Haydar Demir, neredeyse tüm öykülerinde iş ve işçi yaşamında kendi yaşadıklarıyla emekçilere yaşatılan acıları, hüznü, umudu, direnişi anlatıyor.
İlk öykü kitabı (Nisan 2007, Evrensel Basım Yayın) “Makine” ile okur karşısına çıkan Haydar Demir de Metin Turan gibi hapishane ortamında kendini yetiştirmiş bir yazar. Hacettepe Üniversitesi Türkoloji bölümünü bitirmeden ayrılıp metal sektöründe çeşitli fabrikalarda işçilik yapmış. Neredeyse tüm öykülerinde iş ve işçi yaşamında kendi yaşadıklarıyla emekçilere yaşatılan acıları, hüznü, umudu, direnişi içselleştirerek, alaycı ama eleştirel bir dille anlatması bu yüzdendir. 1999’da İskenderun’da tutuklanmış ve müebbet almış. O tarihten beri de içeride.
Öykü ve şiirleri Evrensel, İnsancıl ve Berfin Bahar olmak üzere çeşitli dergilerde yayımlanmış. Adları verilen dergilerde benim de yazdıklarım yayımlandığından ve koğuş arkadaşı Metin Turan’ın mektuplarından isim olarak tanıyorum. 25 öyküden oluşan 190 sayfalık “Kokulu Rüzgâr” adlı ikinci öykü kitabı Favori Yayınları (Kasım 2024, Ankara) etiketiyle okurla buluşmuş. Bana da 12 Şubat 2025 tarihinde imzalayıp göndermiş.
“Kamyonda”nın anlatıcısı askere gideceği için işini bırakan Kerim’dir. “Pazaryeri”nin, anlatıcısı babası başka kadın uğruna gitmiş, annesi de başkasıyla, kendisi de 16’sında evlendirilmiş Fadik’tir. “Sessiz”inki ev arkadaşının akrabası yeniyetme İbo’nun sessizliğini anlatan genç bekâr memur. “Kopuş”un anlatıcısı yalnızlığından kurtulamayan, çabaladıkça da kalabalık içinde tek başına kalan genç kadın öğretmendir. “İflas”ınki babasının zoruyla bakkal dükkânı işleten gençtir. “Hanın Kapısı”nı, duruşma için Adana’dan Ankara’ya gelen genç adam anlatır. “Ses”in anlatıcı düşüncelerinden dolayı hep sürgün yiyen belediye memurudur. “Koridor”unki sayrılı babasıyla geçmişte yaşadıklarını düşünüp onu kaybedişini hayalle gerçek arasında gidip gelerek anlatan genç bir mahkûmdur. “Doymayan Göz”ün anlatıcısı da çalıştıkları ev sahibesinin kendilerine yemekte yaşattıklarını anlatan bir işçidir. Bu 9 öykünün anlatıcıları ya doğrudan kendi yaşadıklarını ya da tanığı oldukları olayları, durumları aktarırlar “benöyküsel” dille. Öteki 16 öykünün anlatıcıları neredeyse aynı kişi, yani yazarın kendisi olduğundan “elöyküsel” dille aktarmış. Demir, her iki biçimde de neredeyse kusursuz bir dil işçiliği sergiler.
Kitaba ad olan “Kokulu Rüzgâr”, “Koridor”, “Sakal” ve “Bıyık” öyküleri doğrudan politik içeriklidir. Yaşamının büyük bir kısmı ‘içeride’ geçse de tutsaklığından önceki yaşamışlıklarından ve tanığı olduklarından kotardığı öykülerinde adeta ‘dışarı’yı, yaşamını bıraktığı yerden sürdürürcesine anlatır. Kitabı ilk öyküsünden son öyküsüne kadar okuyup kapattığımda ilk anda bende bıraktığı etki Sait Faik ile Orhan Kemal’in öykü anlayışlarının sentezi olduğunu düşünmemdi. Hem biçimsel hem de izleksel olarak… Çünkü Sait Faik ilk öyküleriyle gözlemci bir yazar olarak belirmişti; ama kısa sürede öyküyü olaydan sıyırmaya yönelmişti. Bu, öykülerinde doğal bir öznelleşme süreci oluşturmuştu. Demir’in ilk öykü kitabındaki öyküleri bilmiyorum, adını verdiğim dergilerden okuduğum birkaç öyküsündeki ve bu kitabındaki öykü kahramanları yoksul ve sıradan insanlar, korkan, aç kalan, ihanet eden, kaçan, kovalayan, seven, döven, umut eden, acıtan ve acıtılan, direten ve direnen, ölen öldüren, mücadele eden; yani etrafımızda görüp de görmezden geldiğimiz insanlar… O yüzden, Demir de Sait Faik gibi insanlığın tüm çelişkilerini, bunalımlarını öykülerinin dünyasına katabilmiş. Ona göre de “her şey insanı sevmekle başlar”, demem bir abartı olmaz.
Sait Faik Abasıyanık biçim ve yazılarındaki içerik açısından hikayeciliğimize yeni bir bakış getirmeye çalışmış. Küçük insanın bilinmeyen yönlerini okurlarına göstererek bunun bir akım olmasını sağlamış. Demir de bu damarı bir yanıyla sürdürmeye aday bence.
Orhan Kemal de toplumsal sorunları dile getirirken çoğunlukla eleştirel bir yol izlemiştir. Hep bunu yapmış bir şeylerin değişeceğini umut ederek ve bunu duymak istemeyen kulaklara adeta haykırarak. Tabandaki küçük insanların sürüklendiği hızlı değişim sürecinde Orhan Kemal, emekçi insanlarla aynı sancıları yaşamış ve bunu dile getirmiş bir yazardır. Onlarla birlikte çalıştığı fabrikalarda çelişkileri içten içe yaşamış, insanları değişen yaşam koşullarının nesnelliği içinde tanımaya ve anlamaya başlamış. En bilinen yapıtlarını da bu yaşamışlıklardan ve tanıklıklardan kotarmış. Demir de bir yanıyla içeride de olsa geçmişte işçilik yaparken belleğine topladığı anılardan ve gözlemlediği insanlardan kotardığı öykülerinde eleştirelliği göz ardı etmiyor. Bu yüzden de öykülerinin merkezinde belirgin bir olay yok. Durumlar ve duygular var. Bu durum ve duyguların öykü kişileri üzerinde bıraktığı etkileri kendine özgü bir tarzda anlatıyor. Dili kullanış biçimi bu yüzden her öyküde değişiktir. Sıradan insanın yaşadığı toprağa, yöreye ve bölgeye göre yeri geldiğinde argolu, yeri geldiğinde kibar ve şiveli olması ayrıksı durmaz. Doğayı, insanları, insanların yaşamlarını, duygu, hayal ve sevgilerini, özlemlerini, hırslarını, acılarını ve acımasızlıklarını samimi biçimde dile getirir. Türkçeyi kullanış biçimi yerindedir yazarın.
Öykülerinde sevgi temelli mutlu bir dünya özlemi vardır. Yazar için insanların birbirini sevmesi ve birbirinin haklarına saygı duyması gerekir. İnsanların düşüncelerini korkusuzca diyebildiği ve herkesin farklılıklarıyla barış içinde bir arada yaşadığı bir ülke için birlikte mücadele etmeleri yazar için bir amaçtır. Fakirliğin, haksızlıkların olmadığı bir dünyada insanlar, özellikle de kadınlar daha mutlu olacaktır çünkü. Demir, haksızlıkları öykülerinde anlatır. Gözlemlediği ve yaşadığı haksızlıklar onun burnunun direğini sızlatan ve öykü kişilerinin hak etmediği şeylerdir. İnsanların emek vererek kuracakları bir dünya ona göre çok güzeldir.
Edebiyatımızda küçük insan tipini hikaye alanına gerçek anlamda taşıyan yazarlardan olan Demir okunmayı hak ediyor.
Tacim Çiçek
Kaynak: Evrensel gazetesi
Görülmüştür notu:
Haydar Demir'in iletişim adresi
T Tipi Hapishane. Bafra
- 9 gösterim