"Yaşasın Türk Adaleti’nin Bağımsızlığı, Tarafsızlığı:)"

“Sonra hemen hemen ayda en az iki arama, hücre dağıtılması-yerle bir edilmesi, foto albümünden fotoları “başka mahkumların fotosu yasak” deyip el koymak, yıl dolmadan bloklararası yolculuk. 2022 Ocak ayında buraya sürgün edildim, 6 kez hücre değişikliği yaptırdılar… Malum tasarruf çağındayız, bütün eski kameralar sökülüp yeni mobese tipi kameralar takıldı, tamirat, boyası vs. vs. bitmiyor; bunlar devam ederken tasarrufu da kursları (resim-saz vs.) iptal ederek yapıyorlar, verdikleri yemekle yapıyorlar… Rant-yandaşlara milyonlar akarken tasarruf da böyle yapılıyor… Durumlar böyle abi… Nereden baksan tutarsızca…!”

Engin BULUT

F Tipi Hapishane C-102 Kürkçüler/ADANA

***

Merhaba Adil Abim;

Sevgi ve selamlar olsun sana-aileye ve tabii ki Görülmüştür Kolektif ailesine… Baya zaman oldu yazmayalı… İletişim, şu-bu “cezaları”, sağlık vb. sorunlar ve her şeyiyle sorunlu bir hapishanede olduğum-uzdan yazamadım diyebilirim:) Bir de hava koşulları gibi bir sorunumuz var. Satırları okuyan da “hava koşulları sayesinde uçağı rötar yapmış sanki”, diyebilir… 

Adana sıcak abi sıcak, 2024 yazı bir başka geçti, ki benim vantilatör bile dayanamadı pes etti, garibim. Mecburen yenisini almak zorunda kaldım. 1 ay önce 900 TL olan vantilatör, 1 ay sonra 1800 TL. olmuş. Ne ara zam geldi diye soramadım bile… 1 ay içinde herhangi bir günde gelmiştir. Gerçi zam geldi vs. sözleri de artık alışageldik bir şey oldu. Yani bu satırları okuyan, “ vay be bir ayda yüzde yüz zam gelmiş” demez. “Ooo bu da zam mı…” der. İnsanlar her şeye alışıyor; ya da çaresizliklerinden kaynaklı sözden öte bir şey yapamıyorlar… Burada da zam vs. konusunda şaşırmıyoruz. Önceleri yeni kantin listeleri dağıtılınca, yeni ürünler gelmiş diye bakıyorduk, şimdi ayda bir liste dağıtılıyor, nelere zam geldi diye bakıyoruz. Biz bunları konuşup yakınırken, dışarıyı anlamamız saflık olur galiba:) 

Benim vantilatöre geleyim, büyük mesele:) vantilatör iyidir, intihar eden vantilatörden daha iyi serinletiyor, ama fena sesi var, televizyon-vantilatör sesi derken hücre dönüyor tımarhaneye, gerçi hapishanenin de tımarhaneden bir farkı yok ya:).. Velhasıl kelam bu yaz vantilatörle kardeşçe, birbirimize sarılıp geçirdik yazı. Sezon kapandı okuma (olması gibi), yazma başladı. Çarklar dönmeye başladı, dolayısıyla üretim de başladı, tabii mektupları da anlatmıyorum, yazıp yazıp onları da bitireceğim gün gelecek elbet:) Teknolojiden mahrum kalmışık abi, 21. yy. da hala kalemle kağıda derdimizi anlatıyoruz biliyon mu:) Anladığımı söylüyorum, ama aslında hiçbir şey anlamıyorum, zamanın bu denli hızlı, acımasız ve keskin geçmesinden… Daha dün 2024 Ocak’tı, 10-15 gün sonra 2025 Ocak’ta olacağız… Bu arada Ocak demişken doğum günüm de 10 Ocak’mış:) Yok ya kutlanması için demedim, Ocak deyince aklıma geldi diyecem, ama doğruyu söylemek gerekirse aklım Şubat’ta… Neyse!.. Doğum günü nedir yahu?:)

              En son göndermiş olduğun, “Sınırsız Kütüphane Sergi” davetiyesini aldım. Kitabım yok şimdilik, olsa dükkan sizin:), katılım sağlayamadım yani. Dedim kitapla katılamıyorum, dilekçe yazayım kendim gideyim; “13 Eylül’de Sınırsız Kütüphane Sergisi var, göndereceğim bir kitabım olmadığından, kendim katılmak istiyorum” diye. Hapishane İdaresi de 12 Eylül ertesi günü olduğundan, tehlike içeren bir gün, talep kabul edilmemiştir, yanıtı aldım:) Namık Kemal’in hayalle ilgili söyledikleri aklıma geldi, güldüm. Hastaneye kadar gidemezken, bir an kendim de inandım böyle bir dilekçe yazıp, yanıt alabileceğime… 

Aslında, hastaneye, mahkemeye yani hapishanenin dışına çıkamazken yerinde bir hayal oldu bu:)... 

              Yani demem o ki abim “Sınırsız Kütüphane Sergisi” neredeydi…:) 

              Belki bir gün başka bir serginin açılışını hep birlikte yaparız… “Sınırsız Kütüphane Sergisi” istenilen hedefine ulamış, layıkıyla gerçekleşmiştir. Elinize, emeğiniz, yüreğinize sağlık…

              Buraya gelecek olursak; malum Ortaçağ uygulamalarından biri olan ağız araması devam ediyor. Diş doktoru bile jandarma kadar ağzını aç demeye hevesli değil… Hapishane idaresi diyor ki:  bizimle alakası yok (sözde), jandarmanın uygulaması yani İçişleri Bakanlığı’nın uygulamasıymış… Yazdığımız dilekçelere de Vali yanıt veriyor. C. Başsavcılığı, Adalet Bakanlığı  (suç duyurusu vs.) vs. dilekçe yazıyoruz, yanıt Vali’den geliyor. Adalet Bakanlığı veya Tevkif evlerine dilekçe yazısı “bulunduğumuz hapishane size mi bağlı, Vali’ye mi bağlı” diye soruyorum, cevap yoktur… Tabii hastaneye gidemiyorum, hapishane idaresi sözde olsa da sorumluluğu jandarmaya bırakıyor veya atıyor. 

Şubat ayının bilmem hangi günü (hatırlamıyorum) revire çıkıyorum ilaç yazdırıyorum doktora, akşam sayımından sonra, saat 21:00 gibi ilaçlar geliyor, gardiyan mazgalda ufak bir poşetin içinde, kutusundan çıkarılmış, kesilmiş poşet içine koyulmuş iki adet ilaç; “bunlar ne yanlış getirdin galiba ben bu ilaçları kullanmıyorum” diyorum. Gardiyan “yok bunlar yazdırdığın ilaçlar, I. Müdür’ün talimatıyla böyle dağıtılacak” diyor. “Ne olduğunu bilmediğim bir ilacı, bu şekilde alıp içmemi mi bekliyorsun, neden bu şekilde dağıtılıyor” diyorum, “bilgim yok” deyip gidiyor gardiyan. Aradan 3-5-7:) gün geçiyor, bir evrak tebliğ ediyorlar, evrakta ufak poşet içinde verilen ilaçları almadım diye “sessiz direnişte” bulunmuş “organize olarak birlikte bu eylemi” gerçekleştirmişiz 7 arkadaşla. Yok ya bu kadar olmaz ve gülmenin zamanı geldi:)

              Aynı gün benim gibi 7 arkadaş da revire çıkıp ilaç yazdırıyor… Akşam sayımından sonra onlara da poşet içinde ilaç gidiyor, dağıtım şeklini birçok gerekçe sunup kabul etmiyorlar. 7 arkadaştan sadece birini tanıyorum ve bu arkadaşların hangi blokta, hangi hücrelerde kaldığını bilmiyorum-uz… Akşam sayımında ilaç getiriliyor, poşet içinde bana-bize uzatılıyor ve o iki dakika içinde olağanüstü güçlerimizi kullanıp birbirimizle iletişime geçiyor ve ilaçları almama kararı veriyoruz, organize olarak:) Evrakta birileri “ilaç içerek intihar girişiminde bulunmuşlar da”, o yüzden bu uygulamayı yapıyorlarmış… Yani bir kişi yaptı hepinize mal ederim bunu diyor Müdür… İntihar girişimini engellemenin yolu buymuş… 

Bu ilaçları tek-tek, iki-iki, üç üç alıp biriktirip içip intihar girişiminde bulunamazlar ya, intiharı kafasına koyan her türlü bunu gerçekleştirir. İnfaz Hakimliğine itirazımızı yazdım… Segbise çıkmayıp, mahkemeye gitmek istediğimizden (AYM’nin mahkemeye götürülme kararı olsa da malum bu ülkede AYM kararları takılmıyor…), İnfaz Hakimini hapishaneye getiriyorlar:)… Derdimi anlattım (arkadaşlar da anlatmış), suçun şahsiliğinden, bu şekilde ilaç dağıtımı sadece yeşil ve kırmızı reçeteli kullanan psikiyatri hastalarına uygulanıyor. Bizim kullandıklarımız herkesin eczaneden alıp kullanabileceği ilaçlar olduğunu, 2 metre mesafeden Hakimin yüzüne “yeşil ve kırmızı reçeteli ilaç kullanmadığımızı en az 4 kere söyledim; velhasıl İnfaz Hakimi anlar derdimizi hem iletişim “cezasını” bozar, hem de ilaçlarımızın normal dağıtımını sağlar diye düşünürken, İnfaz Hakimi’nin kararı geldi: 

“Revir doktorunun reçete ile yazdığı yeşil ve kırmızı reçeteli ilaçların kullanımı ve dağıtımını, organize olarak, sessiz direnişte bulunarak ret etmişiz” vs. vs. :))) Hani Hakimin yüzüne bu ilaçları kullanmadığımı söyledim 4-5 kere, karara baktım ben ve arkadaşların bu sözleri “ifadelerimizden” çıkarılmış… Ne de olsa bu ilaçları kullanmadığımız revir kayıtlarında-dosyamda mevcut; Ağır Ceza Mahkemesi’ne kayıtlarda-dosyamda bu ilaçları kullanmadığım, deyip dilekçemi yazıp gönderdim. E kayıtlarda her şey ortaya çıkacak, iletişim cezasından yırttık derken, Ağır Ceza’nın kararı geldi; iletişim cezası yerinde olmuş, İnfaz Hakimi’mizin canı sağ olsun demiş:) Yaşasın Türk Adaleti’nin Bağımsızlığı, tarafsızlığı:):)… 

Hastaneye gitmiyoruz, daha doğrusu gidemiyoruz, artık ilaç da alamıyoruz, tarkoz suya devam:) Unutmadan aynı İnfaz Hakimi, hapishane tarafından yine ilaç dağıtımını kabul etmeyen arkadaşların itirazına şöyle cevap veriyor, karar oluşturuyor kısaca; ilaç dağıtımını kabul etmeyip, ilaçları almama vs. vs. konusunda organize bir sessiz direniş eylemi söz konusu değildir, itirazın kabulüne, disiplin “cezasının” kaldırılmasına, falan filan… Gül gül ölürsünnnnn:):)… 

Sonra hemen hemen ayda en az iki arama, hücre dağıtılması-yerle bir edilmesi, foto albümünden fotoları “başka mahkumların fotosu yasak” deyip el koymak, yıl dolmadan bloklararası yolculuk. 2022 Ocak ayında buraya sürgün edildim, 6 kez hücre değişikliği yaptırdılar… Malum tasarruf çağındayız, bütün eski kameralar sökülüp yeni mobese tipi kameralar takıldı, tamirat, boyası vs. vs. bitmiyor; bunlar devam ederken tasarrufu da kursları (resim-saz vs.) iptal ederek yapıyorlar, verdikleri yemekle yapıyorlar… Rant-yandaşlara milyonlar akarken tasarruf da böyle yapılıyor… Durumlar böyle abi… Nereden baksan tutarsızca…!

              Ben artık müsaadeni isteyeyim… Tekrar Sevgi ve Selamlarımı gönderiyorum hepinize ve TABİİ Kİ YENİ MÜCADELE YILINIZI KUTLUYORUM, ÖZGÜR YARINLARDA BULUŞMA DİLEKLERİMLE…

İstek Notu: Görülmüştür Kolektifi, Karşı Sanat takipçilerinden, gönüllülerinden, satırları okuyan herkesten isteğim, Gurup Munzur, Umut Altınçağ, Ferhat Tunç, Grup Yorum vs. vs. grup ve sanatçıların parçalarının NOTALARINI, fazla romanı, Kültür Sanat Edebiyat Dergisi (tarihi önemli değil) imkan ve olanakları varsa, göndermelerini istiyorum. Yoksa da can sağlığı olsun…

 

Engin BULUT

F Tipi Hapishane C-102

Kürkçüler/ADANA