Cezaevlerinden ölüm haberleri geldikçe...

16 Nisan 2020

Cezaevlerinden ölüm haberleri geldikçe, öfkem büyüyor... Hapisteki arkadaşlarım, birlikte çalıştıklarım, tanıdıklarım, tanımadıklarım, hiç ama hiç karşılaşmamış olduklarım, sadece adını bildiklerim, adını hiç duymadıklarım, yüzlerini bile görmediklerim... Kadını erkeği, genci yaşlısı... Hepsi gözümün önüne geliyor. Hepsi yüreğime, aklıma üşüşüyor... Tarifi imkânsız bir acıya gömülüyorum. İçim acıyor. Ailelerini, sevenlerini düşünüyorum... Acı büyüyor, yayılıyor, bırakın ülkeyi, dünyayı kaplıyor!

Sonuç: Bizdeki adaletsizlik mi daha hızlı ilerliyor, yoksa Covid-19 salgını mı... Bilmez oluyorum. İkisi birbirine karışıyor. Ve amansız bir öfkeye dönüşüyor.

Öfkeliyim

- İnfaz yasası TBMM’de, gazetecileri, düşünenleri, yazanları, hastaları, çocukluları, Osman Kavala’yı hapiste tutacak şekilde kabul edilirken oylamaya katılanların sayısını öğrenince öfkeden çıldırıyorum: CHP’li 139 vekilden 19’u, HDP’li 61 vekilden 24’ü, İYİ Parti’li 37 vekilden 8’i, MHP’li 49 vekilden 48’i... “Nasılsa çoğunluk onlarda” özür olamaz. Kapatın o zaman Meclisi!

- Öfkeliyim, sırf intikam almak için infaz yasasına “gazeteci” ayarı verenlere...

- Öfkeliyim, milleti belirsizliklere, yalana, gelecek korkusuna, güvensizliğe teslim ettikten sonra, yetmezmiş gibi bir de aşağılayanlara!

- Öfkeliyim, Covid-19 tanısı konulanlarla aynı cezaevinde beş aydır mahkemesini bekleyen 71 yaşında, KOAH ve hipertansiyon hastası Selma Altan’ın yok sayılmasına (Bkz: Selma Altan 5 aydır mahkemesini bekliyor).

- Öfkeliyim, hepimizi tehdit eden bu korkunç salgını bile fırsata çevirenlere, “haberler”deki yalanlara, tartışmalardaki yalakalara ve daha nelere nelere...

- Öfkeliyim, 898 gündür tutuklu Osman Kavala’yı dışarı salmamak için uydurduklarına...

Öfke - kin onların işi

Sonra... Sonra... Öfke, kin, nefret, onların işi diyorum. Bizim işimiz değil.

Kendimi, duygularımı denetlemeye çalışıyorum. Kimi zaman başarabiliyorum... Kimi zaman boşuna. (Böyle zamanlarda ne TRT2’deki, İz TV’deki güzel prog- ramlar, ne MET Opera’nın ya da National Theatre’ın canlı yayınları öfkemi dindirmeye yetiyor.)

Öfkemi dindirmenin tek yolu vicdanı diri tutmak... İşte birkaç örnek:

- Şu an çevrem için, mahallem, ilçem, ilim, ken- tim için ne yapabilirime yönelmek... (Ör: İstanbul Gönüllüleri için çalışmak... En ön safta mücadele eden sağlıkçılara yardım etmek... Yalnız yaşayan sevdiklerime telefon etmek...)

- Eve kapandığımızdan beri kadına şiddet hız- la çoğaldı: Kadın örgütlerine yardımcı olmak, kadın kooperatiflerinden alışveriş yapmak.

- Haksızlıkları haykırmak. “Bağır herkes duysun”u hayata geçirmek... Çığlığınızı dijital ortamdan da atabilirsiniz.

- Bu köşeden, duyurmak istediklerinizi duyurmak: Ör: Barış Pehlivan’ın “Elimde kalem yerine bıçak olsaydı hapisten çıkacaktım” sözünü herkese iletmek... Ve Barış Terkoğlu’nun o unutulmaz saptamasını sizlerle paylaşmak da öfkemi yatıştırıp be- ni umutlandırıyor:

- “Hapishane de bir seçimdir. İnsanın tercihlerinin sonucudur. İstanbul’da deniz kenarında bir yalıda toplanmış Fethullah artıklarının arasında olmaktansa, hapishanede yalnız kalmak ahlaki tercihtir. Mahkemede, kurulmuş bir düzenin cüppeli zabiti olmaktansa ayakta savunma yapan bir savaşçı olmak hukuki bir tercihtir. Çakallarla tezgâh kurmaktansa karıncalarla yaşamak insani bir tercihtir. Tüm devrimler bu tercihleri yapanların eylemlerinin ürünüdür.”

Seçimleriniz, öfkenizi değil, vicdanınızı beslesin...

Zeynep Oral

Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi