KATRE
Eski zaman ahitlerinde “kadınlar bütün varlıklarıyla ağlar” diye yazıldığı için gözyaşlarına dair en güzel masalları onlar bilirdi.
Nazdar kavruk teninde açılmış asırlık hatların ellerinde yansımasını bulan kuraklığını gözlerinin bereket saçan rahşanıyla unutturuyordu. Torununu okşarken Kürdi bir ninni fısıldıyordu.
“Nene” dedi Alyel, “Bir daha anlatsana gözyaşı kardeşlerin masalını” Nazdar’ın çentikli dudakları Alyel’in alnında peygamber mührüne döndü. Sevgiydi peygamber mührü.
“Güzel yavrum çok mu sevdin gözyaşı masallarını? Seversin tabi. İnsanın kalbine değer masallar, gülümsedi.” Gülümsedi, anlatmaya başladı.
“Masallarda; hayalde hakikatte birdir. O yüzden güzeldir. Henüz dünya Kürtlere zindan değilken, her şey ve herkes kendi masalını yaparken gözyaşları da konuşurmuş. Üçkardeş gözyaşı varmış. Her gözyaşının başka bir zamanı varmış. Üç kardeşten büyüğü Mitre, ortancası Sutre, küçüğü ise Katre’ymiş. Bu kardeşler ancak akınca hayat bulabilirlermiş. En büyükleri olan Mitre kendi zamanını şöyle anlatmış:
“Ekbatana’nın yedi renkli surlarının üzerinde Pir-i Zerdeşt koca bir gülümsemeyle güneşi selamlarken, bir halkın özgürlük muştusu olarak aktım peygamber yanağından. Mutluluk adına düştüm toprağa, özgürlük için akmak güzeldi. Çiçekler yediverdi Med topraklarında, kadim toprakları böyle bereketlendirdim. Her yer ve her şey çok güzeldi. Çocuklar neşeli, kadınlar sevgili, erkekler yiğitti. Ne var ki rahme düşmüştü Kardeşim Sutre, zaman onu çağırıyordu. Artık Sutre akacaktı.” Dedi ve sonra Sutre dile geldi:
“Ben Med Kralı Astiyages zamanında doğdum. Büyük Kral güzel bir ülke yarattı. Asya’nın güneşiydi Med’ ler. Ama her büyük kral gibi o da yalnızlığının kurbanı oldu. Yanlış kararlar verdi ve acılar çoğaldı. Harpagos dostuydu, komutanıydı, soyundandı. Astiyages acılar yaşattı ona. Oğlunu pişirip yedirdi. Harpagos’da gidip bir zamanlar tahtına göz koyacak diye öldürtmeye çalıştığı torunu Kyros ile bir oldu. Kral Astiyages ihanete uğradı. Kyros onu esir aldı. Med'ler artık güneş değil, onun ışığına muhtaç aydılar. Kral Astiyages, Harpagos’a dönüp “Neden ihanet ettin, benim yerime niye sen geçmedin? “ deyince işte orada aktım ben. Med’lerin bütün şehirleri karalar bağladı. Acı yazgıya, keder menzile dönüştü. Kral Astiyages’in gözpınarlarından süzülüp hüzünle Med topraklarına düştüğümde artık kaderi değişti Med’lerin…
“Masal tersine döndü. Özgürlük ve esaret arasında kaç türlü yaşam ve ölüm varsa hepsini tattı Med’ler. İşte kardeşim Katre’nin ebedi bekleyişi böyle başladı benim kahredici tanıklığımda…
“Dehşet fırtınası böyle başladı Med diyarında.”
“Bir kelebek katliamı, bin çiçek talanı, bin bir insan mezbahası. Katre akacağı günü bekleyedursun ben ve akranlarım göl göl, göz göz sonsuzca aktık. Bütün zürriyetimizle. Yetmedi Dicle, olmadı Fırat olduk. Ummana varıp derya olduk. Durmadık, duramadık. Kıyım tarihi oldu Medya’nın. Sadece kan iklimi hatırlanabildi. Ben, biz bile çıldırdık, utandık gözyaşı olmaktan. Soyumuzun bütün türleri bir bir intihar etti. Med’lerin yazgısına dayanarak.”
“Bir reva mevsimi dehşet dengesi kuruldu ve yazgısına dayanamayarak” bir gözyaşı damlası oldu. Biz onların gözlerinden akmaya devam ettik ama deva olamadık. Sadık dostlarımızdı Med’li Kadınlar. Bin renge büründük, sonsuzca çoğaldık gözpınarlarında. Bin çeşit olduk. Biz yorulduk onlar usanmadı.”
“Ağlamayı utanç sayan levhayı parçaladı o cesur kadınlar. Erkekleri de ağlayabilsin diye. Ama onlar gizil kitabeler gibi akıttılar bizi kara gecelerin zifir zulalarında…”
“Kim ağlamadı ki? Hangi acı, keder, hüzün var ki bizim tadımızla reçinelenmemiş olsun? Mayası bizim olmadığımız hangi duygu var? Masal gibi, şiir gibi aktık. Heybemiz kanla karışık hikayelerle dolu aktık.”
“Bir vadi mi, pınar başı mı desem? Çağlayan ağzı mı, uçurumların koyu karanlığı mı? Dağbaşları mı, ovalar mı? Köyler, kasabalar, şehirler… Neresi kaldı tadımızı almayan?”
“Biz kendimizden mukadder bir ülke yarattık.”
“Çareydik, kimi zaman çaresizlik! Dermandık, kimi zaman dizlerde tükenen son takat! Hiçtik, kimi zaman sonsuz kudret sondemi yaratan! Usul bir boyun eğiştik, teslimiyet hatta ihanettik! Kimi zaman tepeden tırnağa isyan, asi bir kıyamdık! Direngen damarları biz besledik! Bu minval üzere sürmekteyiz. Ah! Kardeşim Katre ne zaman akacak? Barış ne zaman gelecek?”
“Sonra Katre bin yıldır beklediği meçhul pınardan seslendi:”
“Ben bin yıldır akmayı bekliyorum kadim zamanların eşliğinde. Ben barış için akmayı bekleyen Katre! Hangi kehanet işaret verecek o mukaddes şafak için? Bin bir küheylan ve kısrak ne zaman koşturacak gökkuşağı altında? Ne zaman gökten yıldız yağacak? Kelebekler vadilerde dans edecek? O mukaddes günü bekliyorum bütün zamanları yırtıp yeryüzüne çıkmak için. Barış için akmayı bekliyorum. O muştuyu bekliyorum. Çocukların kahkahalarından müziklerin bestelendiği, kadınların seslerinden şiirlerin yazıldığı… Med’ lerin yeniden güzel ve özgür yaşadığı günlerin geleceği gün artık çok yakın.”
“Adım Katre! Barış için akmayı bekleyen gözyaşı damlasıyım. Kendi soyumun eşsiz güzellikteki seceresini yaratacağım akınca. Yeniden kuracağım hayatı aşk tadında yaşamak için.”
“Adım Katre barış beni, ben barışı bekliyorum” dedi.
Alyel uyumuş, Nazdar’ın gözpınarları dolmuştu.
Gelsindi artık barış, aksındı artık Katre!
Seyit OKTAY
Ümraniye E Tipi Cezaevi
İSTANBUL
- 26 gösterim