Oğlum Çınar’ın hastalandığı günü hiç unutamıyorum. Bir annenin evladı için bir balonu alamaması ne demektir? Bir meyve, bir simit alamaması dünyanın en berbat şeyidir herhalde. İnsanlığın bittiği yerdir. Bu ülkenin battığı bir yerdir. Neden evladıma alamadım biliyor musunuz? Ben ve benimle beraber evladım tutsak olduğu için. Biz tutsaklar aylarca hastaneye gitmemek için hastalığımızla mücadele ediyoruz. Neden mi? Çünkü bu demir kapılara takılıp kalıyorsun. Sonra onları bir şekilde aşıyorsun ama bir de çocuğun varsa, hastane sana bir işkence oluyor. Bir anne olarak çocuğum için bir balon alamadım ve işte o benim içime dert oldu. Çınar’ın o balonu görmemesi için önüne geçtim. İlgisini başka yere çekmek için ne kadar mücadele etsem de, başarılı olamadım.
Çınar, o balonu fark etti ve ağlamaya başladı. Haykırışları hastaneyi inletti. İnsanlar bir bana bir ona bakıyorlardı. Yanımda askerler ve komutanın taşlaşmış yüreği Çınar’ın çığlıklarını duymuyor ya da duymak istemiyordu. Sonra Çınar’a serum takıldı. Tam o esnada, Çınar’ın çığlık ve feryatlarını duyan biri, elinde bir balonla Çınar’a doğru geldi. Çınar bütün acılarını bir anda unuttu. Canının yandığının farkında değildi. O yürekli ve cesur adama ne kadar teşekkür etsem azdır. Cesur diyorum; çünkü siyasi bir tutsağa yanaşmak ve çocuğuna balon almak çok büyük bir cesarettir bu ülkede. Bu sırada Çınar’ın ne kadar mutlu olduğunu görün… O taş yürekli komutan ve askerlerin, başlarını öne eğmesi aslında onların ne kadar korkak olduğunu da anlatıyordu.
Çınar’ın bir anlık mutluluğundan korkmuşlardı. Dört saat hastanede kaldıktan sonra, o taş yürekli askerlerin elleri tetikteyken, kucağımda Çınar ile ring arabasına doğru yürüdük. Bu arada kolunun üç yerinden serum iğnesi takılmış olan Çınar acılarını unutmuştu. Çünkü neredeyse 2 yıl 3 aydır özlemini duyduğu balonuna kavuşmuştu. Bir saatlik yolculuk sonrasında cezaevine geldik. Çınar etrafına gülücükler saçarken gardiyanlar ise önce birbirlerine baktılar sonra da Çınar’ın balonuna. Yasakmış, içeriye giremezmiş balon. Gardiyanlar balonu her almak istediğinde Çınar feryat ediyor; ortalığı birbirine katıyordu. Bu arada 5 kadar asker ile 8 kadar gardiyan, Çınar’ın elinden balonu almak için adeta birbiriyle yarışıyorlardı. Ancak Çınar’ın feryatları onları geriletiyordu. Sonunda bana ‘annesi balonu sen al’ dediler.
Ben de ‘bunca kişi alamazken, ben nasıl alayım’ dedim. Yine de Çınar ile konuştum ama onu ikna edemedim. Neredeyse bir buçuk saat cezaevinin girişindeydik. Gardiyanlar, oraya buraya telefon ettiler. Muhtemelen ya müdür ya da başgardiyanı arıyorlardı. Sonra biri geldi. Daha ılımlı davranmaya çalışıyordu. Bana, ‘annesi bunun yasak olduğunu bilmiyor musun?’ diye sordu. Ben de ‘bir balonun öldürücü bir silah olduğunu bilmiyordum’ dedim. Adamın suratı buz gibi oldu. Bu arada Çınar, balonunu sıkı sıkı tutuyor ve etrafındakilere nefretle bakıyordu. Sonunda ‘tamam odasına gitsin ama çocuk uyuyunca balonu geri alalım’ denildi.
Sonunda odamıza girdik. Çınar’ın keyfine diyecek yoktu. Odadaki tüm arkadaşlara ayrı ayrı balonunu göstermeye başladı. Arkadaşların hepsi de onun sevincini paylaştı. Ben ise, Çınar bir an önce uyusun da şu “tehlikeli” maddeden (balondan) hemen kurtulalım diye düşünüyordum. Çınar, günün onca yorgunluğuna dayanamadı ve uyumaya başladı. Bu arada bir başgardiyan ile 4-5 gardiyan gelmiş ve balonu istiyorlardı. Odadaki arkadaşlar, balonun içeride kalması için gelenlere laf anlatmaya çalıştılar ama başaramadılar. Beni en çok şaşırtan da gardiyanların kadın olması ve hatta aralarında anne olanlarının da varlığıydı. Velhasıl balonu alıp, götürdüler.
Çınar, uyanınca hemen balonunu istedi. Odadaki tüm arkadaşlar seferber oldu. Amaç Çınar’ın dikkatini başka yönlere çekmek. Kimisi renkli kağıt getiriyor, kimi ise boncuktan yapılmış bir kuş. Ancak başarılı olduğumuz söylenemez. Oysa çocuk bu, oyuncaksız olur mu? Cezaevlerindeki çocuklar için dışarıdan oyuncak gönderenlere sesleniyorum; içeriye vermiyorlar onları. Israrla cezaevi idarelerine ‘niçin içeriye vermiyorsunuz? Bir oyuncağın ne zararı olur içeride?’ diye sorsunlar.
*Medine Yiğit, 2016 yılında, oğlu Çınar ile birlikte Tarsus Kadın Kapalı Cezaevi’ne gönderildi. Aralık 2018 itibariyle 8 aylık hapis cezası olduğu halde, cezaevinde siyasi tutuklularla kalmayı tercih ettiği için denetimli serbestlik hakkından yararlanamadı.
Kaynak: Jinnews
- 2 gösterim