"Genç insanın özgürlük serüveninden çiçeklerimizi sorumlu tutmuş olmalılar! yoksa niye onlara yönelsinler öyle değil mi? Ardından sazımıza, gitarımıza yöneldiler. Belli ki onların duvarlar içinde "dile gelen" farklı bir yaşam ya da yaşam kaynağı olduğunu biliyorlar! Amma lakin yağmura el koyamadılar, yaşam özüne dokunamadılar..."
22 Eylül 2013
Sevgili Adil Merhaba
Tarihsel Haziran direnişinin içinden "ilk sonuçlarını" paylaştığın ve tamamına katıldığım yazınla birlikte anlamlı bir şiirle desteklemiş olduğun direniş belgesi kartını ve "görüşmeyeli" bu kadar büyüyüp güzel mi güzel bir kız olduğuna şaşırdığım "tavşan öykü'nün :-) " sadık arkadaşı çomar ile tablo güzelliğindeki fotoğraflarının olduğu kartları aldım. spas!
Şuan hoş bir ritm tutturmuş adeta salına salına yağan yağmurun sesi ve güzelliği eşliğinde oturdum sizinle sohbete... Tabi birkaç saat önceki halimi görmüş olsaydınız kesinlikle; " bu arkadaş gerçekten keçileri kaçırmış!" diye düşünür, hatta hayretler içinde söylerdiniz bunu (!) Karadeniz'in oldukça serinlemiş olan bu sonbahar gününde hiç halime bakmadan (birazcık sağlık sıkıntılarım dolayısıyla) "doğa ananın" çağrısı olan yağmurun o muhteşem ritmine dayanamayıp havalandırmaya çıktım ve serin kollarına öylece bıraktım kendimi! Baştan söyleyeyim, benim hiçbir suçum-günahım yok bu konuda(!) " kutsal doğa ana'nın çağrısına ses vermemek olmazdı ve bende "mecburen" onu yaptım(!) Neredeyse 1 saate yakın yürüdüm, koştum, türküler söyleyip şiirler mırıldandım ve tabii iliklerime kadar ıslandım! Zaman zaman üşüyüp ürperdim ve hatta zangır zangır titredim ama gel gör ki, o bir saat içinde kah kanatlanıp dağların zirvelerinde süzüldüm kah şehirlerin " patikalarında" direniş yiğitleriyle barikat başlarında omuz omuza halaya durup "zafer" türküleri söyledim. En güzeli de hücrelerime kadar özgürlüğü hissedip yaşadım... Biliyorum yaşadığım bu güzelliğin sağlığım üzerinden bedeli olacak ama umurumda değil tabi ki(!) Zaten "güzellikler" uğruna duruşumun bedelini yaşarken böyle hesaplar yapılmaz değil mi?
Geçen haftanın Pazar'ı da farklıydı, yani hapisliğin süre giden rutininin dışında bir gündü ancak bugün ki gibi güzelliklerle değil, gerginliğin had safhaya ulaştığı stresli, sıkıntılı bir gündü! Genç bir adli tutuklu özgürlük sevdasına tutulmuş ve gecenin karanlığını kendisine yoldaş bilerek duvarın öte yanına geçmeye karar vermiş! Büyük bir iradeyle de duvarın öte yanına-özgür yanına geçmeyi başarmış. Ancak siyonist İsrail devleti patentli jiletli tellerden geçerken ciddi şekilde yaralanmış. Kanamasını durdurmayı başaramayıp çok kan kaybedince panikleyecek olsa gerek üç-dört saat kadar sonra hastaneye gitmek zorunda kalınca fark edilmiş sonuç bu boyutuyla kötü olmuş ama "her canlının doğasında bulunan özgürlük tutkusuna yaşam vermiş" olması başlı başına bir güzellik! Ve bu genç insanın "canlı olma" hakkını kullanmasına bozulan "canlılar" paldır küldür daldılar yaşam alanlarımıza! Gerisini siz tasavvur edersiniz artık! Duvarlar içinde yaşamı temsil eden ne varsa ona yöneldiler evvela. İlk el attıkları şey, gözümüz gibi bakıp koruduğumuz çiçeklerimiz oldu. Genç insanın özgürlük serüveninden çiçeklerimizi sorumlu tutmuş olmalılar! yoksa niye onlara yönelsinler öyle değil mi? Ardından sazımıza, gitarımıza yöneldiler. Belli ki onların duvarlar içinde "dile gelen" farklı bir yaşam ya da yaşam kaynağı olduğunu biliyorlar! Amma lakin yağmura el koyamadılar, yaşam özüne dokunamadılar... Ve ben onunla hücrelerime kadar özgürlüğü tattığım muhteşem bir güzellik yaşadım...
Duvarın özgür yanında görüşmek üzere her birinize ayrı ayrı selam ve sevgilerimizi gönderiyor, başarılar diliyorum. Güzel öykü arkadaşımı ise ayrıca tatlı yanaklarından öpüyorum. Her daim sevgi, umut ve dirençle kalın...
Resul KOCATÜRK
E Tipi Hapishane B-10
GİRESUN
- 2 gösterim