Merhaba
Adil, Tülin ve Öykü arkadaşlar.
Sizi özlemle kucaklıyorum. Tutsakların sürgün furyasından biz de nasibimizi aldık. Hem de nasıl bir nasib! Ülkenin bir ucundan öbür ucuna. Herhalde zarfın üzerindeki adresi görünce şaşırmış olmalısınız. Böyle bir sürgünü bekliyordum ama Karabük benim için sürpriz oldu. Asıl sürpriz ise, temel ihtiyaç olan eşyalarımızın geldiğimiz cezaevinde bırakılıp getirilmemesidir. Nasıl olur deme! Burası Türkiye, Tayyip tipi cumhuriyetin, Tayyip gibi hapishaneleri bunlar da.
Akşamdan eşyalarımızı teslim alıp, ringe yükleyeceklerini söylediler. Biz de 'saf saf' inanıp, eşyalarımızı onlara verdik. Ringlere bindik ve yola çıktık, Karabük Cezaevi'ne gelip, eşyalarımıza baktık ki, ne eşyası! İki valize doldurduğum tüm eşyalarım (giyecek, kitaplar vs.) ortalıkta yok. Söylendiğine göre ardımızdan gönderilecekmiş. Bir hafta oldu hâlâ gelmedi. Giyecek olarak sadece yola çıkarken üzerime giydiğim pantolon ve gömlek var.
Cezaevine gelince, tek cümle ile Tayyip tipi bir cezaevi. Şehirin 15 km. dışında bir dağbaşı. Kaldığımız oda, F tipi cezaevlerini kat kat aşan bir mimari. Yemekhane denilen yerde oturacak yer bulamıyorsun. Banyo ve tuvalet ihtiyacı için aynı yeri kullanmak zorundasın. Havalandırma tam bir kuyu. Duvarlar çatı hizasına kadar yükseltilmiş durumda. Gökyüzünden başka hiçbir yeri göremiyorsun. Gökyüzünde uçan bir kuşu görme imkânı ancak cezaevinin üzerinden uçtuğunda... Bir haftadır gökyüzünde bir kuş bile görmedim.
Zindanlara yönelik politikaların ardı arkası bir türlü gelmiyor. Biz tutsaklar birer kobay olarak görülüyoruz. Neredeyse alfabenin her harfinden bir cezaevi tipi yapıldı. Herhalde bundan sonraki tipler Arap alfabesine göre yapılır. Son sürgünlerin arkasında tam olarak neyin olduğunu bilmiyoruz ama bizlerle birlikte ailelerimize karşı da bir zulüm politikası yürüttükleri kesindir. Yıllar öncesinde AKP iktidarı ile Hitler Almanya'sının 2.Dünya Savaşı öncesi konumuyls kıyaslayarak, çok benzedikleri tespitini yapmıştık. Son 4 yıldır, Hitler mantığının zirvesini yaşayıp, uyguluyor. Muhalif olabilecek herkesi indanlara tıkıyor. Ve zindanlarda yarattığı mimari yapı ile ölüme terk ediyor. Böylesi mekanlara sanki insanlar özel olarak getiriliyor. Getirilen tutsakların hepsi 20 yılın üzerinde bilfiil cezaevinde olan, fiziki olarak yıpranmış, sağlığı bozulmuş, herbirinde birden çok kalıcı hastalık olan insanlardır. Bu koşullarda yaşayan insanların bir on yıl daha yaşaması oldukça zor. Bize göre bu uygulamanın hedeflerinden biri de budur. Ne diyelim meydanlar sistemin ve AKP iktidarının ise; zindanlarda direnmek de bizim payımıza düşmüştür diyelim.
(Şu notu düşmeden geçmeyelim: Öyle bir sistem yaratmışlar ki, paramız var, ailelerimiz boğazından kesip bize gönderdikleri paraları bile harcayamıyoruz. Hâlâ bekliyoruz, oradaki cezaevi, emniyette olan paralarımızı bu cezaevine göndersin de biz de ihtiyaçlarımızı karşılayalım diye.
Bu sürgüne en çok üzüldüğüm noktalardan biri de; "ölülerimiz konuşuyor" adlı kitabınızın çevirisi için yaptığımız programın yarıda kalmasıdır. Mehmet Gök ve Cemal Yerdegül arkadaş çeviriyi yapacaklardı, ben de daktiloya geçecektim. Ben ve Cevat arkadş (Cevat arkadaş şu an açlık grevinde) buraya sürgün edildik. Mehmet arkadaş Antep'te kaldı. Cezaevini tümden boşaltacakları için Mehmet arkadaşı da götürecekler ama hangi cezaevine götürecekleri biz geldiğimizde belli değildi. Gerçi Mehmet arkadaş bir başına da çeviriyi yapar ama biraz gecikir, sanhırım.
Sevgili Adil, yaptığınız son kitap çalışmasına ilişkin yazdığınız kartı aldım, istemlerinize cevap olmak için kimi hazırlıklar yapıyordum. Ancak bu sürgün durumu ortaya çıkınca yarıda kaldı.
"Ölülerimiz konuşuyor" kitap çevirisinden söz ederken, şu noktayı unuttum. Kitabın ilk 30 sayfaya yakınının çevirisi yapılmıştı. Sanırım Mehmet arkadaş gideceği ya da gittiği cezaevinden size yazar.
Burada basını takip edemiyoruz. Sadece bir radyomuz var, o da tgrt fm dışında hiçbir kanalı çekmiyor. TV ve gazete de yok. Ailelerimize bile ancak bugün telefon edip, buraya geldiğimizi haber verebildik. Alacağımız gazeteler de sistemin gazeteleri olacak. Cezaevi idaresinin söylediğine göre şehre demokrat basın gelmiyormuş. Ne kadar gerçek bilmiyoruz. Aileler gelebilseydi, belki gazeteleri nasıl getirtebiliriz konusunda yardım isterdik. Ailelerin bu koşullarda buraya gelmesi oldukça zahmetli. Bu konuda Hüseyin Aykol arkadaşa bir mail atarsanız belki Gündem gazetesinin bize ulaşmasını sağlayabilir. Haftalık postayla gönderse de kabulümüzdür. Bunu sizden istememin sebebi Hüseyin arkdaşın adresinin olmayışı. Daha doğrusu adres defterim de valizde olduğu için onun akıbetini bilmiyorum. Adresiniz ezberimde kalmış, yoksa size de şu anda yazamazdım.
Sevgili Adil, şimdilik bitiriyorum. Tekrardan size, Tülin ve Öykü arkadaşa en içten selam, saygı ve sevgilerimi iletiyorum.
Hoşçakalın, sevgi ile kalın.
Kasım Karataş
Karabük T Tipi Cezaevi
A-22
- 3 gösterim