Duvardaki Şahmeran

DUVARDAKİ ŞAHMARAN

Seyit Oktay

Yüzü güzel bir kadına benzyen, gövdesi yılan derili, onlarca yılanbaşlı ayağıyla amcamın evinin duvarında asılıydı. Anlamını ve ne olduğunu bilmeden hayranlıkla izlerdim bu resmi.

Adını büyüyünce öğrendim: Şahmaran!

Sadakat ve ihanetin resmiydi, öyle bildim, insanın doğaya, erkeğin kadına, maddiyatın maneviyata, bencilliğin aşka ihanetinin simge-sembolüydü. Onlarca versiyonu olan hikayenin bir hakikat kitabesi gibi her Kürt Ailesi'nin evinin duvarında asılı olması ilginçti. İslamiyet öncesi Kürt inanışlarından kalma olsa da, İslamlaşan Kürtler yine de Şahmaran hikayesinden onu sembolize eden motiflerden, çerçeveledikleri resmini evlerinin duvarlarına asmaktan vazgeçmemişlerdi.

Şahmaran ne anlatıyordu bize? Her Kürt çocuğunun hayallerine sızan bilmese de hafızasına kazınan bu resmin gücü neydi?

Bazıları henüz çocukken ninelerinden, dedelerinden ya da mahalledeki yaşlı ve kadim anlatıcılardan, râvilerden dinlemişti Şahmaran'ın hikayesini. Bir masaldı o kadar, kimi de o fotoğrafın hatırasını bile silmişti hafızasından asimilasyon sularında yüzerken. Başımızda o resmi unutmamıştı, anlamını sonradan öğrenecek olsa da.

İlginç olan; en çok ihanete uğrayan, tarihi adeta ihanetlerle boğuşmakla geçen ve o ihanetlerle mücadelesinde çoğunlukla kaybeden ve bu kaybın acısını göğsünde paslı bir hançer gibi taşıyan bir halkın evlerinde, hanelerinde ihanetle sınanan bir hikayenin sembolünün resminin duvarlarında asılı olmasıydı.

Tarih ile hafızanın bir oyunu, yaşam ile zamanın ironisi miydi? Hakikati bilmek hikayeyi dinlemekten geçer, o zaman dinleyelim ne demiş eski zaman râvisi:

"Evvel zaman içinde bir öbek genç insan serüven peşinde koşmak için yolculuğa çıkmış, maceracılar yolda susamış, bir kuyunun başına varmışlar, kuyunun dibi parlıyormuş, içlerinden en cesur olanı iple kuyuya sarkıtılmış bir de ne görsün; kuyunun dibi altın, elmas vb. mücevheratla doluymuş, yukarıdakilere haber salmış, heybeler sarkıtılmış, hazine heybelerle yukarı taşınmış, sıra kuyudaki arkadaşlarını çıkarmaya gelince yukarıdakiler kendi aralarında anlaşmış, kuyudaki yukarı çıkarsa bütün hazine üzerinde hak iddia edebilir, hepsini öldürüp hazineyi kendisine alabilirmiş, aynı zamanda en güçlüleriymiş, bu nedenle aldıkları karara göre tam kuyudan çıkacakken ipi kesmeli onu kuyunun dibine yollamalıymışlar. Öyle de yapmış, ipini kesip en cesur olanlarını kuyunun dibine yollamışlar. Hazineyi aralarında pay edip yola düşmüşler. Kuyudakinin adına Kanyar diyelim.

Kuyunun dibinde öylece yaralı ve baygın halde kaç zaman kalmış, sonra kendine geldiğinde uğradı ihanetin farkına varmış. Arkadaşlarının ihaneti bir kama gibi sinesini delmiş, çok üzülmüş, çok hayıflanmış.

Çaresizce dolanırken kuyuda, önünde bir yol olduğunu fark etmiş, emekleyerek ilerledikçe yol büyümüş, genişlemiş, artık rahatlıkla yürüyebileceği genişliğe ulaşmış. Sonra parlayan iki tas görmüş, yaklaşmış birinde bal diğerinde süt varmış, yaralı ve aç haline derman olmuş, yemiş balı, içmiş sütü, can gelmiş, kan gelmiş, sonra da orada uyuyakalmış. Uyandığında etrafının yılanlarla çevrili olduğunu görmüş, yılanlar hepsi insan dilinde konuşuyormuş, başları olan Şahmaran'ın azığını yediği için, kutsal taslarına izinsiz dokunduğu için Kanyar'ı öldürmeyi tartışıyorlarmış. Şahmaran görünmüş, tüm ihtişamı ve alımıyla. Bakmış soydaşları çok öfkeli, Kanyar'ı öldürmek istiyorlarmış, "Önce hikayesini dinleyelim" demiş.

Kanyar uğradığı ihaneti anlatmış, hepsi dinlemiş, Şahmaran dile gelmiş, "Peki senin yaptığın ihanet ne olacak? Hazinemizi çaldın, kutsal sütü içtin, balı yedin, ne olacak şimdi?" Kanyar boyun emiş, "Ne buyurursanız kabulümdür" demiş.

Şahmaran daha görür görmez Kanyar'a tutulmuş. Kanyar'da içinden onun gözlerinin güzelliğine vurulduğunu geçirsede korkusundan söyleyememiş. Aşk; bir kıvılcımda da olsa içlerinde tutuşunca merhamete kapı aralamış, şefaate yol vermiş. Şahmaran dile gelmiş: "Eğer bizimle burada yaşamayı kabul edersen seni bağışlarım" demiş. Kanyar kabul etmiş. Gel zaman, git zaman Şahmaran Kanyar'a aşık olmuş. Kanyar'da karşılıksız bırakmamış ona tutulmuş. Yer altında kaç dünya, kaç varlık varsa hepsini gezdirmiş, tanıtmış. Mutluluk içinde yaşıyorlarmış. İnsan işte, yetinmesini bilmezmiş! Şahmaran ona hazinesinin yerini, canında saklı şifayı, her bir sırrını söylemiş. Ne varsa kendinden yana hesapsızca, hilesizce, sadakatla vermiş, inanmış. Artık Kanyar'ın yeryüzünü özlemeyeceğini düşünmüş. Uzun yıllar geçmiş, büyü bozulmuş, Kanyar her zamanki neşesinde değilmiş, üzgünmüş, canı sıkkınmış. Şahmaran sevdiğinin yüreğindeki yeisi fark etmiş, korktuğunun başına geleceğini hissetmiş. Kanyar'a sormuş, sual etmiş, Kanyar önceleri söylemek istemese de, sonuçta içini kaplayan sıkıntıyı orta yere döküvermiş, yeryüzünü özlediğini, Ana-ata yurdunu merak ettiğini, kendisine ihanet edenlerden hesap sormak istediğini söylemiş, Şahmaran susmuş, dinlemiş, anlamış. Ayrılık vaktinin yüreğinin kapısını çaldığını bilmiş. Yine de son bir çırpınışla onu ikna etmeye çalışmış. "Gitme, bu gidiş ihanetle sonuçlanır. İnsan evladı hakkımda onlarca efsane uydurdu, hazineme ulaşmak için her kötülüğü yapar, insan evladı kendini tutamaz, sen nasıl ihanete uğradıysan, sen de ihanet edersin, kendine yenilirsin" demiş. Kanyar, kendinden emin yeminler etmiş, "asla demiş, ölürüm de senin yerini söylemem, seni ele vermem" demiş.

Şahmaran, gözlerinde yaş, yüreğinde kanlı taş onu dinlemiş; "ihanet edeceksin, beni ele vereceksin" demiş. Bilgeymiş, görenmiş, hissedenmiş, anlayanmış, kadın soyluymuş, erkeği tanırmış, hırsı bilirmiş. Nihayetinde Kanyar'a yol vermek zorunda kalmış: "Eğer beni görmek istersen, gelip de yeniden birlikte yaşamak istersen Ağulu Vadi'ye gel, kuyunun başında ıslık çal ben gelirim. Ama yine de gitme diyorum, ihanet edeceksin Kanyar!" Son sözü bu olmuş.

Kanyar içinde türlü kuşku, endişe, merak ve heyecanla, Şahmaran'ın yurdunu terk etmiş. Kendi yurduna varmak için yola düşmüş, vardığında onu kuyuya terk edenlerden hiç biri yokmuş, hazineyi alıp başka diyarlara göçmüşler. Oda oralarda eski günlerine özlemle dolanıp-durmuş.

Gel zaman- git zaman yaşadığı yurdun Kralı ölümcül bir hastalığa tutulmuş, hekimler onun yarasının dermanı olarak Şahmaran'ın eti olduğunu söylemiş. Kral'da derdine derman olacak Şahmaran'ın yerini bilene, söyleyene kızını vereceğini tahtının varisi olcağını vaat etmiş. Çığırtkanlar dört bir yana haber salmış. Kanyar bu habere kulak kabartmış, içine hırs düşmüş, ihtirası kabarmış, bir yandan da Şahmaran'a duyduğu sevgi ve Şahmaran'ın kendisine söylediği sözler düşmüş aklına "İhanet edeceksin!". Kral'ın vaadlerine kulak kapatmış ne varki Şahmaran'la kalmış olmanın alameti farikasını vücudunda taşıyormuş. Her kim ki Şahmaran'ın yurdunda kalırsa bir zaman sonra oda yılanlar gibi ama yıkanınca deri atıyormuş. Bunu bilen Vezi'in adamları gittikleri yerlerde şüphelendikleri kişileri hamama götürüp soyuyor, böylece Şahmaran'ın yurduna gidip-gitmediğini öğreniyorlarmış. Sıra Kanyar'ın kaldığı köye gelmiş, kendilerini tüccar diye tanıtan Vezirin adamlarına kanıp birlikte hamama gidince soyulan deriden sırrı ifşa olmuş. Hemen derdest edilip saraya götürülmüş. Fazla direnmemiş, Kralın kızının güzelliğine kapılmış, Şahmaran'ı ele vermeyi kabul etmiş. Ağular Vadisine gitmişler, Vezirin adamları saklanmış, Kanyar Şahmaran'ı ıslığıyla çağırmış, Şahmaran gelmiş, gözlerine bakar-bakmaz anlamış "İhanet ettin değil mi Kanyar? Ben sana ihanet edeceksin demedim mi? Soyunda var senin elinde değil" demiş. Hala ona aşık, ona sevdalıymış Şahmaran. "Beni üçe bölüp kestiklerinde baş tarafımı sen ye, gövdemi Krala, Kuyruk tarafımı da vezire yedir, diğer iki parçam zehirlidir, baş tarafımı hem ilaç hem devdır" demiş. Hüzünle bakmış Kanyar'a, Kanyar üzüntüyle bakmış Şahmaran'a "Bari son sözümü dinle" diye sitem etmiş. Gözyaşları içinde kalmış Kanyar, vezirin adamları saklandıkları yerden çıkıp attıkları ağla Şahmaran'ı yakalamışlar. Kralın huzuruna çıkarmışlar. Susmuş hiç konuşmamış Şahmaran. Kanyar ihanetin acısıyla kıvranırken, Şahmaran sadakatin bedelini ödemek için hiç konuşmamış, suskunluğu tercih etmiş. Ve Kanyar en son sözünü dinlemiş Şahmaran'ın bu kez. Kral ile Vezir zehirli parçaları yiyip ölmüş, deva olan baştarafını da Kanyar yemiş, Şahmaran'ı artık içinde yaşar, taşır olmuş. Zaten Şahmaran'da yaşarken birlikte olmayı ikna edemediği Kanyar'ı bu yolla aşkına bağlamak ihanetine rağmen sonsuza dek canında yaşamak için bu yolu şeçmiş. Kanyar, Şahmaran soylu olmuş! Derlerki o günden sonra Şahmaran soylular insanın kanından çoğalmış." Bir ihanetten sadakat yaratmanın, sadakate ihanet etmenin dilemması bu resimle hafızalara kaydolmuş.

İsteyen Şahmaran hikayesinden ihanet üzre kurulmuş bir sadakatı tercih etmiş, isteyen de asla ihanet etmeden sadakatla kendini feda etmeyi, aşkı uğruna tercih etmiş.

Seyit Oktay

T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu

A2-7  TOKAT