki fotoğrafların sınırlılığına. Nerede olursak olalım, her koşulda, kimsenin elimizde almaya gücünün yetmediği iki şey: Düşlerimiz ve anılarımız! Bugün 8 Eylül 2012... Gözaltına alınışımın 7. yılı... Tutsaklığımın da! Ne yazık ki, yıldönümleri her zaman güzel günleri anmanın bir vesilesi olmuyor! Tutsaklığımın yedinci yılında da adalet ve özgürlük talebimi, taleplerimizi yükseltmeye... Umutlarımızı büyütmeye devam! Umutla, sevgiyle kalın...”